Minho, elindeki iğneyi kenara bırakıp önündeki kızın kalkmasına yardımcı olmuş, "Felix sana gerekli şeyleri söyler," deyip eldivenini çıkartmış ve ceketini üstüne geçirmişti. Motorun anahtarını da cebine atıp kenarda duran kaskı almış, "Felix!" demişti. "Kaçtım ben."
Dükkandan çıkıp kaskını başına geçirdi, motorcu ceketinin fermuarını kapatıp motoruna yerleşmiş, saati kontrol edip telefonu cebine attıktan sonra da gaza basarak hızla sokaktan ayrılmıştı.
Bir süredir o Felix'in yanında, Chan da spor salonunda çalışırken gün içlerinde pek görüşmeseler de eve geldiklerinde hep beraberlerdi. O, salona doğru sürerken duştan çıkan Chan da üstüne hırkasını geçirip fermuarını çekmiş, sırt çantasını omuzuna almıştı.
Changbin ona baktı. "Çıkıyor musun?"
"Minho ile işlerimiz var," deyip boynunu kütletti. "Erken çıkayım diyorum bugün, boş zaten, sen de kapatırsın."
"Başınızı belaya sokmayın da," diyen Changbin ile gülüp hafifçe omuzuna vurmuş, keyifle salondan dışarı çıkmıştı. Boş olan sokağa kısa bir bakış attı, sadece saniyeler sonra kulaklarını dolduran motor sesi ona yaklaşmış, tam önünde ani bir frenle durmuştu.
Başındaki kaskı çıkarıp kan kırmızısı rengindeki saçlarıyla ona baktı Minho. Göz kırptı. "Önce ücret sonra yol hizmeti."
"Ruh hastası," diyen Chan ona gülmüş ardından da tek elini yanağına atıp üstüne eğilmişti. Dudaklarını dudaklarına kapattığında Minho keyifle gözlerini örtüp onun alt dudağını emdi, günün acısını çıkaran bir öpücükle ayrılmışlar, yedek kaskı ona vermişti Minho.
"Atla."
Chan kaskı taktı, hızlıca arkasına yerleşip beline sarılmış, Minho "Huhu," demişti motoru gazlayıp. "Uçuracağım seni Bang Chan!"
Hızla sokaktan ayrıldığında Chan gülse de cevap vermedi, Minho ama caddeye çıkıp tabelaya kısa bir bakış atmış, karnındaki elin üstünü okşayıp tekrar elini eski yerine yerleştirmişti.
Dün gece kontrol ettiği sokakları şimdi ezbere giderken Chan sorgulamadan götürmesini bekliyordu, kısa bir yolculuktan sonra Minho yavaşlayıp kenara çekti. "Lee Minho yedi yirmi dört öpücükle hizmetinizdedir."
Kaskı çıkardı Chan, Minho'yu tanıyorsa tam adrese değil bir alt ya da üst sokağa gelmişlerdi. İki yokuşa da birer bakış attı. "Alt, üst?"
"Alta yürü bebeğim, üste getirdim seni."
Aşağı inen yokuşa geçmişler, Minho montunun cebindeki muştayı çıkarıp keyifle parmaklarına geçirmişti. Tekrar elini cebine atıp cilveyle Chan'ın omuzuna omuzuyla dokunup sırıttı. "Çift dövüşü mü yapacağız şimdi biz? "
"Bazen çift kişilikli olduğunu düşünüyorum, bu hallerini evde göster."
Minho anında ciddileşip göz devirdi, Chan ona gülüp fotoğrafını gördüğü eve bakmış, Minho kolunu tutmuştu. "Ön taraf dolu, arkadan gireceğiz."
İkisi evin arkasına geldiler, bahçe duvarına Chan kısa bir bakış atıp etrafta göz gezdirmiş ardından da çöp kutusunun kapağını kapatıp üstüne çıkmıştı. Oradan duvarın üstüne geçerken Minho'ya elini uzattı.
"Sevgilime bak sen," deyip onun elini tuttu ve duvara atladı Minho. Karşı tarafa geçip betonun üstüne atlamışlar, Minho camları göstermişti. "Salon, mutfak, seninkinin hayır seninki benim, senin puşt koçun odası, aşağıda sadece salon var ama üstün ışığı yanıyor. Orada olmalı."
"İçeri nasıl girsek?" diyen Chan ile beraber Minho onun yanağından makas aldı. "Bana bırak bebeğim, sen kapıya geç, geliyorum."
Hızlıca evin etrafında kaybolmuş, Chan gözlerini kıssa da bir şey demeden kapıya geçmişti. Minho koşarak ayağının tekini borunun üstüne attı ve pencerenin korkuluğuna tutundu. Kendini yukarı çekip verandanın üstüne basmış, balkondan içeri girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hall of fame, minchan ✓
Fanfictionsenin hikayeni sikeyim, ben kendi hikayemi yazacağım.