Neden acı çekerdik? Acı çekmenin de bir nedeni olmalıydı? Acıların bize katkıları mı olurdu? Peki ölmek üzere olan bir insan neden acı çekerdi? Acıların, bir ölüye katkısı ne olabilirdi ki?
Bazı şeyleri anlamıyordu yaşlı kadın. Her nefesinin sonuncusu olduğunu biliyordu. Her nefesi içine çektiğinde korkuyordu.
Düşünsenize yanı başınızda sizi ölüm bekliyor ve siz bunu bilip hissedebiliyordunuz. Ne kadar da korkunç ne kadar da tüyler ürperten bir düşünce. Ölüm ile yapayalnız bir ara sokakta unutulmuşsunuz.
Yaşlı kadın ölümü oturarak bekleyemiyordu artık. Ölüm onu buzdan betonların üstünde uzanmış bir şekilde bulsun istedi. Bedenini yana yatırıp uzanmaya çalıştı. Aç bedeni bunu yapmakta bile zorlanmıştı. Oysaki hafif esen bir rüzgar ile yere yığılabilirdi. Bedeni belki de çoktan ölmüştü? Bu hisseden, acı çeken ruhudur.
Ruhlar acır mıydı? Ruhu acıyordu.
Ruhunu kendisi zehirlemişti. O bunları hak ediyordu. Ölümün hep kolay olduğunu sanmıştı. Bu yüzden değil miydi ki gelinini öldürtmeye çalışması? Ölümler kolaydı onun için.
Aptal birini dolduruşa getir ve o, karşısındakini unutup onu camdan aşağı atsın. Nedeni de öldürmek. Anlatırken düşünürken ne kadar da kolay. Oğlu ve gelinine yaşattıkları onun için ne kadar da basitmiş.
Şu an anlıyordu. Acıların büyüklüğü veya küçüklüğü asla söz konusu olmazdı. Acıyı çeken için acı daima büyüktür. Acıyı çekmeyen için ise acı daima küçüktü.
Onu bu kaldırım kenarında biri görse herhalde umursamaz geçerdi. Neden umursasınları ki? Onlara göre o bir dilenci.
O, bu hayata alışık.
O, bu havaya alışık.
O, bu acılara alışık.
Ama değildi. İlk günkü gibi acı çekiyordu. Bazen ilk günden de beter. Tanrı onu böyle lanetlemişti.
Yaşlı kadın derin bir nefes içine çekti. Soğuğun kokusunu hissedebiliyordu. Daha önce soğuğa bu kadar maruz kalmadığı için soğuğun bile bir kokusu olduğunu bilmiyordu.
Önündeki hareketlilik artınca seslere odaklandı. İş çıkışı olduğundan önünden geçen insan sayısı artmıştı. Eskiden insan sayısı arttıkça yardım edenlerin sayısının da artacağını sanırdı. Ama bugün sanmıyordu. Gerçekleri yaşayarak öğrenmişti. Binlerce insanın yanında olması, önünden geçmesi ona uzatılan küçük bir dal anlamına gelmezdi. İnsanlar bencil yaratıklardı. Kurumuş, kırılmak üzere olan basit bir dallarını bile size vermezlerdi. Size verirlerse o kırık ve kurumuş olan dal ile kendilerini geçeceğini düşünürlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILDAYANLARIN ÇIĞLIĞI (Kısa Hikayeler)
Kısa HikayeKitapta kısa hikayelere yer verilmiştir. .