Chapter 4: out of the window
Arkada açtığım müziğe göre yavaş yavaş hareket ederek yatağımı toparlarken bir yandan da bugün için ne yapsam diye düşünüyordum. Dün Felixle olan ve beni dünya üzerindeki cennete sürükleyen andan sonra eve geldiğimde kendimi sorgulamaya başlamıştım. Ne yani platonik aşkımı unutmam tek bir tatile mi bakmıştı? Saçmalıktı.Zilin çaldığını duyar duymaz ışık hızında merdivenlerden fırlayarak kapıya koşmuştum. Annem arkamdan gülerken kapıda dikilen ikizim Chan'a kocaman sarıldım. O da gülerek bana sarıldığında kıvırcık saçlarını ellerimle dağıtmıştım. Erken bir saatte geldikleri için uykulu görünüyordu. Babama da aynı şekilde kocaman bir sarılma verdikten sonra hep birlikte onların valizlerine yardım ederek içeri geçmiştik.
Koltuklara oturduğumuzda neşeyle konuştum,
"Tam vaktinde geldiniz, bu akşam standaları görmeye gideceğiz." Chan kafasını salladıktan sonra koltuğa daha rahat oturarak sordu,"Jisung yine bir işe kalkışmıştır kesin, yanılmıyorum değil mi?" Kafamı sallayarak onayladım.
"Bingo, soğuk kahve yapacaklarmış bu sene. Hem de Avustralyalı bir arkadaşımız daha oldu."
"Şaka yapıyorsun!" Gülerek kafasını geriye attığında ben da başımı iki yana sallamıştım.
"Nereden bulmuş onu?" Elimle camı işaret ederek, "Tam çaprazımızdaki evde." dediğimde kaşlarını havaya kaldırmıştı.
"Hadi kahvaltı hazır!" Annem çağırırken biz de mutfaktaki masaya kurulmuştuk bile. Yemekleri yedikten sonra bulaşıkları da halledip odama çıkmıştım. Babam ve Chan uykulu olduklarını söyleyerek kendi odalarına çekilirken annem de Jisung ve Jiwoolara, yani teyzemlere gitmişti.
Ben de oraya gidecektim fakat daha önceden Jiwoo ile takmaya anlaştığımız hasır şapkamı arıyordum. En sonunda dolabımın derinliklerinde bulduğum şapkayı kafama geçirdiğimde telefonumu da şarjdan alıp dışarı adımladım.Bahçe kapısını kapatırken duyduğum sesle arkama döndüm.
"Bugün ikinci güneş açtı sanırım. Şapkan tatlıymış." Felix evlerinin camından bana itafen konuşurken ben de onu daha iyi duymak için bahçe kapısına, pencerenin altına doğru yaklaştım.
"Güneş ikinci kez doğdu mu bilmem ama iltifat olarak alıyorum, teşekkürler!"
Kocaman gülümserken yeni uyandığı hafif şiş yüzünden ve dağınık saçlarından belli oluyordu. Farkında değildi ama asıl ikinci güneşi doğan kişi bendim. O güneşten de öte galaksideki binlerce parlak yıldızı yüzünde barındırır gibi dururken ben de ona tebessümle baktım. Kendimi kaptırdığım şey neydi bilmem ama bana şu an kocaman bir pamuk şeker kadar tatlı geliyordu.
"Yeni uyandın sanırım, uyanır uyanmaz beni mi gördün hemen?" Yarım bir sırıtışla ve elimle saçlarını işaret ettiğimde o da eliyle düzelmesi adına biraz daha dağıtırken resmen nefesim kesilmişti. Bana kesinlikle tuhaf şeyler oluyordu.
"Ah, evet. Camdan seni görünce selam vereyim dedim." Bu sefer daha rahat bir pozisyonda cama kollarını dayarken ben de gitmem gerektiğini hatırlayıp ona döndüm.
"Jiwoolara gidiyorum. İstersen sen de gel öğleden sonraya doğru sahile inmeyi düşünüyorduk."
