Selamlar, bu final yazısını görünce birazcık şaşırmış olabileceğinizi düşünerek yazıyorum bu satırları. (Pek okuyucum yok gerçi şaşırmaya da bilirsiniz, emin olamadım 😅 ama neyse.) Bir işe nasıl başlarsan öyle devam edermiş hesabı ben de bu hikayeye bir gün öyle aniden başlayıverdim. Kafamda hiçbir şey hiçbir karakter olmadan. Kurgu ve karakterler aslında zamanla kendi hikayelerini yazdırmış oldular bana. Bu konuda deneyimsiz olduğumu bilerek başladım aslında bu hikayeye. Daha önce de yazmıştım bunu ama bir gerçekti ki Hayal Çıkmazı benim deneme tahtam gibiydi. Bir şeyler yazmayı, karakterler ve onların hikayeleri konusunda bir şeyler karalamayı hep severdim de pek yayınlama cesareti bulamazdım kendimde. Bu hikayeyle bu cesareti de kazanmış oldum bir yerde.
Son bölümle ilk bölüm arasında ne kadar fark var, gerçekten bir şeyler değişti mi bilemiyorum ama ciddi derecede eğlendim yazarken. Yazdığım karakterleri de hikayeyi de seviyorum ve şimdi ayrılcak olmak bir miktar üzdü beni.
Her şeye rağmen umarım okuyanlara da bir şeyler anlatabilmişimdir. En büyük heyecanım buradan geliyor zaten. Şimdiye kadar yanımda olan herkese teşekkür ederim. Özellikle kendisi hikaye yazıp bana da cesaret veren arkadaşıma. (Rose evet burada senden bahsediyorum.)
Neyse çok uzattım. :)
Sizi final bölümüyle baş başa bırakıyorum.
______________________________
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı gene aynı şekilde fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu benim de bir ruhum olduğunu öğrettin.
Sabahattin Aliİyi okumalar...
___________________________________
"Şair başlıyor ya hani şiire Desem ki vakitlerden bir nisan akşamı diye böyle bir havada mı yazdı acaba şiiri? Baksana şu bulutlara kararttıkça karartmışlar kendilerini. Yağmur yağacak belli. Fakat zamanına karar da verememişler. Birbirleriyle inatlaşır gibiler. Komikler..." dedi Sefa kendi sözlerine gülerek. Gökyüzüne çevirdiği bakışlarını tekrar eğmişti yeryüzüne.
Gökte hayaller kurulur yerde gerçekler yaşanırdı ya işte, hayal bir yere kadardı her zaman. Ondandı şimdi kendi sözlerine gülüşünün dudaklarında soluşu. Yine eğmişti başını yere, karşısında kendi gerçekliği sürülmüştü gözler önüne. Gözleri tekrar tekrar okuyordu aynı yazıyı, beyaz bir taşa kazınmış kara sızıyı.
Defne Alkan...
İsme her bakışında derin bir nefes veriyordu Sefa, şimdi olduğu gibi. Aldığı hava yetmiyordu ona. Göğsüne acı bir hançer saplanıyordu. Öldürmüyordu. Ölüm sanki bir kurtuluştu. Bunu bildiğindendi herhalde canını almayıp arafta bırakması.
Ama canının yandığını belli etmek niyetinde değildi. Bir mezara bakmıyordu. Zihnine kazıdığı o küçük kızla tekrar bir koltuğun arkasına saklanmış gibiydi. Kimse onları bulmasın istiyordu.
"Antalya aslında baya güzel yermiş biliyor musun Defne?" dedi ellerini yağmurluğunun cebine tekrar sokarken. Defne'nin yan tarafında olan mezarın kenarına oturmuş, ayaklarını da bir çocuk gibi birbirine bağlamıştı. "Bugün ne kadar da salağım ben ya!" diye kızdı. "Sana senin doğup büyüdüğüm yeri anlatacaktım. Oysa sana İstanbul'u anlatmam lazım. Çünkü sen zaten biliyorsun burayı. Sende eksik olan bizim İstanbul!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal Çıkmazı (Tamamlandı)
Teen Fictionİrili ufaklı, eski yeni evlerin birbirine karıştığı bir sokak... Hayal çıkmazı... Yılların komşuları, birbiriyle büyümüş çocukları ve onların hikayeleri