"Lütfen bize de yardım edin. Artık buradan kurtulmak istiyoruz." Diye fısıldayarak aceleyle konuşan bir kadının sesini duydum. Hala Cem'in omuzunda uyuyordum.
Yavaşça gözlerimi araladım. Gördüğüm kişi buraya getirildiğimde çarptığım kadındı. Kadın ise Arzu ile konuşuyordu. Başımı Cem'in omzundan kaldırdığımda gerilerek yüzüne baktım. Uyanıktı ve kadını dinliyordu.
"Sadece dışarı çıkmamıza yardım edin."
"Çıkmamıza, derken?" Diye sordu Arzu. Cem yanımdan kalkarak kardeşinin yanına gitti.
"Kocam ve ben." Dedi. Koridordan ayak sesleri gelmeye başladı. Ardından içeri hızla bugün gördüğüm kadının koluna giren adam girdi. Aceleyle hazırda bekleyen bir asker gibi silahını tuttu. Kadın kimlerin geldiğini anlayarak kocası gibi durdu. Sırtları bize dönüktü. "Lütfen." Dedi son kez. Arzu ve Cem hızla hiçbir şey yokmuş gibi sırtlarını duvara yasladı.
Sonra koridordan içeri patronları ve arkasındaki üç adam girdi. Hücrenin kapalı kapısının ardında durdular.
"Dört saat oldu ve adamınız gelmedi. Bu demek oluyor ki kaybettiklerimin yerine sizi bıraktı." Adam ve kadına baktı. "Sizin burada ne işiniz var?" Diye sordu. Adam patronuna doğru dönerek konuştu.
"Ses yapmaya başlamışlardı efendim. Demirlere vurup dikkat çekmeye çalışıyorlardı herhalde. Bizde başka bir duruma karşı burada nöbet bekleyelim dedik." Dedi. Kadın anlaşılır bir şekilde Türkçe konuşuyordu. Adam ise arada duraksayıp bozuk bir Türkçeye konuşuyordu. Patronları kaşlarını kaldırdı.
"İtaat etmek o kadarda zor değilmiş demek. Her neyse göz kulak olun o zaman şu yabanilere." Diyerek yürümeye başladı. Geçerken eliyle adamın omuzuna hafifçe vurdu. Yüzündeki gülümseme pek samimi değildi ama.
"Tamam. Ama Akın ile ben konuşmam Arzu." Dedi Cem. Arzu abisinin gözlerinin içene bakarak konuştu.
"Vazgeç te artık barışın. İki taraf arasında kalmak istemiyorum artık." Dedi Arzu. İkisinin arasında kalmak mı? Neden? Cem ve Akın'ın arsında bir sorun mu var. Cem'de Akın kadar yapılıydı. Geniş omuzlarındaki kaslar üzerindeki tişört den belli oluyordu. Sakalları çıkmış. Kemikli yüz yapısı onu daha hoş gösteriyor. Hayır, ne diyorum ben? Ne hoşu rastgele bir adam işte.
Arzu, bana döndü. "Akın, hiç liderlik konusunda konuştu mu?" Diye sordu. Hayır, anlamında başımı salladım. Liderin Akın olduğu belli ve bunu daha önce onun ağzından hiç duymadım.
"Ne var ki?" diye sordum. Cem ilk konuşan oldu.
"Zamanla anlarsın. Ama artık Akın'ın geleceğinden pek emin değilim." Dedi. Hayır, tabi ki de gelir. O herkesin yaşamasını istiyor. Beni bırakmadı, önce istemedim bırakmadı, gittim yine bırakmadı, karşı geldim emrine ama yine de bırakmadı. Bırakmaz. Akın asla ardında bırakmaz.
"Gelecek..." Dedim içimden gelen bir güvenle. Bu gurupta kaldıkça sevdiğin insanlar artacak. Nisa'ya şimdiden ısındım. Selim arkadaş olmak istediğini söylemişti. Peki Akın? O sıcacık ellerinin arasında uyumak istiyorum. Sarhoşluğuna kapılıp o elleriyle buz gibi tenimi ısıtmasını... Peki ben onu seviyor muyum? Asıl soru bu olmalı çünkü ben zarar veririm. Eğer yanımdaysan kendi şanssızlığım sana bulaşır ve başına gelmeyen kalmaz. Bu benim lanetim gibi peşimi bırakmıyor.
Rüyalarımda sürekli aynı günü görüyorum. O odanın içinde kendimi, on beş yaşımı izliyorum ve sesimi dahi çıkaramıyorum. Benim yüzümden ölen birinin yükünü taşıyorum. Benim öldürdüğüm... Severek öldürdüğüm, severek!
Ya bütün sevdiklerime zarar verirsem? Ve artık daha çok kişiyi seviyorum. Gitmeyeceğim dedim ve gitmekte istemiyorum. Eğer buradan kurtarırsa bizi ondan bir şey isteyeceğim. Belki kendimi yararıma ama olsun... Bir kez olsun, yine de olsun işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Yaşam
Science FictionYeni Yaşam da insanlar yoktu. İnsanlara yer yoktu. Ölümden sonraki yaşam vardı. Hayatına son vermek isteyen bir kızın hayatına bir anda giren adam ve sonrasında olanlar. Ölüm insanlardan daha yakın iken duygulara yer varmıydı ki?