Tavandan aşağıya sarkıtılmış olan Sıla'yı gördüğümde bedenimdeki tüm kan çekilmişti sanırım. Etrafımdaki tüm o insanlar keyifle kahkaha atarken ben donup kalmıştım. Ne yapacağımı bilmiyor, kestiremiyordum. Kendimi kaybetmiştim. Nereden geldiğini bilmediğim bir hırsla Ömer'in boğazına sarılmıştım. Kahkahalar kısa sürede kesilmiş herkes bana ve Ömer'in gırtlağını saran ellerime odaklanmıştı. Ömer'in adamları silahlarını çekmiş benide namlularına hedef yapmışlardı. Sıla'ya baktım kısa bir süreliğine. İpler gevşiyordu. Tekrar Ömer'e diktim gözlerimi. On kadar silah bana bakıyordu. Ama bana silah doğrultmaya diğerlerinin yüreği yetmediğinden diğer tüm namlularda Ömer'i ve bana silah tutan ellerin sahiplerini hedef almıştı. Ömer'in ellerimde olan yakasını tüm gücümle salladım ve "İNDİR ONU ORADAN" diye haykırdım. Sesim tüm mekanda yankılanmıştı. Ömer'in titrek sesi" Yapamam, ipler birazdan kopacak ve o kadın yere düştüğünde geberip gidecek" demişti.
"Ahhh!" Ömer'i tüm gücümle bir köşeye fırlatıp hızla merdivenleri çıkmaya başladım. Diğerlerine ne olduğu umrumda bile değildi. Şu anda tek ilgilendiğim şey düşmek üzere olan Sıla'ydı. Sıla'nın bulunduğu yere varınca ipe tüm gücümle sarıldım. İpi son anda kavrayabilmiştim. Fakat tutamıyordum. Çok geçmemişti ki ipte koptu zaten. Katın korkuluklarıyla iç içe girmiştim adeta. Ama yinede daha fazla dayanamıyordum. Normalde olsa bu ağırlığı büyük bir rahatlıkla taşıyabilirdim ama vücudumda hissettiğim ve adeta nükseden adrenalin tüm gücümü hiç bilmediğim bir yere yönlendiriyordu. Sıla düştü düşecekti. Daha fazla dayanamadım. İp ellerimin arasından kayıp gitti... Ama tam o anda olamayacak bir şey olmuş ve Sıla kendine gelmişti. Sıla parmaklıkları kalan son gücüyle kavramıştı. Şaşkınlık içerisindeydim. Bu kız yine hiç olmadık bir yerde hiç olmadık bir şeyi başarmış ve olmayanı oldurmuştu. Ölüm onun peşinden ne kadar koşsada o yinede bir şekilde hayata tutunmayı başarmıştı. Tüm bu düşünce silsilesi bir çırpıda aklımda ucusurken Sıla'nın yeşil gözleri beni ana geri getirmişti. Hemen ellerinden tutup yukarıya çektim. Ayaklarını yere bastığında emin olduktan sonra olduğu yere yığılıp kalmıştı. Bende yanına çöktüm. Yüzüne avuçlarımın içine alıp kendine getirebilmek için biraz salladım. Nefes alıyordu ama nabzı düzensizdi ve çok korkmuştu. Avuçlarımın arasındaki yüzünü omzuna yasladım. Kollarım arasındaki yerine çabuk alışmıştı. Başını boyun girintime yerleştirdikten sonra gözlerini kapattı. Sıla'yı kucaklayıp merdivenlerden inmeye başladım. Herkes şaşkın ve meraklıydı. Biz merdivenleri inerken herkes dikkatle bizi izliyordu. Sıla yanımdayken konuşmak istemiyordum. Niye bilmiyorum ama öyleydi işte. Sanırım oda onun yanında onun hayatını pazarlık konusu yapmamdan hoşlanmazdı. Çıkışa doğru ilerledim ama ne Ömer nede diğerleri ne olduğunu öğrenmeden gitmemize izin verecek gibi gözükmüyordu. Ömer arkamdan seslendi;"Niye kurtarıyorsun onu? Onun kim olduğunu bilmiyor musun? Piton'un kızı o! Annenle babanın katil-" Ömer'in daha fazla konuşmasına müsade etmeyerek "Biliyorum" dedim. Sesim sert ve hırslıydı. Sıla'yı rahatsız etmemek için sıktığım dişlerimin arasından olabildiğince sakin konuşmaya çalışıyordum ama Ömer'de duracak gibi gözükmüyordu." E o zaman? Bırakta hak ettiği sonu yaşasın. Öldürelim-"
