7. Bölüm

183 17 35
                                    

Sabahtan beri Ebru gündeş dinliyorum. İYİ DEĞİLİM.

Başlayalımmm. İyi seyirlerrrrr <33


Nur'dan devam;

Bir mekana gelmiştik. Fazlasıyla lüks bir yerdi. Arabadan indim. İçeriye girmek için bir adım attığımda Altayın yanımda olmadığını fark ettim. Etrafıma baktığımda yoktu. Arkamı döndüğümde çiçek buketi elinde bana sırıtarak bakıyordu. Ne ara almıştı bunları? Çiçekler elinde öyle güzell duruyordu ki. Şuan bir fotoğraf makinem olsa hemen çekip odamın en güzel yerine asmak istedim.

Böyle bir şey yapmasına beni duygulandırmıştı. Sonuçta çocukluğumdan beri ailemden başka kimseden sevgi görmemiş bir çocukluk geçirdim. Her zaman dışlandım. Böyle bir sürprizle karşılaşmak, benim için çok değerliydi.

Aramızdaki adım farkını kapatıp önümde durmuştu. Çiçekleri bana doğru uzatmıştı. Papatya buketiydi. Benim papatya sevdiğimi nereden öğrenmişti bilmiyorum ama, tek bildiğim kendimi onun hissetmemdi. Elindeki buketi aldım. Bir bukete bir ona bakıyordum. Gözlerinin en derinine bakıyordum. Belki de bir şeyler arıyordum. Birisinin bana böylesine ilgi göstermesini garipliyordum. Gözlerinin içinde küçük bir güven birikintisi arıyordum. Ama bulamıyordum.

Çiçeklere bir daha baktım. Öyle güzellerdi ki. Papatyaya özel bir ilgim vardı. Çok seviyordum papatyayı.

"Teşekkür ederim, çok güzeller." dedim. O da aynı benim gibi gözlerimin içine bakıyordu. "Rica ederim. Ama güzel olduklarını sanmıyorum." dedi. Ona kınayıcı bakışlarımı gönderiyordum. Bir insan nasıl papatyayı sevmezdi ki??? Küçük bir kahkaha atmıştı. "Seni görünce, güzel olan her şey değerini kaybediyor gözümde" demişti. Yutkundum. Evlenme teklifimiydi bu?

Aynen kanka

Gülmüştüm. Daha fazla burada kalmaya gerek yoktu. "İçeri geçelim mi?" dediğimde başını hay hay dermiş gibi salladı. Arabaya çiçekleri bırakıp kapıyı kapattım ve yan yana yürümeye başladık. Yürürken arada bir ellerimiz birbirine deyiyordu. Bunu Altayın bilerek yaptığına adım kadar emindim ama ses çıkarmıyorum.

İçeri girdiğimizde görevli bir adam bize masamıza kadar eşlik etmişti. Görevli sandalyemi oturmam için çektiğinde, Altay öksürmüştü. Altayla kısa süreli bakıştılar. Adam hızlı bir şekilde yanımızdan ayrılmıştı. Altayın yüzünde yalancı bir gülümseme vardı. Yanıma kadar gelip sandalyemi bu sefer o çekmişti. Oturduğum sırada boynuma doğru eğilmiş ve sandalyemi tekrar yerine çekmişti.

Ortam çok güzeldi. Arkadan loş bir keman sesi geliyordu. Bizden sonra bir kaç masa daha doluydu. Onlarda kendi halindeydi. İki sandalyeli şık masalardan birine oturmuştuk. Küçük şamdanlıklar vardı. Gül yaprakları masaya serpilmişti ve yere kadar dökülmüştü.

Altaya baktığımda fazlasıyla gergin olduğunu görüyordum. Gözlerine bakıyordum. Ama o bana bakmayıp etrafa bakıp gömleğinin boğazını düzeltti. Gergin olma sebebi böyle bir ortamda olduğumuz içindi. Yani ben öyle düşünüyordum.

"Çok güzel bir yer, ama bu kadar şeye gerek yoktu. Bir dürümcüye de gidebilirdik." dediğimde kahkaha atmıştı. Kahkahası o kadar içtendi ki. "Bir gün de oraya gideriz" tabi, "Ama bu sefer böyle olsun. İlk ve tek olabilecek bir şeyi ben dürümcüde yapmak istemem" demişti. İlk ve tek derken neyden bahsediyordu?

Altay sanki ağzından kaçırmış gibi yüzüme anlayıp anlamadığımı sorarcasoma bakıyordu. Yüzüne gülümsemiştim. O da derin nefes alıp yerinde dikleşti.

Garson yanımıza gelip yemek siparişlerimizi sormuştu. Menüye bakıp Cafe De Paris istemiştim. Altay menüye dahi bakmadan benim yemeğimin aynısından istemişti. Garson uzaklaşmaya başlayınca başka bir garson yanımıza gelmiş ve içecek olarak ne alacağımızı sormuştu.

