Dakikalar sonra, kapımızda beliren Harun Bey ve dedem bahçedeki bağın altına oturmuş ve hararetli bir tartışma içine girmişlerdi. Ben ise mutfağın penceresinden bir yandan olanları izleyip anlamaya çalışırken bir yandan da çay demlemek ile meşguldüm.
Dedem, Harun Bey'i görür görmez beni "git sen çay demle" diyerek mutfağa yollamış, Harun Bey'i de alarak bahçeye çıkarmıştı.
Kimdi ki bu adam acaba? Dedemi daha önce de milyon kez sinirli görmüştüm. Ama bu başkaydı. Başkaydı biliyordum.
Bardakları hazırlamış, ikramları tepsiye yerleştirmiş ve çayları doldurmuştum. Merakımın da sebebi olduğu seri adımlarla bahçeye çıkıp dedemlerin oturduğu yere yaklaşmaya başladım. Sonunda onları duymaya başlamıştım.
"Saçmalıyorsun Resul! Dediklerin hangi vicdana sığar!?"
"Bunu diyecek olan son insan bile değilsin sen be! Durmuş bana vicdan dersleri veriyor!"
"Benim durumum başkaydı." Harun Bey bunu söylerken sesi biraz kısılmıştı ve cümlesi bitince beni görmüştü.
Masaya çayları koyarken "afiyet olsun" diye mırıldandım.
"Sağol kızım." dedi Harun Bey. Kısaca bir baş selamı verirken eve yönlendirdim adımlarımı. Ancak arkamdan seslenildiğinde durdum.
"Gece! Gel buraya, otur şuraya. Diyeceklerim var."
Dedemin bu sözleri pek hayraalamet gelmemişti bana. Tereddütle gidip oturdum sandalyelerden birine.
"Efendim dede."
"Resul. Bu sana düşmez. Bırak ben söyleyeyim."
Harun Bey'in uyarısı ile dedem 'ne halin varsa gör' deyip huysuzca eve girdi.
E niye gitmişti ki şimdi? Ne yapacaktım ben bu adamla şimdi?
"Şey.. Harun Bey, bir sorun yoktur umarım."
Derin bir nefes alıp verdi ve kucağımda duran ellerime uzanıp tuttu. Bunu beklemediğim için çok şaşırmıştım. Bu adam kim oluyordu da benim ellerimi tutuyordu?
Ellerimi çekmek için hareketlenirken konuşmaya başlaması ile hareketimi kesmiş bulundum. Çünkü konuştukları dikkatimi fazlasıyla çekmişti.
"Bu kadar büyüdüğünü düşünmemiştim. Gerçi kaç sene oldu öyle değil mi? 17? 18?"
"Pardon ben anlamıyorum? Siz tanıyor musunuz beni?"
Aklıma gelen şey olmasın Allahım. Lütfen Allah'ım buna hazır olduğumu hissetmiyorum.
"Seni doğduktan bir hafta sonra gördüm. En son gördüğümde ise yalnızca bir aylıktın."
Gitmeliydim buradan. Lanet olsun, gitmeliydim.
Boğazımı temizleyip ellerimi çekmeye çalıştım. Bu sırada da saçmalayarak konuşuyordum.
"Anlıyorum. Ben gidip bir dedeme bakayım. Sinirlendi o şimdi. Yalnız kalmasın."
Bırakmadı ellerimi. Daha sıkı tuttu. Gözlerime o kadar derin bakıyordu ki kalbim sıkışıyordu. Derin nefesler alıp hızlı atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım.
"Anladın kim olduğumu değil mi?"
Sakince sorduğu soru karşısında usulca başımı salladım ve gözlerimi kaçırdım. Nasıl anlamazdım ki? Aptal değildim. Ama anlam da verememiştim. Kendisi değil miydi 'beni alakadar etmez' diyen.
Sessizliğimi korudum. Ne diyebilirdim ki zaten. Hesap mı soracaktım? Ne işe yarayacaktı ki?
Ilımlı sesi ile konuşmaya devam etti.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Söyleyecektim. Ve konuyu burada kapatacaktım.
"Açıkçası özür dilemek istiyorum. Dedem sizi aradığı için. Rahatsızlık vermiş. Ve -eğer ki- kendinizi bir şey yapmaya mecbur hissediyorsanız, buna da gerek yok. Lütfen bu olanları olmamış sayalım ve hayatlarımıza devam edelim."
Bana cidden şaşırmış ve mahcup bir şekilde bakıyordu. Bundan istifade ellerimi ellerinden kurtardım ve ayaklandım. Son bir kez Ona döndüm.
"İyi günler Harun Bey. Tekrardan kusura bakmayın."
Arkamı dönüp hızla birkaç adım atmıştım ki kolumdan tutuldum. Hızla kendimi geri çektim. Sevmezdim bu tarz temasları.
"Hayır. Özür dilemesi gereken sen değilsin, kızım. Benim. Ve bu sana yaşattığımın özrü asla olmaz biliyorum. Aslında ben sadece sana yardım etmek istiyorum. Annenden... Lale'nin ölümünden sonra yalnız kalıp zorluk çekmeni istemiyorum."
İstemsizce alayla bir gülme kaçtı ağzımdan.
"Öyle mi? Nasıl bir yardımmış peki bu? Ne var aklınızda?"
Cebinden kabarık bir zarf çıkarttı ve bana doğru uzattı.
"Çok bir şey değil ama kabul edersen çok mut-"
"Etmem. " Dedim anında. Ve devam ettim.
"Bakın Harun Bey. Ben bu yaşıma kadar zaten anne desteği ile gelmedim. Kendi ayaklarımın üzerinde pekala da durabiliyorum. Beni en son gördüğünüz o bir aylık bebek zannetmeyin. Ve tekrar ediyodum. Lütfen bu olanları olmamış sayalım ve hayatlarımıza devam edelim. İyi günler."
Bana para mı teklif etmişti cidden. Hangi yüzle? Ne hakla? Hangi vasıfla?
Eve girdiğimde odama yönelmiştim ki dedem kesti önümü.
"Nerde Harun iti? Aldın mı parayı?"
İfadesizdim.
"Almadım."
Sinirlendiği anında belli oluyordu.
"Ne demek almadım lan?!"
"Almadım işte! Sen de bir daha arama o adamı."
"Seni gerizekalı! Sen de gerizekalısın, anan da öyleydi! Lan! Lan ben az önce demedim mi sana para yetmiyor diye? Hangi kafayla almadın o parayı? Neyine güvendin de almadın!?"
İfadesizliğimi korudum.
"Merak etme. Ödeyeceğim ben sana paranı. Ne yapıp ne edip bulacağım para."
Dedem sinir atağına devam ederken onu arkamda bırakıp odama geçtim. Odaya girer girmez bacaklarım daha fazla taşıyamadı bedenimi ve kapının önüne çöktüm. İşte o an sessiz yaşlarımdan ilki firar etti.
Bugünkü yaşadıklarım kalbime ağır geliyordu. Nasıl söküp atacaktım kırgınlığımı, kızgınlığımı, şaşkınlığımı?
Neler oluyordu bugün Allah aşkına?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BAŞIMA: Bir Aile Meselesi
Ficción Generalİstenmeyen çocuktu Gece. Ne anne bilirdi ne de baba. Ne de bir kardeş. Kendini bildi bileli tek başına olan bu kız hayatına aniden giren babası ile aile sıcaklığını tadacak mıydı? Peki ya kardeşleri? Kabul edecek miydiler genç kızı?