Halı Saha

306 24 15
                                    

Zaman: Erdenetler zamanı✌🏻 (Taktım ben yine)

İyi okumalarr<333

Yamaç Koçovalı:

Elimdeki çiçeğin yapraklarını acımasızca çekerek onları dallarından ayırırken, bankta oturmuş, boş bakışlarla karşımdan geçip giden insanları izliyordum. Kimisi aceleci, kimisi sakin sakin yürüyor; bazıları ise kulaklığı takmış, koşu yapıyorlardı. Öylesine dalmıştım ki, arkamdan bana seslenen Salih'i duymamıştım bile. "Yamaç'ım?" diyerek omzuma dokunduğunda irkilerek ona döndüm. Endişelendiği, ses tonuna da yansımıştı tabii, fakat alnından akan boncuk boncuk terler ve nefes nefese kalışı, koştuğunu gösteriyordu. Ona doğru dönerek, "Koştun mu lan sen?" diye sordum şaşkınlık içerisinde. Benim bildiğim, bir arabası vardı. Yani koşmasına gerek yoktu, değil mi?

Başını hızla sallayarak soluklanmaya çalışırken bir yandan eliyle arabasını park ettiği yeri gösteriyordu. "Ben seni öyle... Bankta tek başına otururken görünce..." diyerek nefeslenmeye çalıştığında hafif tebessüm ettim, elimi omzumdaki elinin üzerine götürdüm. Bu hâli her ne kadar içimi ısıtsa da kendimde gülümseyecek gücü bulamıyordum bir türlü. Bu yüzden yalnızca varlığı anlaşılmayan bir tebessüm kondurdum dudaklarıma, elini okşadım sağ ol dercesine.

"Tamam, anladım. Sağ ol Salih." diye yapabildiğim kadar teşekkür edip gözlerimle bankı gösterdim. "Otursana." O da hiç vakit kaybetmeden dediğimi yaptı ve yanıma oturdu. Gözleri benim gözlerimle buluşunca benden bir şey söylememi bekliyormuş gibi bana bakıyordu ama kuracak tek bir cümlem bile yoktu. O, hâlâ bana bir beklentiyle bakarken, "Eee," dedi. "Cengiz'le ilgili gelişme mi var?"

Başımı iki yana salladım bakışlarımı ellerimdeki o ismini bilmediğim çiçeğe çevirirken. Kesinlikle yoktu.

"Hmm... Çukur o zaman?" diye bir tahminde bulunduğunda yine başımı iki yana salladım. Yanılmıştı.

"Yok."

"Erdenetler?"

"Cık."

"Aşk işleri mi peki?"

"Değil."

"Lan niye çağırdın o zaman beni psikopat?"

Bakışlarımı aniden ona çevirdiğimde bana tip tip bakmasına dayanamayarak burnumdan güldüm. "Allah Allah ya," dedim sitem eder gibi. "Özlediğim için çağıramaz mıyım oğlum seni? Sanki hep neden çağırıyoruz..." Yüzünde beliren o muzip sırıtış ve gözlerinin şaşkınlıkla aralanması da, sıçtığımın resmiydi. "Yani tabii bunun Reşit'i vaar," diye başlayınca kaçışım olmadığı için elimdeki çiçeği fırlatıp derin bir nefes aldım. "Koçovalı'sı vaar, Cumali'si vaar, Erdenet'i vaar... Ne zaman silahlı, bombalı, çatışmalı bir şey olsa hooop, buradasın Yamaç'cığım. İnsan ister istemez düşünüyor bu çocuğun ne işi düştü de aradı abisini diye." Az önce asık olan suratımı, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sırıtırken buldum. Gözlerimi Salih'den ayırmayarak yaptığı 'abi' göndermesine gülümsüyordum.

"Tamam," diye mırıldanınca göz ucuyla bana baktı. "Haklısın. Ne desen haklısın da, vallahi bu sefer özledim Salih, özledim." Dudağının kenarı sinsi bir kıvrılmayla beni karşılarken ona karşı olan dürüstlüğüm bu sefer beni şaşırtmamıştı. Nasıl oluyordu bilmiyorum, ama bir anda kendimi ona karşı gerçek hislerimi anlatırken buluyordum. Diğer abilerim de çok ayrıydı, hepsi çok ayrıydı ama Salih çok farklıydı, özeldi. Bana dönerek, "Neyi yav?" diye sorunca kaşlarımı çattım. Onu özlediğimi anlamayacak kadar salak bir insan değildi. Pislik. Gözlerimi devirirken sorusunu yineledi: "Neyi özledin Yamaç'ım?"

O cümleyi duymadan beni rahat bırakmayacağını bildiğim için gözlerine bakarak, "Seni Salih." deyiverdim tek seferde. "Seni özledim. Seninle bu işler hariç bir şeyler konuşmayı özledim. Huzuru özledim be Salih." O ise, tatmin olmamış olacak ki ekşi bir şey yemiş gibi yüzünü buruşturup bana biraz daha yaklaştı ve kahvenin en güzel tonuna bürünmüş gözlerini gözlerime dikti. "Tekrar söyle bakayım?" Pis pis sırıtarak söylediği şeyler her ne kadar sinirimi bozsa da kabul etmeliydim ki az önceki somurtkan hâlimden eser bile kalmamıştı ve bu onun gıcık tavırları sayesinde olmuştu. Zaten normalde bu kadar üstelemezdi, can sıkıntımı unutturmak için uğraşıyordu benimle.

Çukur Hayali Sahneler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin