1.0 Efsunlu Günler

199 23 32
                                    

Gözümde, burnumda, gönlümde tütüyorsun...
Nazım Hikmet

İyi okumalar...

_______________________________

İki kumru, yemyeşil yapraklarla kaplı, yaşını çoktan almış bir çınarın kalın dallarından birinde yan yana tünemiş, haziranın sokaklara döktüğü insan cıvıltısını en tepeden izliyorlardı. Pazar'ın keyfini çıkaran insanlar onları izleyen bu iki kuşu fark etmeseler de biri vardı gözünü ayırmadan onlara bakan. Arada sırada kanat çırpışlarıyla gülümseyen ve hareketlenmeleriyle gitmelerinden endişelenen.

Hakan denizden gelen iyot kokusunu soluduğu bu güneşli günde sahildeki oturaklardan birini işgal etmiş, havanın kararmaya yüz tutmuş anlarının içinde daldaki kuşların hareketlerini izliyordu. Biraz da zaman geçirmekti belki derdi. İş arıyordu kendine. Sınav döneminin bitişinin üstünden tam bir hafta geçmişti. Ama o bir hafta onun hayatının herhalde en heyecan verici bir yandan da en karmaşık dönemiydi.

O gün gelmişti ya işte. Cesaretini topladığı, zamanın onun için doğruluğuna kavuştuğuna inandığı o an. Bütün gün güldü durdu adam. Yıllardır içinde tuttuğu, kimseye söylemediği, duyulursa yanlış mı olur diye düşünüp içini kemiren bu saf duyguların belki de geride kalacağı o güne erişmenin yüreğinde uyandırdığı huzurdu bu yüzündeki durdurulamayan gülümseme.

Haykırmak istiyordu bugün. Şuradan geçen tüm insanları durdurmak ve hepsine Efsun'u işaret edip bakın demek istiyordu ben bu kıza aşığım. Şu denizin ufka aşık olması gibi aşığım. Galata'nın kız kulesine vurgun olması gibi vurgunum. Şu ağaçta gördüğünüz iki kumrunun saatlerdir birbirlerinden ayrılmaya gönüllerinin el verememesi gibi benim de gönlüm bu ayrılığı daha fazla kaldıramıyor artık demekti tek derdi.

Evet, buydu artık. Aklı, fikri, içinde barındırdığı her bir hücresi... Hepsinin artık tek bir derdi, tek bir arayışı vardı. Yıllardır içinde büyüttüğü bu duygunun artık varlık kazanmasının vakti gelmişti.

Aşk ifade edilebilmesi zor bir şeydi. Her dilde farklıydı sanki anlamı. Her beden için ayrı bir özeldi. İnsan hiç erik ağacı yüzünden aşık olur muydu birine? Oluyordu demek ki. Sokakta bahçeli tek bir ev vardı. O da huysuz Sami Amca'nındı. Bahçesinde ise dalları ağırlıktan aşağı doğru sarkan bir erik ağacı... Çocuklar ağaca dadanır, Sami Amca elinde bastonu söylene söylene kovalardı onları. Yine o günlerden birinde çocuklar dalmışlar bu erik ağacına. Hakan'sa karşı kaldırımın kenarına çökmüş onlara uymakla uymamak arasında arafta kalmıştı. Ama sonra çocukların yakalandığını görünce korkmuş iyice sinmişti oturduğu yere. Adam bir elinde sopa avaz avaz bağırıp kovalıyordu çocukları. Oysa onun da canı çekmişti eriklerden ama aynı şeyler başına gelir diye de kalkamıyordu. Efsun'sa yine elinde sarı bebeği, saçı iki yandan örgülü halde sallana sallana gitti köşeye sinmiş çocuğa baktı merakla. "N'apıyorsun?" diye sordu çocuğa. "Hiç." diye omuz silkti çocuk. Gözü ise hala ağaçtaydı. Kız çocuğun baktığı yere dönüp "Erik mi istedi canın?" dedi tatlı bir sesle. Çocuk salladı başını. "Alalım o zaman." dedi kız çok sıradan bir şey söylermiş gibi ve ağaca doğru koştu. Alışık olduğu dallara tırmanırken Hakan korkuyla gitti peşinden. "Yapma, kızar." dedi. Küçük kızsa hiç oralı olmadan tırmandı ağaca. Birkaç erik kopardı dallardan, tişörtünün ucunu kıvırdı ve doldurdu hepsini oraya. Tam inecekti ki Sami Amca kovaladığı çocukların peşini bırakmış hayal çıkmazının köşesinden dönerken yine birilerinin ağacına daldığını görmenin hışmıyla koşturmuştu. Hakan korkuyla "Çabuk in, geliyor." diye tepinmişti yerinde. Efsun'sa çocuğu duymasıyla inmeye yeltendi fakat Hakan'ın yaklaşan kızı çekiştirmesiyle birlikte ayağını dala koyamayan kız kendini toprak zeminin üstünde bulmuştu. Acıdan inliyordu Efsun. Kolunun üstüne düşmüştü. Bir yandan da düştüğü yerdeki taşlar yüzünden kaşı kanıyordu. Ağlaması tüm sokağı inletti.

Hayal Çıkmazı  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin