Gözyaşlarıyla Sulanan Çiçekler

72 31 3
                                    

Önceden yaşadıklarının bedelini, bugün henüz yaşamadığın tecrübelere ödetmeye kalkma. 18 yaşım. Seni anımsıyorum, ama sadece o kadar. Püfür püfür esiyor ne güzel. Bir süre sarsılıyor, kendinle kalmanın çaresizliğini hissediyorsun. Bunları neden yaşıyorum diyorsun. Bu yabancılıkları, çaresizlikleri. Bu soruyu sormakta da haklısın. Kendini bazen çok güçsüz, korunmasız ve kimsesiz bulmakta da. Aynalara bile bakmak istememekte de. İnsan dünyadan koptukça kendine yaklaştı. Beklentilerini azalttıkça, öz kimliğine sığındı. Hani içimizde bir hüzün var ya, ağır duygu yükü. Aslında o doğal ve ham halde değil. Biraz kendi işçiliğimiz var. Biraz hüzün becerisi, yürek işçiliği. İşliyoruz günden güne. Bazen bir çekici elimize vurup kanatır gibi, hüznü de kanatıyoruz. Sevgi emek ister derken, çekiç elimizde patlıyor. Sevgi gibi, acı da ağır işçiliktir. Soylu bir hüzündür bu. Emeğimizin ve işçiliğimizin ürünüdür. Minicik bir acı tohumu, kocaman bir dert denizine dönüştürür. Ama ağır ağır yaşanan bir ateş, alev alev bir yangında daha iyidir. İnsanı kazandıkları değil, kaybettikleri götürür başarıya. Hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında karar verme. Dert etme. Çay demle, kahve iç, kitap oku, çık gez, yağmuru içine çek, biraz üşü. Sonra ısıt içini. Başka uğraşlara ver kendini. Basit şeylerle uğraş. Basit şeyler unutturur en büyük acıları. İyilikle az, kötülükle çok karşılaşacaksın. Bunun nedeni nedir diyecek olursan, kötülüğün tek, iyiliğin çok hamlede tamamlanıyor olmasıdır. "Kusursuz insan arayan, mükemmel bir yalnızlık yaşar" diyor Huxley. İnsanı güzel kılan da bu kusurlarıdır zaten. Birisini severken, onun eksik yönlerini görerek ve fakat onu bunların güzelleştirdiğine inanarak sevmelidir insan. Sevgi, kusurları yok etmez, görmezden gelir. Geceleri uyumadan sabahladım. Gözlerime kan düşene kadar kitap okudum. Yanlış şeyleri sevdim. Zarar verdim kendime. Ama bunlar gerekliydi. Büyümem için, odama kadar getirilen bir bardak süt yoktu artık. Artık Dostoyevski okuyarak aydınlanmak, Tezer Özlü okuyarak kıvranmak vardı. İşte size bir tavsiye. Ne istiyorsanız onu yapın. İçgüdülerinizin peşinden gidin. Peşinden giderken öğrenin. Esnek olun. Olabildiğince zevk almaya bakın. Hayat kısa. İnsanlar ölmeye devam edecekler. Kim bilir? Belki ağırlık kaldırırken, belki bir koşu maratonunun sonunda. Ya da sabahlara kadar dans ederken. Belki de ve en güzeli, sevişirken. Sürprizi bozmak istemem. Hiç düşünmediğin şeyler gelecek başına. Hiç planlamadığın bir hayat şekillenecek. Cümlelere telaş gereksiz, gece varsa, hüzün de vardır. Çay varsa, sabır da vardır. Bu yüzden, en salak hataları bile denemelisin. O yüzden salaklık iyi bir şeydir, değerlendirmeyi bil. Bilinçli bir salaksan. Başarılı insanlarda her zaman şu ikisi vardır:

Gülümsemek ve sakinlik. Problemleri çözmek için gülümse. Problemleri önlemek için sakin ol. Hata yapmaktan korkma, diyemem. Ölümüne korkacaksın hata yapmaktan, ancak cesaretli davranmayı da ihmal etmeyeceksin. En cesurlar, en çok korkanlardır. Umberto Eco, genç bir romancının itirafları isimli eserinde, kitap yazmayı ıssız bir adada mahsur kalmışken, denize şişe içinde bir mektup bırakmaya benzetir.

Sevgili okur,
Bu koskoca denizde, geçmişin uzak bir köşesinde, camdan dışarıya, karanlığa umutla baktığını ve dünyada yaşanan ve yaşanacak olan tüm acılara bir çare aradığını hayal edeceğim. Çünkü üzüntü verirsen, üzüleceksin. Sen bu uğurda çıkacağın yolculuğu ve sonunda ne olacağını merak ederken, ben sadece o yolda yürüyor olmayı önemsediğin günlerin geleceğini bilerek, sakince tebessüm edeceğim. Unutma, huzuru kendinde bulamazsan, hiçbir yerde bulamazsın.
Sana dört sözüm var, sakın unutma:
Bir öğren,
Bir öğret,
Bir oku,
Bir yaz.

Arpie MadonnasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin