Belim, sırtım, kollarım, tüm vücudum yediğim tekmelerden sızlıyordu. Hayatımın en okkalı dayağını yemiştim sanırım. Sol gözüm morarmış ve şişmişti. Görüşüm kısıtlıyı ama bu karanlık odadaki tek kişi ben değildim. Bundan emindim ama gariptir ki odadan çıt bile çıkmıyordu. Sonra kulağıma bir ses ilişti. Biri, bir beden, bir adam. Sinsice gülümsüyor, birşeyler söylüyordu. Ne dediğini anlamamıştım çünkü bilmediğim bir dilde konuşuyordu. Korkuyordum. Sesi bile beni ürkütüyordu. Adam görüş alanıma girdiğinde üzerime doğru yürümeye başlamıştı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Çığlık çığlığa ağlıyordum. Duvar ve adam arasında kalmıştım ve aradaki mesafe her adımda dahada azalıyordu. Çığlıklarımın sesi artmış, gözyaşlarım tüm barajları yıkmıştı. Aramızdaki tüm mesafe kapandığında adam kollarıma yapıştı. Deli gibi gülümsüyordu ve bu karanlık odada beliren dişleri onu dahada korkunç gösteriyordu. Tüm gücümle son bir kez daha bağırdım. Ama sesim yarıda kesilmişti. Silah sesi benim sesimi bastırmıştı. Şu an tamda bağır, çağır,sıvış kısmındaydık. Ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Adamın bileklerimi kavrayan elleri yavaşça gevşedi ve darmadağın olmuş başı kucağıma yığıldı. Başka yer yokmuş gibi... Yeniden çığlığı basarken adamın cansız bedenini kucağımdan atıyordum. Siyah takım elbiseli,kirli sakallı dobur bir adam vardı karşımda. Onunda yüzünde tıpkı az önceki adamda olduğu gibi sindi bir gülümseme vardı. Ve sanırım bu defa kimse beni kurtarmaya gelmeyecekti. "O kadar zahmet çektik. Açılışı biz yapalım değil mi ama?" Hala gülümsüyordu. Bir ölü adama birde karşımdaki dobura bakıyordum. "Dur!" dedim can havliyle. "Dur. Bak ben Poseidon'un karısıyım. Sırılsıklam aşık bana. Yemin ederim yaşatmaz sizi! Hatta, hatta her an bir yerlerden çıkabilir. İnan bana öldürür sizi. Gerçekten." Karşımdaki adam bir an duraksamıştı. Poseidon ismi onu birkaç adım geriletmişti. "Poseidon mu?" dedi. Evet anlamında kafamı sallayıp ona baktım. "Beni kim umursar ki? Ben normal bir köpeğim. Çakır'ın adamıyım. Sadece Çakır'ın ismi geçecek nede olsa."
"Bak ciddi söylüyorum. Yaşatmaz seni. Uzak dur benden!" dedim. Keşke Ayaz su an bir yerlerden çıkıp gelseydi. Bu karanlık odada saatlerdir kapalıydım ve daha gelen giden olmamıştı. Adamın elleri kazağımın yakasını kavradığında tekrar bağırmaya başladım. Ellerimi kavrayıp sıkarken "BAĞIRMA LAN!" demişti adam. Ağlıyor,yardım istiyordum. Bu odadaki son saatim benim için vahşeti tabloluyordu. "Zaten yaşatmayacağım!" diye haykırdı kapıdan bir ses. Ayaz'ın sesi... Adamın korkudan fal taşı gibi açılmış gözlerine baktım. Bu ses onu korkutmuş olabilirdi ama benim içime yayılan güven hissi tarifsizdi. Bir silah daha patlamıştı. Bu sefer temkinli olduğumdan hemen kenara çekildim. Adamın cansız bedeni yere yığılırken açık gözleri benim üzerimde sabitlenmişti. Bir saatte iki cinayet, bünyeme fazla... Ayaz'ın omzumu tutmasıyla kendime geldim. "İyi misin?" dedi her zamanki yada en azından çoğu zamanki şefkatli sesiyle. "Ha?"
"İyi misin diyorum Sıla? Sana bir şey yaptılar mı?"
Aklım o an başıma gelmişti. Gözyaşlarım tekrar zincirlerini kırmıştı. Ayaz, kafamı omzuna dayayıp bana sarıldı. "Sakin ol ben buradayım Sıla. Kimse benim olana zarar veremez.""Kaçırdılar beni ama. Bir anda oldu herşey. Ben evden çıkmıştım. Sonra, sonra ye-"
"Tamam, yok birşey. Sen şimdi çık buradan. Al benim telefonumu Fırat'a konum at. Kalabalık gelsinler ben gidiyorum. Sen çık. Ben dışarıyı temizledim.
İki elimle Ayaz'ın koluna sıkıca sarıldım. "Gitme. Nereye gidiyorsun? Eve gidelim. Birlikte. Lütfen..." yalvarıyordum."Ne dediğimi duymadın mı Sıla? Sen çık buradan, ben o şerefsizi bulup kafasına sıkana kadar buradayım."
"I-ıh. Olmaz. Birlikte gidelim. Lütfen..." isteri krizine girmiş gibiydim. Kendimden geçiyordum. Ayaz'ın gözlerine bakıp yalvarırken o sadece bana bakıyordu. "Sen git ve dediğimi yap Sıla. Tamam mı?" Ayaz telefonu elime tutuşturduktan sonra hemen odadan çıktı. Onu durduramamıştım ama şu an yapabileceğim en büyük iyilik Fırat'ı arayıp yardım istemekti. Fırat hızlı davranıp önce aramıştı. Ben daha ağzımı açmadan o herşeyi anlatmıştı. Fırat'ı duyar duymaz koşarak çıktım az önce Ayaz'ın çıktığı kapıdan. Ortalık boştu, en azından görünürde kimse yoktu. Büyük bir avludaydım. Kapıya doğru koşarken Fırat'ın söyledikleri kulağımda çınlıyordu. "Çakır'da orada Sıla." Demişti Fırat. "Ve Çakır'ın istediği şey Ayaz'a ulaşmak. Her yer adam kaynıyor. Seni Ayaz için çağırdı. Seni kullanarak Ayaz'ı öldürecek. Hemen çıkın oradan. " Çakır Ayaz'ı istiyordu ve ona ulaşmak üzereydi. Benim yüzümden. Avludan çıktığımda duvarların arkasına saklanan silahlı adamları gördüm. Ayaz'ı bekliyorlardı. Avludan çıktıktan sonra büyük bir bahçeye gelmiştim. Ayaz oradaydı. Büyük bir masa vardı ve masanın bir tarafında Ayaz bekliyordu. İlk defa o ayaktayken oturan bir adam görmüştüm. Masanın diğer tarafında et yiyen, keyfi pek yerinde bir adam vardı. Tekerlekli sandalyede oturuyordu. Çakır bu olmalıydı. "Hah! Yenge hanımlarda geldiler. Kadro tam!" Çakır keyiften dört köşe gülümsüyordu. Ayaz beni fark ettiğinde öfkeyle bakıyordu ama umursamadım. Çünkü bu defa beni korumak için öfkeliydi. Farkındaydım. Yanına koşup koluna sarıldım. Bana bakarken kulağına doğru eğilip fısıldadım"Tek değil Ayaz. Her yerde adam var. Tuzak bu. Hadi gidelim. Lütfen..." Ayaz omuzlarımdan tutup bana doğru eğildi. Nefesini tenimde hissediyordum."Sen sadece keyfini çıkar. Eğer izlemeden çıkmanı sağlayabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POSEİDON
AcciónGözlerimi açtığımda karanlık bir mahzendeydim...Tanımadığım bir mahzen...Etrafıma bakındım ama her yer bana yabancıydı...Tıpkı az önce ki gibi hiçbir şey değişmedi.Etrafı kolaçan ederken elimdeki soğuk metalin farkına yeni varmıştım.Dur biraz!Bu ner...