Kitabımı okuyan herkese teşekkür ederim. İkinci bölümü huzurlarınızda sunmaktan mutluluk duyduğumu belirtmek isterim.
İyi okumalar.***
Elindeki yayı iyice gererek fırlattığın da avladığı ceylan bir anda Robin'e dönüştü. Dehşet içinde bağırdığında sesini kendisi bile duyamıyordu. Bir anda bütün ormanı kara bir sis kapladı. Sisin içinden korkunç bir kahkaha duyuluyordu. Bir süre sonra sis dağılmaya başladığında Robin'in cesedinin yanında bir gölge belirdi. Rodin sesinin çıkmamasına rağmen bağırmaya çalışarak kardeşine doğru koştu. Bir kaç adım atabilmişken koca bir el kolundan tutup kendine doğru çekti. Uzun boylu adamın göğsüne çarptığında kafasını kaldırıp yüzüne baktı. Sadece gözleri görünüyordu. Daha önce hiç bu kadar korkunç gözler görmemişti. Mavinin en koyu tonunu barındıran bu gözler ölümün habercisi gibiydi. Rodin kapıldığı korkudan kendini sıyırarak kolunu o koca elden kurtardı. Belindeki hançeri çıkartıp adamın tam kalbine sapladı. Adamın tüyler ürperten acı dolu sesi kulakları yırtarcasına ormanda yayıldı. Sesi tükenerek yere büyük bir devrilme sesiyle düştü koca bedeni. Rodin kardeşinin cesedinin yanına gittiğinde dizlerinin üzerine çöktü. Gök yüzüne doğru bakarak bağırdı. Duyduğu son sesler ise kuşların korkudan çırptığı kanat seseleriydi.
***Kan ter içinde bağırarak uyandı gördüğü kâbustan. Etrafına baktı. Bunun bir rüya olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Odasında, yatağında olduğunu görünce kurumuş olan dudaklarını kıpırdatarak.
"Allah'ım şükürler olsun. Rüyaymış." dedi.
Çok geçmeden sabah ezanının sesini duyunca az da olsa rahatlaya bilmişti. Yattığı yerden kalkarak abdestini aldı. Namazını bitirdikten sonra tesbihini de alarak pencerenin önüne oturdu. Güneşin yavaş yavaş yükselmesini seyrederken, bir yandan da zikir ederek tesbihini çekiyordu.
Güneşin yer yüzünü tamamen aydınlattığını görünce ayağa kalkarak odadan çıktı. Atının bağlı olduğu ahırın kapısını açınca duyduğu sesle irkildi.
"Sabah sabah burada ne işiniz var Mira hazretleri?"
Tiksinerek arkasını döndü. Sesin sahibine öldürücü bakışlarını atarak konuştu.
"Seni alâkadar etmez Bûbe! İstediğim zaman gelirim! Sana hesap mı vereceğim?"
Bûbe hemen eğildi ve titreyen korku dolu sesiyle kendini savunmaya koyuldu.
"Haşa... Mira hazretleri ben sadec..."
"Tamam sus artık. Sabah sabah senin o uğursuz yüzünü daha fazla görmek istemiyorum. Çık dışarı!"
Bûbe tam çıkacakken aklına gelen şeyle onu durdurdu.
"Bir daha benim atımın olduğu ahıra sakın girme!"
Bûbe eğilerek ahırdan çıktı. Rodin gözlerini yumup üzerinde ki gerginliği atmaya çalışıyordu. Kapının açılma sesiyle oraya doğru baktı. İçeriye her zamanki haşmetiyle Awir girdi. Rodin'in üstündeki gerginlik bir anda yok oldup gitti. Yüzüne yerleşen koca gülümsemeyi Awir görmeden yok etti. Awir'in onu hâlâ fark etmediğini görünce, aklına sinsi bir şaka geldi. Kendini atının sağına saklayarak bekledi. Awir atının dizginlerinden tutarak onu boş bir yere bağladı. Eline kaşağı alarak atın pırıl pırıl parlayan ipek gibi yelesini taramaya başladı. Rodin saklandığı yerden çıkıp Awir'in arkasına yavaşça geçti. Hançerini belinden çıkararak atik bir hareketle genç adamın boğazına dayadı.
"Canın mı? Malın mı?"
Awir hançeri tutan eli hızla bükerek genç kızın elinden aldı. Üstünlük artık ondaydı. Hançeri Rodin'e doğrultarak bir kaşını kaldırıp