"Ne alalım?" diye sorduğunda 'bilmem' dermiş gibi omuzlarımı silkmiştim. "Rakı olur mu?" dediğinde gözlerim kısılmıştı. Geçen akşam 15-20 bardak içmişti ve olanları hatırlamak dahi istemiyordum.

Sonra öpüştü-

"Tabi olur" demiştim. Şuan iç sesin susup bana yardım etmesi gerekirken işimi zorlaştırıyordu. İçkilerimiz servis edilip yanımızdaki garson gidince yalnız kalmıştı.

"Nur" demişti. Baya ciddi bir konu konuşacağı aşikardı. Fazla ciddiydi.

"Efendim?" dediğimde derin nefes almıştı.

"Ben, özür dilerim." dediğinde gözlerim kısalmıştım. "Günlüğünü izinsiz okumak hayvanlıktı. Asla bunun telafisi olmaz. Ama ben en azından özrümü dilemek istiyorum. Lütfen affet. Evet yaptığım saçmalıktı. Ama dayanamadım" dedi ensesini tuttu bir eliyle.

"Affettim ki ben seni" dedim. Cidden de affetmiştim. Evet bir yanlış yapmıştı. Evet pişmandı ve bunu uzatmanın manası yoktu. Yani affetmesem onunla bu buluşmaya bile gelmezdim.

Altaya baktığımda gözlerinin içinin parladığını görebiliyorum. "T-teşekkür ederim" demişti, sesi titriyordu. Hafifçe gülümsedim. Karşılık olarak bana gülümsedi ve onun için doldurulmuş olan rakıyı bir dikişte içmişti.

"Altay" dediğimde bardağı yerine bırakıp beni dinlemeye başladı. "Şey fazla içmesen mi?" dedim. Altay anlamadığını belli eden bir bakış attıktan sonra anlamaya çalışıyordu. Birden dudağının kenarı kıvrılmıştı.

Rezil oldun salak.

Hemen rakı bardağını alıp bende kafama diktim. Garsona elimi sallamıştım. Gelip rakı bardaklarını doldurması için. Göz ucuyla Altaya baktığımda dudağıma bakıyordu.

Başlıyo bizim mesai.

Elini uzatmıştı ve dudağımın kenarını silmişti. Donmuş kalmıştım. Bunu yapmasını beklemiyordum.

Hayvan gibi dilersen kafaya öyle olur işte.

Yutkundum ve rakı yerine bira dolduran  garsona bakıyordum. Doldurup hafifçe bize doğru eğilip selam verip gitmişti. Yemeklerimiz de gelmişti. İkimizde bir şey demeden yemeye koyulmuştuk.

Bir yandan yemek yiyor bir yandan da Altayı inceliyordum. Fazlasıyla gergin bir şekilde bifteğini parçalamakla meşguldü. Yemeklerimizi yarılamıştık. Biramdan bir yudum aldığımda yavaştan sarhoş olmaya başlayacağımı anlıyordum. Bünyem fazla zayıftı. Küçük bir içkide bile sarhoş olma potansiyelim vardı.

"Nur" dedi Altay. Altaya baktığımda çatalını bir kenara koymuş. Tek odaklandığı yer bendim şuanda.
Ben de bardağımı bırakıp onu dinlemeye koyuldum.

"Öncelikle kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim. Bugün buraya çağırma nedenim" dedi ve sustu. Yine ensesine götürdü elini. Fazla gergindi.

"Rica ederim. Evet buraya çağırma sebebini bende merak ediyorum." dedim. Ona cesaret vermeye çalışıyordum.

"Nur, bunu nasıl ve hangi dilde söyleyeceğimi bilmiyorum. Tek bildiğim sana karşı hislerim olduğu. Yanıma her geldiğinde, gözlerimin içine o yeşil gözlerinle her baktığında, her dudaklarımız birbirine değdiğinde ben benlikten uzaklaşıyorum."demişti. Bunların aynısını bende hissediyordum. Ama bırak Altaya bunlardan bahsetmeyi, daha kendime bahsedemiyordum.

" Sana asla bir şey için zorunda bırakmak istemiyorum. Ama gerçekten tek istediğim sensin. "dedi. Masanın üstündeki elimi tuttu. Diğer eli ise cebine gitmişti. Cebinden bir kutu çıkarıp yanıma koymuştu. Gözüm kutuya kayıp tekrar gözlerine değdi gözlerim.

" Benimle sevgili olur musun Nurum?"

Müsait olamadığım için kısa bir bölüm oldu bebislerimmmmm diğer bölümde telafi ederim

Öptüm baiiii

Sevgili günlük | Altay BayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin