Rodin ve Bozo dereye inip üzerlerine sıçrayan kanları temizlediler.
Hüseyin ve diğerleri ölen askerlerin atlarına binerek iki tanesini de Rodin ve Bozo'ya ayırdılar. Rodin ve Bozo dönünce onlarda atlara binip dört nala Mervani topraklarına doğru yol aldılar.
***Rodin uzakta duran şehre bakıyordu. Yanına gelen Bozo da onun gibi şehre bakarak sordu.
"Burası mı Mira'm?"
"Evet. Mervani'lerin baş şehri burası. Miran Deysem İbrahim'in sarayı burada."
Dedikten sonra arkasına döndü. Dostlarının yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde yere oturmuş olduklarını gördü. O da bir ağacın dibine oturup kafasını yorgunlukla arkaya yasladı. Gözlerini dinlemek için yumdu.
Üzerine düşen gölgeyle gözlerini bir hışımla açtı. Basında dikilmiş adamı görünce kılıcına davranmak istedi ama adam ondan önce davranarak kılıcı ayağıyla uzağa itti. Göz ucuyla dostlarına baktığında onların da aynı durumda olduğunu gördü. Tekrar adama dönüp baktı. Adam kılıcının sivri tarafını Mira Rodin'in boğazına dayayıp sordu.
"Burada ne arıyorsunuz? Kimsiniz?"
Rodin hiç bir şey söylemeden öylece adama bakmaya devam ediyordu. Adam sabrının sonuna gelerek kılıcını genç kıza doğru savurdu. Rodin avucuna aldığı toprağı adamın yüzüne fırlatarak sağa çekilip yara almaktan kurtuldu.
Rodin'in hareketiyle dostları da kurtulup adamları tutsak ettiler. Adamları birbirine bağladıktan sonra Bozo adamın gözlerinin içine bakarak bir yumruk indirdi.
"Sen kim oluyorsun da bize kılıç çekebiliyorsun?"
Duyulan kavi bir ses herkesin dikkatini kendine çekti.
"Asıl sen kim oluyorsunuz da Mervani Şerwan'larına böyle davranabiliyorsun?"
Rodin kaşlarını çatarak karşısında duran uzun boylu esmer adama baktı. Üstü başı gayet iyi olan adam onlara soran gözlerle bakmaya devam ediyordu.
"Bizim kim olduğumuzun bir ehemmiyeti yok. Asıl sizler kimsiniz?" Dedi Rodin.
Adamın yakışıklı yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
"Mervani hükümdarı Deysem İbrahim'im ben."
Herkes kahkahalarla gülmeye başladı. Rodin'in yüzünde mimik oynamıyordu. Bir anda sınırlı bir sesle,
"Kesin gülmeyi!" dedi ve eğilerek saygıyla adamı selamladı. Ardında duran dostlarını işaret ederek devam etti. "Onların kusuruna bakmayın. Benim sizi görür görmez tanımam gerekirdi Miran hazretleri."
Miran Deysem İbrahim genç kıza dikkatle baktı. Eliyle alanını kaşıyarak bir şeyler hatırlamaya çalıştı. Dudaklarını ıslatarak sordu.
"Sen rahmetli Miran Şêr Ali'nin kızı Mira Rodin misin?"
Rahmetli... Yanlış duymuş olmalıydı. Sözler bir bir kafasında deli taylar gibi dönüp duruyordu. Babası ismiyle bile yeri göğü titreten babası artık yok muydu? Hayır hayır bu adam ne dediğini bilmiyordu. Ama ya yazdığı mektuptan sonra babasının ona tek bir haber dahi yollamaması... Sözler zayıf düşmüş bedenine ağır gelmişti.
Yere yığılmadan önce gördüğü son şey uçsuz bucaksız gökyüzünün mavilikleri oldu.***
"Şükürler olsun uyanabildiniz Mira'm."
Ellerinden destek alarak yattığı yerde doğrulmaya çalıştı. Rînde koşar adımlarla yanına gelip kolundan tuttu.