Sarayın bahçesinde atımı tımarlarken yanıma hizmetkârım Xece geldi.
"Mira'm Ferzin'em sizi çağırıyor."
"Tamam geliyorum."
Bana yine çok kızacaktı. Anneme göre bir hükümdarın kızı asla başına buyruk davranmazdı.
Sarayın koridorlarından geçerek annemin odasının önünde durdum. Kapıyı çaldıktan sonra içeriden gelen gel sesiyle kapıyı açtım. Anneme eğilerek selam verdim. Selamım biter bitmez annemin öfkeli sesi tüm odayı doldurdu.
"Bu ne hâl? Sen bir Şeddadi Mira'sısın. Leş gibi görünüyorsun."
"Ferzin'em sakin olun lütfen. Saraydan çıkmamış ya."
Bu ses kardeşim Rojin'in sesiydi. En başından beri odadamıydı? Annemin korkusundan fark bile etmemişim. Anneme doğru yürüdü ve ellerini ellerinin içine alıp sakince devam etti.
"Kötü bir şey yapmıyor ki sadece savaşmayı öğreniyor."
Annem sakin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.
"Bu sözlerim ikinize. Ben size savaşmayı öğrenmeyin demiyorum. Ama saray adabı da öğrenmelisiniz. Siz birer Mira'sınız elbette ki savaşmayı öğreneceksiniz ama sarayda da savaşa gider gibi gezemezsiniz. Bir daha olmasın yoksa cezası büyük olur."
Annemin yumuşayan sesinden cesaret alarak başımı kaldırıp onlara baktım. Sarılıyorlardı. Kollarımı açarak onlarak doğru yürüyecektim ki annemin sesiyle durdum.
"Sakın! O leş gibi üstünle bize sarılmaya kalkma. Git yıkan güzelce giyin."
Anneme eğilerek selam verdikten sonra odama doğru yol aldım.***
Akşam hepimiz sofrada oturmuş yemek yiyiyorduk. Babam Miran Şer Ali ve annem Ferzin Mizgeft sofranın başında oturuyordu. Ben ve kardeşim Mira Rojin yan yanaydık. Tam karşımızda da erkek kardeşim Mirzade Robin ve karısı Mira Awzer oturuyorlardı. Robin son lokmasını da yuttuktan sonra
"Miran hazretleri sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum."
Babam ağzını mendiliyle silerek Robin'e baktı.
"Son zamanlarda sınırlarımıza yakın olan bazı Gürcü köylerinin tanınmayan haydutlar tarafından yağmalandığını duydum. Bunun için bizim de önlem almamız gerektiğini düşünüyorum."
"Haklısın. Bende duydum olanları. Bizim de tedbir amaçlı önlemler almamız şart."
Dedi babam.
Babam sofradan kalkıp Robin'le beraber çıktılar. Kimdi acaba bu haydutlar? Kuzeyli olduklarını duymuştum. Çok vahşi ve saldırganlarmış. Gören herkes çok korkarak anlatıyormuş. Merak ettim doğrusu. Babam ve Robin'le bir an önce konuşmalıyım. Bana da vazife vermeliler.
Annem bana ters ters bakarak konuştu.
"Bana bak sakın düşündüklerini yapmaya kalkma. Seni odana kilitlerim."
Bu kadın nasıl oluyor da benim ne düşündüğümü bile biliyor. Zekası bazen çok canımı sıkıyor. Ama eğer zeki olmasaydı nasıl bir hükümdar eşi olabilirdi ki. Babam seferde olunca bütün devleti o yönetiyor. Bu da ancak zeka işi olabilirdi zaten. Yüzüme anlamaz bir tavır takınarak şaşkınca konuştum.
"Ne düşüncesi Ferzin'em?"
Annem bilmiş bir tebessümle.
"Seni ben doğurdum. Gözlerinin içine bakmam yeterli. Bilmiyormuşsun gibi davranmaya kalkışma."
Rojin ve Awzer gülüşmeye başladılar. Annem de onlarla beraber gülüyordu. Beni alt etmişlerdi. Sinirden yüzümün alev aldığını hissettim. Ama birşey belli etmeden kalkıp odama gittim.Kapıyı öyle sert çarptım ki kırılmaması bile bir mucizeydi.
Öfkemi dizginlemeliydim. Yoksa babamı ve Robin'i asla ikna edemezdim. Düşünmeye başladım. O kadar çok düşünmeme rağmen aklıma hiçbir fikir gelmiyordu. Gecenin geç vakitlerine kadar sadece düşündüm. Oturduğum minderde yastıklara yaslanarak uyuya kalmıştım. Çalan kapımın sesiyle uyandığımda sırtımın ve boynumun tutulduğunu doğrulurken çektiğim acıyla fark ettim. Bir elimle sırtımı tutarken diğer elimle boynumu ovdum. Uyku mahmuru sesimle "Gel" dedim. İçeriye Xece girdi. Önümde eğilerek selam verdi.
"Hayırlı sabahlar Mira'm."
"Hayırlı sabahlar Xece. Diğerleri uyandılar mı?"
Açtığı sandıktan çıkardığı kırmızı kaftanımı ve fistanımı önüme bırakırken beni de yanıtladı.
"Onlar da yeni uyandılar Mira'm. Kahvaltı için hazırlanıyorlar."