"Sakın! Asla! Kimse ona dokunamaz! Duydunuz mu beni!?"Sıla'yı yanımdaki koltuğa bırakarak diğerlerinin yanına gittim. Burnumdan soluyordum. "Niye?" diye sordu Ömer tekrar. Niye olduğunu bende bilmiyordum ama ona zarar gelmesine izin veremezdim. Belkide Gökhan'ın emaneti olduğu içindi. "Piton zaten cezasını çekti! Onu kendi ellerimle öldürdüm. O, Piton'dan bağımsız. Bu kadar! Ben diyeceğimi dedim. Ona el uzatanın ellerini kırarım. Uzatanlarınkinide kıracağım" arkamı dönüp Sıla'ya doğru ilerledim. Ömer tekrar seslendi;"Ne yaparsan yap. O, ölüme mahkum olacak"
"Hayır olmayacak"
"Bunun için bir nede-"
Tekrar hızlı adımlarla Ömer'e yönelip burnunun dibine kadar girdim. İşaret parmağımla sertçe Ömer'in omzunu dürterken, nereden geldiğini bilmediğim bir ses benim yerime konuşmuştu sanırım;"Olmayacak çünkü o bana ait. O benim karım olacak kadın. Hiçbiriniz ona dokunmayacaksınız anladınız mı beni!? O, Poseidon'un gelini." Söylediklerime ben bile şaşırmıştım ama söylemiştim bir kere. Tekrar Sıla'ya yönelip onuda alarak mekandan çıktım. Sıla sadece bir kez gözlerini aralamış, bana bakmıştı. Sonrası yoktu... Birlikte eve döndük. Sıla tek kelime etmemiş, beni sorgulamamıştı. Kendimi garip hissediyordum... Hissiz gibi... Sıla'yı eve bırakıp arka bahçeye çıktım. Mavi jacarandalar ve ladinlerin arasında kendimi salmıştım. Bahçeyi turluyor az önce olanları neden yaptığımı düşünüyordum. Saat ilerlemiş, gece çökmüştü. Cam balkonun bulunduğu yerin tam altına gelmiştim. Bir an için gözlerim cam balkonun üzerinde gezindi. Cam balkonda birisi vardı... Bir kadın... Sıla... Olduğum yere çakılıp kalmıştım. Sıla, cam balkonda, benim özel alanında, kimsenin giremediği,benimse girenlerin canına okuduğum balkonda elini kolunu sallayarak geziniyordu. Yine hiçbir şey diyemedim. Sadece izledim. Sanırım Sıla dışarıdaki manzarayı hala fark etmemişti. Masamın üzerindeki plakları ve kağıtları gözden geçirdi önce. Sonra duvarlardan birine astığım mantar panoya yaklaştı. Onu acmamalıydı. Panoyu açarsa resimleri ve diğer herşeyi görürdü. İç yüzümü yani...Panoyu örten perdeye elini uzattı yavaşça. Bağırıp dikkatini çekmeye çalıştım. Ben onu görebiliyordum oda beni girebilirdi. Elimden gelen herşeyi yaptım ama Sıla'nın dikkatini çekmiştim. Olağanca gücümle eve koştum. Birol ve diğer iki korumada benim koştuğumu görmüş peşimden gelmişlerdi. Odaya dalıp cam balkona koştum. Sıla panonun perdesini açmış yerde oturuyordu. Korkmuştu birinden kaçıyormuş gibiydi. Panoda asılı olan fotoğraflar onu korkutmuştu. Doğal olarak. Sonra bana baktı. Yeşil gozlerinde vahşetimi yansıtıyor bana haykırıyordu. Bütün korkusunu bana yönlendirmiştir. Odaya girmemle "UZAKLAŞ ORADAN"diye haykırmıştım. Belkide şu an benden nefret ediyordu. Gözlerim bir panonun bir Sıla'nın üzerinde sabitleniyordu. Sonra panoya baktım. Öldürdüğüm, kestiğim, biçtiğim, tüm insanların resmi vardı panoda. Kesik kafalar, yuvalarından fırlamış gözler, zımparalatarak dümdüz ettiğim yüzler. Cani olmanın kitabını yazmıştım sanırım. Yerden aldığım perdeyi alarak tekrar panonun üzerine örttüm. Sıla hala korkarak bakıyordu yüzüme. Ne diyeceğimi bilmiyordum ama sınırlarını bilmeliydi;"Tanımadığın insanların evlerini hep karıştırır mısın?"
"Öldürdüğün tüm insanların fotoğraflarını saklar mısın?" Tereddütlüydü sesi. "Öldürdüğüm insanlar genelde sonlarını hakederler"
"Ne tür bir insan yüzünün zımparalanarak dümdüz edilmesini hak eder ki?"