"Hmm eğer uygun olursam gelirim." Hafifçe kafamı sallayarak onu onayladığımda el salladım.
"O zaman ben gidiyorum, görüşürüz." O da el sallayarak bana veda ettiğinde en sonunda yan tarafımızdaki eve adımlayıp zili çalmayı başarabilmiştim.
Jisung bana kapıyı açtığında kolunu omzuma atıp beni de içeri çektiğinde bahçeye doğru gidiyorduk.
"Jiwoo da bu şapkayı takmış, insan bana da söylerdi ben de takardım!" O isyan edercesine kendini bahçedeki oturma takımına atarken Jiwoo da ona söyleniyordu, "Aman bir şeye de maydanoz olmayıver."
Ben de kendimi Jiwoonun yanına attığımda şapkalarımızla birlikte ikiz gibi durmuştuk.
"Poz ver hemen fotoğraflamam lazım!"
Ben ona gülerken o da kamerayı çıkartıp birkaç tane fotoğrafımızı çekmişti.
"Bu sene de soğuk kahve standı açıyormuşsunuz." Alayla konuştuğumda Jisung da elindeki telefonu kilitleyip yanına koymuştu.
"Felix mi söyledi?"
"Aynen."
"Şaşmamalı, bizden yakın arkadaş oldunuz."Kafasını geriye atarken Jiwoo da akıllanmaz der gibi kafasını sallamıştı.
"Sanki yapabileceklermiş gibi. Geçen bir tane tattırdılar neredeyse hastanelik oluyordum!"
Jisung gözlerini kocaman açarak yerinden fırladı,"Sen ne yalacı olmuşsun ya! Acı kahve o acı!"
Jiwoo da ona 'kesin öyledir' bakışı atarken ben de bu işin fos çıkacağını çoktan tahmin etmiştim.
"Siz de Felixle baya iyi anlaştınız sanırım." Jisung tek kaşı havada konuşurken kafamı salladım.
"İyi çocuk kafa yapımız da uyuşuyor. Bu arada Avustralyalı demiştin ama anlamadım ben o kısmı?"
"Orada doğup büyümüş arada sadece tatil için geliyorlarmış, bu sene de işleri yüzünden kalıcı olarak taşınmışlar. Felix sana söylemiştir diye zannediyordum."
Kafamı iki yana salladım, "Sormayı unuttum öyle arada aklıma gelince sana sorayım dedim." O da kafasını salladığında geri yattığı koltuğundan kalkıp ellerini çırpmıştı.
"Hadi sahil kenarına inelim biraz yürüyüp deniz havası almak fena olmaz." Benimle birlikte Jiwoo da ayaklandığında annemlere haber verip dışarı çıkmıştık.
"Ah, ben de size geliyordum." Felix kendi bahçelerinin kapısını kapatırken bize doğru gelince hepimize tek tek selamlaştı, bana da göz kırptığında ben de ona kırptım. Beyaz salaş bir tshirle siyah şort giymiş, tshirtünün üzerine ucunda yüzük olduğunu tahmin ettiğim bir kolye takmıştı. Ne yüzüğü olduğunu daha sonra sormayı aklıma kazıdığımda Jisung konuşmaya başlamıştı.
"Sahile gidiyoruz ne kadar çok kişi o kadar eğlence!"
Hoplaya zıplaya önden gittiğimde biz de Jiwoo ile kol kola girmiş gülerek onları takip ediyorduk.
bu kitabi yazarken ciddili zorlaniyorum ama yine de cok beklettigim icin kisa da olsa bir gecis bolumu attim o yuzden yb kismini hem hizli hem de icime sinen bir sekilde yazmaya calisiyorum
Oy ve yorumlarinizi da unutmayin optumm😽
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cruel summer ★ lee felix
Fanfiction"Seni seviyorum, bu duyduğun en kötü şey değil mi?" Tatilde okulda platonik olduğu çocuğu göremeyeceğine üzülen Kim Nari, asıl yaz aşkını tatil için gittiği adada bulur. ⤵ lee felix x girl [Tamamlandı✔️]