Uyandığımda beyaz ve mavinin her türlü tonunun göz doldurduğu bir odadaydım. Çok şık ve doluluğunun aksine göz yormayan bir ambiyansı vardı. Ama burası daha önce kaldığım oda değildi. Ve benim şu an yapabileceğim en iyi şey hiçbir şey düşünmemekti. Çünkü ben düşününce merak ediyor, merak edince de başıma açmadık dert bırakmıyordum. "Üff!" düşünmedende duramazdım. Doğama aykırıydı bir kere... Üzerimdeki mavi pikeden bir çırpıda kurtulup ayağa kalktım. Odada gezinirken köşede bulunan boy aynası dikkatimi çekmişti. Biraz daha yaklaşıp aynadaki yansımama baktım. Gözlerim şişmiş ve kızarmıştı. Ayrıca göz altlarında mor ve şişkindi. Ağlamış gibiydim sanki... Ama hatırlamıyordum. Gerçi bu odaya nasıl geldiğimi bile hatırlıyor değildim. Gözlerimi ovarken aklıma gelen şey gözümden bir damla daha akmasına sebep olmuştu. Tekrar aynaya baktım. Neden ağlıyordum ki!? Yeşim teyzem için... Manevi annemin kalan ömrünü öğrendiğim içindi. Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Dün gece olanlar tekrar gözümde canlanmaya başlamıştı. Yeşim teyzemin beni terk etmesine göz yumamazdım. Ama o sinsi deniz adamının ağınada düşmezdim. Araştırıp daha iyi bir doktor veya başka bir tedavi bulabilirdim. Yada ne bileyim gece gündüz çalışıp para kazaırdım. Ama kendimi feda etmek... Yeşim teyzem için değerdi elbet ama kendimi feda ettiğim kişinin "O" oluşu...Off! Düşünecek ne kadar şey varmış... Tekrar bedenime baktığımda o eşofmanlar vardı üzerimde hala... Hani o Range Rover satsamda alamayacağım eşofmanlar... Banyoya doğru gidip elimi yüzümü yıkadım. Şu biraz da olsa iyi gelmişti. Üzerime çeki düzen verdikten sonra salona indim. Boştu... Normal olarak. Bende mutfağa yöneldim. Sümeyya hanımla konuşmak bana iyi gelebilirdi. Mutfağa indiğimde gözüme ilk takılan koltukların üzerindeki trençkotum ve çantam olmuştu. Demek ki o hala seçimimi bekliyordu. Sanki benden çok kolay birşey istemiş gibi...Etrafıma bakındım. Sümeyya hanım ada tezgahının üzerindeki poğaçalarla uğraşıyor, Ayaz ise bahçede kahvaltı yapıyordu. Yüzü ifadesiz ve soğuktu. Hatta neredeyse duygusuz denecek kadar. Tam bir ruhsuz yüzlü zalimdi hatta. Beni görmediğin farkındaydım ama yinede onu görünce yüzümü eksitmeden duramamıştım. Oysa o hala masaya koyduğu laptopla ilgileniyor diğer herşeyi görmezden geliyordu. Bir kişi için koskoca sofra dizmişlerdi. Tamamen israf... "Sümeyya hanım"dedim sakince. Yüzünü bana dönüp koca bir tebessüm bıraktı. Mutfakta olduğumu yeni far etmişti. "Günaydın Bayan Rizzo" dedi bana hitaben. Dün bütün gün onunla bu hitab konusunu konuşmuştuk ama o hala and içmiş gibi Bayan Rizzo deyip duruyordu bana. Ama ben lafı fazla uzatmadım. Öğrenmek istediğim başka bir şey vardı çünkü. "Birşey sorabilir miyim acaba?"
"Tabii. Buyurun. Cevap verebildiğim herşeyi sorabilirsiniz."demişti bana. Hala gülümsüyordu. Nefesimi verip "Ayaz"dedim. Tek kaşı kalkmıştı Sümeyya hanımın."Tıbbi eğitimi var mı?" ben hala tereddütle Sümeyya hanımın yüz ifadesini anlamaya çalışırken o bir kahkaha patlatıvermişti. Ben ne olduğunu anlamadan hala Sümeyya hanıma bakıyordum. Oda gülmekten ağrılar giren karnını tutuyordu. Kahkahası o kadar güçlüydü ki Ayaz bile bir ara ne olduğunu anlamak ister gibi bize bakmıştı. Sümeyya hanımda çok geçmeden zor dinginlediği ses tonuyla konuşmaya başladı"Tıbbi eğitimi var mı derken? Siz hiç mi haber okumuyorsunuz?"
"Neden ki?"
"Nasıl neden!? Ayaz Bey gibi herkes tarafından tanılan bir cerrahı tanımamak olacak şey değil doğrusu "
"Cerrah mı!? O mu!?" şaşkınlıktan dilimi tutmuştum neredeyse. Hatta neredeyse değil harbiden yutmuş bile olabilirdim belki de. Mafya, iş adamı, o, bu, şu, bitmiş birde cerrah kimliği çıkmıştı başımıza.
"Evet, cerrah. Hemde beyin cerrahı"yüzümü tekrar Sümeyya hanıma çevirdim. "Bu yaşta hemde. Birde beyin cerrahı?"
"Hmm. Ne var ki yaşında? Doktorluk dede mesleğidir. En zor vakaları hep o alırdı. Art arda kaç gece uykusuz kaldığını bilirim, bir bilsen. Herkesin korka korka yaklaştıkları hastalıklara o dalga geçer gibi çare bulurdu. Doktor Civan gibi bir şeydi o."
"Neden bıraktı peki? Doktordu dediğinize göre artık yapmıyor anlaşılan" Sümeyya hanımın tam karşısına oturnuş merakla dinliyordum. Sümeyya hanımda ıslak ellerini havkuyl kurulayıp karşıma oturdu. "Hiç sorma"dedi. Nefesimi verip devam etti"Şiertti, fabrikaydı derken baş gelemedi. Bırakmakta buldu oda çareyi"
"Fırat'ta avukatlığı bırakmıştı?"
"Evet. Hepsi birşeylerden vazgeçip durdu. Bu zamana kolay gelmediler"derin bir nefes verdi Sümeyya hanım. Gözleri dolmuştu. Fazla uzatmadan kuru bir kolay gelsin deyip kahvaltı masasına ilerledim. Tek kişi için altı kişilik masa kurmuşlardı. Gerçi aşağı kattaki yirmi dört kişilik yemek masasını göz önünde bulundurunca bu oldukça hafif kalıyordu. Beyefendilee baş köşeye kurulmuştu. Bende sağındaki ilk sandalyeye oturdum."Oraya değil, soluma otur"dedi. Sorgulamadım. Ben sandalyeme otururken o hala bana bakıyordu. "Oraya genelde Fırat oturur"dedi sonra. Sanki onun kuru açıklamasına çok ihtiyacım vardı! Derin ve sıkıntılı bir nefes verdim. Tek kaşı havaya kalkmıştı. "Nasıl emin olabilirim?" diye sordum dan diye. Safir mavisi gözlerine merak bulaşmıştı. "Neyden?" dedi. Ne demek istediğimi anlamamıştı. "Teyzemin hastalığından. Ya yalansa?" kaldırdığı kaşını indirdi ve beni süzmeye başladı. Dudakları herif kıvrılınca gamzeleri birazda olsa belirginleşmişti. Sandalyeye sırtını yaslayıp çenesini hafif kaldırdı. "Arayabilirsin. Vereceği tepki senin için yeterli olacaktır"
"Gerçekten hasta mı?" nefesimi verdim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sesim çatallı çıkmıştı. "İnanmıyor musun?" dedi. Kendinden öyle emin duruyordu ki, inanmamam elde değildi. Stajlarımdan edindiğim avukatlık deneyimiyle karşımdaki davalı kesinlikle doğruyu söylüyordu. Keşke yalan söyleseydi... Kafamı aşağı eğdiğimde gözümden akan yaşlar elimi ıslatmıştı. "İnanmamak değil, kabullenememek" diye fısıldadım. "Biliyorum" dedi. Sesi yine, her zamanki gibi ifadesizdi. Nefesimi verip kafamı kaldırdım"Niye böylesin?"dedim.
"Nasıl?"
"İfadesiz, duygusuz, aksi"
"Bak Sıla,"elindeki çatalı bırakmış gözlerini monitörden ayırmıştı. Derin bir nefesi daha ciğerlerine hapsederken konuşmasına devam etti"Sana karşı nasıl davranacağım tamamen sana bağlı. Eğer beni..."bir anlığına duraksayıp az önce aldığı nefesi geri bıraktı."Eğer beni, yani teklifimi kabul edersen san karşı elimden geldiğince iyi davranırım. Tüm hayatını finanse ederim. Okulun bittikten sonrada sana ait bir büro açarız. Seni okuldan falan alırım. Klasik, iyi bir hayat arkadaşı. En önemlisi de teyzan kurtulur. Ama eğer kabul etmezsen..."
"Kabul etmezsem?"
"Ameliyata girmem" histerik bir kahkaha attım. "Siz doktorların hipokrat yemini yok muydu?"
"Ben yemin etmekten hoşlanmam Sıla. Ve bilgin olsun eğer sen kabul etmezsen ben senin hayatına zorla dahil olacağım. Ama zararlı çıkan sen olursun. Zeki bir kadınsın. Sen seç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POSEİDON
AçãoGözlerimi açtığımda karanlık bir mahzendeydim...Tanımadığım bir mahzen...Etrafıma bakındım ama her yer bana yabancıydı...Tıpkı az önce ki gibi hiçbir şey değişmedi.Etrafı kolaçan ederken elimdeki soğuk metalin farkına yeni varmıştım.Dur biraz!Bu ner...