Harun bey, akşam üzeri sade kahvesini yudumlayıp günlük haberleri elindeki tabletinden kontrol etmekteydi. Her şey o ve ailesi için yolunda ilerliyordu. Milyoner değillerdi ancak orta gelirli bir aileden hallice bir duruma sahiplerdi. Bir oğlu, bir kızı ve ilişkileri yıpranmış bir karısı vardı. Her ne kadar ilişkileri yıpranmış olsa da ne Harun bey ne de karısı boşanmayı hiç düşünmemişlerdi.
24 yaşında olan oğlu Atlas güzel ve köklü bir üniversitede Hukuk okumuş ve dereceyle mezun olduktan sonra ünlü bir avukatlık bürosundan teklif alarak, avukat olarak görev yapmaya başlamıştı. Zekası kadar karakteri ile de oldukça saygı duyulan ve sevilen Atlas ailenin gururuydu.
19 yaşındaki Aslı ise liseyi bitirmiş ve üniversite sınavına hazırlanmaktaydı. Tek bir hedefi vardı. Oyuncu olmak istiyordu ve bunun için çabalıyordu. Ailesi bu fikre çok sıcak bakmasa da evin şımarık ve asi çocuğu olan Aslının yalnızca kendi bildiğini okuyacağını herkes biliyordu. Üniversite sınavına sadece ailesinin ısrarlarına artık dayanamadığı için hazırlanmaktaydı. Ona kalsa direkt olarak bir ajansa kaydolup kendine kariyer yapacaktı. Kolay zannediyordu bu işleri. Çok güzel ve yetenekli zannederdi kendini. Annesininkine benzeyen altın sarısı saçları ile güzeldi. Ancak standart bir güzelliğe sahipti.Evin annesi Hatice hanım bir iç mimardı. Ancak kendinden iki yaş büyük Harun bey ile evlendikten sonra kendini tamamen evine adamış ve işi bırakarak tam bir ev hanımı olmuştu. Bu onun kendi tercihiydi. Çoğunlukla günlerini evde geçirse de temizlik ve yemekten pek anladığı söylenmezdi. Bu nedenle evlerinde mutlaka en az bir yardımcı bulunurdu. Harun bey ise kendi işinin patronu idi. Biri deniz kenarında diğeri ise turistik bir mekanda olmak üzere iki restoran işletiyordu. İşleri gayet yolunda ve rayında ilerliyordu.
Basit, sıradan bir aile portresine sahiptiler. Onlar için her gün oldukça normal ve sakin ilerliyordu -Aslının sinir ataklarını saymazsak-.
Yine sakin geçen o akşam üstü, Harun bey tabletini kapatıp kenara koyduğu anda telefon sesi ile bozuldu.
Arayan isim Harun Beyin huzursuz olmasına yetmişti.
Harun bey farkındaydı. Eski meseleler açılacaktı. Yine tatları kaçacak ve yine sıkıntılar kendini gösterecekti.
Harun bey aramayı görmezden geldi. En fazla ne olabilirdi ki? Niye aramışlardı ki onu?
Telefon bir daha çaldı. Telefon eşliğinde Hatice Hanım'ın sesi de duyuldu."Harun telefon çalıyor, duymuyor musun?"
Adım sesleri yanında durdu Harun Beyin. Hatice hanım söylenerek telefonu eline aldı. Arayan ismi görünce afalladı ve hızla Harun beye döndü.
"Niye arıyor bu adam seni? Yoksa hâlâ o kadınla mı görüşüyorsun?!"
"Saçmalama Hatice! Ne bileyim neden arıyor?!"
"Kesin yine para isteyecek. Yıllar sonra hâlâ ne yüzle arıyor seni?"
"Çalsın çalsın kapansın. Boşver açmayacağım."
Hatice hanım telefonu sertçe masaya geri bıraktı ve gözlerini Harun beye dikti.
"Bak Harun. Ben bu saatten sonra ne bu adam ile alakalı, ne o kadın ile alakalı ne de onun piçi ile alakalı hiç bir şey duymak istemiyorum. Hallet bu işi. Arayıp durmasın seni."
Dedi ve odadan ayrıldı.
Harun bey tüm gün boyunca aralıksız gelen aramaları görmezden geldi. Aramalar bir hafta boyunca devam etti. Artık çocuklar da bu arayanın kim olduğunu ve babalarının neden telefonu açmadığını merak eder olmuştu.
Bir akşam yemeğinde telefonun yine çalması ile herkes sus pus olmuş ve Harun beye bakmıştı. Harun bey telefonu sessizse alırken hiç bir şey yokmuş gibi yemeğine devam etmişti. Ancak bu dikkatleri dağıtmamıştı. Atlas elindeki çatalı bir kenara bırakarak ellerini birleştirdi ve babasına yönelik konuştu.
"Seni rahatsız eden biri mi var? Tehdit falan mı alıyorsun? Neredeyse bir haftadır telefonun hiç susmadı baba."
"Yok oğlum ne tehdidi. Nereden uyduruyorsun böyle şeyleri Allah aşkına."
"Israrla telefonu açmıyorsun. Arayan isim hep aynı. Resul Kovan kim baba?"
"Eski bir tanıdık. Hoşlanmıyorum kendisinden, konuşmak istemiyorum. Oldu mu oğlum?"
"Engellemeyi dene baba." Dedi Aslı yemeğini yerken.
Bunu elbette Harun bey de düşünmüştü. Ancak bu sefer başka bir numaradan arardı. Resul durmazdı.
Hatice hanım keskin gözleri ile bakıyordu Harun beye. Bir haftadır ne uyku uyuyabilmiş ne de doğdu düzgün yemek yiyebilmişti. O telefon çaldıkça Hatice Hanım'ın huzursuzluğu git gide artıyordu.
Neredeyse iki hafta olmuştu. Telefonlar hala kesilmemişti. Aksine bu sefer mesajlar devreye girmişti.
"Neden açmıyorsun?"
"Gördüğünü biliyorum aç şu telefonu."
"Kaçıyor musun?"
"Korkak!"
"Aç!"
"Nereye kadar açmayacaksın?"
Bir gece artık Harun Bey de bu durumdan kurtulamayacağına kanaat getirdi ve telefonu açıp bağırmaya başladı.
"Ne diye arayıp duruyorsun be adam!? Yine para mı isteyeceksin?! Yok para falan! Arayıp durma artık beni! Ailemi huzursuz ediyorsun!"
Harun beyin bağırmaları kesilince bir sessizlik oluştu. Ve ardından karşıdan tek bir cümle duyuldu.
"Lale öldü."
İşte bu cümle Harun bey ve ailesi için çok büyük bir değişikliği beraberinde getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BAŞIMA: Bir Aile Meselesi
General Fictionİstenmeyen çocuktu Gece. Ne anne bilirdi ne de baba. Ne de bir kardeş. Kendini bildi bileli tek başına olan bu kız hayatına aniden giren babası ile aile sıcaklığını tadacak mıydı? Peki ya kardeşleri? Kabul edecek miydiler genç kızı?