Ölüler ve yaşayanlar.
Şimdi etrafına bak: Kaç kişi var? Aslında kimse. Bu Dünya'ya yalnız gelir yalnız gideriz.
Sırtımı arkaya yaslamış uzun süredir görmediğim Şehrin manzarasını seyrediyorum. Hareket eden arabalar, gürültü çıkaran insanlar yok. Yollar artık tamamiyle ölülere ait.
Yıllardır insanların bir araba bir ev alabilmek için köle gibi çalıştığı dünyanın son hali bu: doğa ana kendini insanların verdiği zarardan arındırarak toparlanıyor. Kışın geldiğinin bir habercisi de olan ağaçların yaprakları iyice sararmış, kurumuş ve dökülmeye başlamış. Çimenler yeşilliğini kaybetmiş.
"Bakın, arabada ne buldum." Dedi heyecanla Selim. Nissan tipi dört çarpı iki araçta, Akın, Nisa, Selim ve ben vardım. Diğerleri diğer araçta arkadan geliyordu. Selimin bize göstermek için havaya tuttuğu eline baktım. Elinde tuttuğu DVD'ye bakmamıza izin vermeden radyonun altındaki DVD, yerine DVD'yi yerleştirdi. Eli radyoya uzandığı sırada Akın Selim'i yakalayarak durdurdu.
"Delirme, acil bir durum olursa diğerlerini duyamayız." Diye uyardı.
Selim kaşlarını çatarak Akın'ın elini itti. Bir kez daha radyoyu açmak için yeltendiğinde Akın, "HAYIR DEDİM!" diye haykırdı. Arkasında oturduğumdan elimi hafifçe omzuna dokunurdum. Selim'le uğraşmaktan vaz geçerek dikiz aynasından mavi gözleriyle bana baktı."Kısık sesle olsa barı açsın. Hadi ya, bu kadar katı olmana gerek yok. Dudağı yavaşça yukarı doğru kıvrıldı. Kaşlarını kaldırarak ses vermeden eli DVD'yi çalıştırmak için düğmeye gitti.
Hoş melodi kulaklarımda yankılandı. Sözleri şöyleydi:
Anlamazdın anlamazdın,
Kadere de inanmazdın.
Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın...Şarkıyı söyleyen hoş sesli kadının sözleriyle dışarıyı seyretmektense nedensizce dikiz aynasından yola bakan Akın'ı izliyordum. Beni görmüyordu, odak noktası sadece yoldaydı. Kalbimin atış seslerini bastırmak mümkün değildi. Ona bakınca büyük bir şiddetle atmaya başlıyor. Onu ilk defa görmüyorum, yada son defe da değil ama hep böyle oluyor...
Gülümsemesi daha da büyüdü. Arabadaki herkes dışarıyı seyrediyor, hiç konuşmuyordu. Kısa süren şarkıdan sonra adını bilmediğim bir şarkı daha çalmaya başladı.
"İzleyecek başka manzaran kalmadı mı Gece?" Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Sorusunun ardından hızla cama döndüm ve olduğum yerde küçüldüm. Kapıya doğru sinerek hiç konuşmadım. En başından beri farkındaydı ve sadece tepki vermemişti. Selim ve Nisa, kısa bir anlık bana baktılar. Ne diye o da foyamı ortaya çıkartıyor? Sessizce arabayı sürmeye devam edebilirdi yani, ne istiyorsun ki benden?
Tek tük yol üzerine inşa edilmiş evleri ve ormanı izlemeye devam ettim. Fakat bu manzara bir çift mavi göz kadar ihtişam verici değildi. Dudağımı büzerek gözlerimi kıstım.
Yol çok sıkıcı devam ediyordu, yapacak bir eğlence yada aktivite yoktu. Konuşmak için hevesli olan biride yoktu. Elim boynumdaki kolyeye doğru gitti. Yerinde olduğunu kontrol etmek amaçlı. Kaç gün oldu bunu Akın'ın elinden alalı? Yaklaşık beş gün oldu herhalde. Gün ışığını bir şekilde takip ederek günleri saydım. Eskiden izlediğim bir filmin içindeymişiz gibi geliyor: ölüler her yerde, yaşamak için güvenli alana gitmeye çalışıyoruz ve bu yolculuk boyunca başımıza gelmeyen kalmıyor. Aynen böyle. Yanlış rol oynadığımızda, yada kelimeleri yanlış telaffuz edince yönetmen KESTİK, diye bağırmıyor. Kendi seçimlerimizle yola devam ediyoruz. Bu kolyeyi alırken iki şeyi kabul etmiş oldum; bir daha asla kendi başıma gitmeye çalışmayacağım, bir daha asla kendimi öldürmek için yeltenmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Yaşam
Science FictionYeni Yaşam da insanlar yoktu. İnsanlara yer yoktu. Ölümden sonraki yaşam vardı. Hayatına son vermek isteyen bir kızın hayatına bir anda giren adam ve sonrasında olanlar. Ölüm insanlardan daha yakın iken duygulara yer varmıydı ki?