"Senin baban hakederdi ama baban için fazla düz bir ölüm olurdu"
"Önemli olan gittikleri o cehennem çukuru değil mi? Nasıl gittiklerini neden bu kadar önemsiyorsunuz?"
"Babanın gittiği eşşek cennetini ziyaret etmek istemiyorsan cuk buradan!"
"Onları sen mi öldürdün?"
"Sence?"
"Niye seninle evleneceğimi söyledin?" Birden bire sormuştu. Cevabını bende bilmiyordum. " Seni korumak için"dedim sadece. "Niye beni koruyasın ki? Ben Piton'un kızıyım."
"Gökhan'ın da kardeşisin"
"Bu beni neden korumak istediğini açıklamaz."
"Gökhan'a sözüm var. Ölmene izin veremem. Ama seninde dediğin gibi, sen Piton'un kızısın. Sana diri diri cehennemi yaşatabilirim. Oraya gitmek için illa olmen gerekmez." Sıla tekrar panoya çevirdi yüzünü. Bende düşüncelerimin tam aksi olan bu cümleler dilimden döküldükten sonra Sıla'nın sol kolunu sıkıca kavradım. Canını yaktığımın farkındaydım ama kendime engel olamıyordum. Oda ses etmiyordu zaten. Keşke hep böyle sessiz kalıp, soru sormasaydı. Herşey daha iyi olabilirdi belki. Odaya geri döndüğümüzde Birol ve iki korumanın kapıda beklediğini gördüm. Bizi görünce arkalarını dönüp birkaç adım gerilediler. Bende Sıla'nın kolunu bırakmıştım. Kızarmıştı. Fazlasıyla hemde. Ama Sıla ses etmiyordu. Açık olan koluna baktığımı farkettiğimde kazağının kolunu hızlıca aşağıya indirmişti. Sıla hala tepkisizdi. Belkide dayak yemeye alışık olduğundan ses etmiyordu. Kim bilir?
Acaba bilmediğim ne kadar şey vardı? Sıla'yı odada bırakıp korumalarla beraber aşağıya indim. Fırat, Güney ve Sümeyya hanım salonda oturmuş beni bekliyorlardı. Bıkkın bir off daha çektim. Çünkü bıkmıştım, fazlasıyla. "Ne var?" dedim. Soruyu biliyordum ama onların dile getirmesini beklemek adettendi. "Ne zamandır nişanlısında bizim haberimiz yok beyefendi?" Fırat sinirliydi ama sitemde ediyordu."Hesap mı soruyorsun Fırat?"
dedim. Sesim baskındı. Tek kasımı kaldırmış Fırat'a bakıyordum. "Odadaki kadın kız kardeşin değil herhalde değil mi?" Ben cevap vermeyince Fırat devam etti;"Karım olacak demişsin herkesin içinde? Poseidon'un gelini demişsin, üzerine basa basa. Hemde herhangi birinede değil. Piton'un kızına?"
"O sadece Piton'un kızı değil. Gökhan'ın da kardeşi. Onu koruyacağıma söz verdim"
"Bunun için onunla evlenmen mi gerekiyordu?"
"Bilmiyorum! Birden bire söyledim işte! Boşluğuma geldi"
"Boşluğuna geldi sende evlenmeye karar verdin öyle mi?"
"Uzatma Fırat! Bilmemezliğede verme! Sende tanıyorsun Gökhan'ı. Benim yerimde sen olsay-"
"Ben Gökhan'ın emanetini koruyacağım diye ateşin içine atmazdım"
"Atmadım zaten!"
"Resmen açık hedef haline getirdim kızı. Poseidon'un gelini diye herkes ona kucak açar mı sanıyorsun?"
"Kimsenin ona kucak açmasına gerek yok"
"Saçmalık, tamamiyle"
"Değil"
Fırat şüpheyle bakıyordu yüzüme. Birşeyler söylemek istiyor ama kendini tutmayı başarıyordu. "Umarım yaşayayım derken canından etmezsin kızı"dedi en sonunda. "Etmeyeceğim" Fırat mutfağa doğru yönelirken Güney ve Sümeyya Hanım beni tebrik etmekle yetinmişlerdi. Zaten soru sorsalarda cevap veremeyecek kadar yorgundum. İkinci kattaki misafir odalarından birine geçip uyudum. Yada rüyalarımda yaşayan "benin" hayatını izlemeye gitmiştim.
♠️♠️♠️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POSEİDON
AksiGözlerimi açtığımda karanlık bir mahzendeydim...Tanımadığım bir mahzen...Etrafıma bakındım ama her yer bana yabancıydı...Tıpkı az önce ki gibi hiçbir şey değişmedi.Etrafı kolaçan ederken elimdeki soğuk metalin farkına yeni varmıştım.Dur biraz!Bu ner...