¹⁰

140 31 3
                                    

Alkışlar tekrar ve tekrar yükseldi kıvırcık doktorun kulağında, gözleri parlıyordu.
Ne zamandır başhekim olmayı bekliyordu ama böyle bir ortamda teklif geleceğini hiç düşünmemişti. Ona bakıp gülümseyen doktorlara baktı doktor, ardından siyahlı katiline, ve en sonunda Chan'a. Sahneye çıkmasını bekliyordu Chan fakat heyecandan çıkamıyordu. Sonunda Changbin onu dürttüğünde hatırladı ve asil yürüyüşüyle sahneye çıktı. Heyecanlıydı, oldukça heyecanlıydı. Herkes gülümsüyordu ona, yalnız hissettiği bu şehirde sevildiğini anlıyordu yavaş yavaş, birde katilin ona bakıp sırıtan yüzünü görünce duyguları kabarıyordu.
Mikrofonu Chan'dan aldı ve başladı konuşmaya.

"Bunun böyle bir yerde teklif edileceğini hiç düşünmemiştim, biraz heyecanladım kusura bakmayın. Hastanemizi en iyi şekilde hizmete sunmaya devam ediyoruz, emeklerimizin karşılığınıda alıyoruz. Bana başhekimliği layık gördüğünüz için çok teşekkür ederim, tabikide böyle güzel bir teklifi reddedemem, mutluluk ve gurur duyarım."
Bu sefer daha güçlü bir alkış sesi duydu, bu gerçekten çok yüksekti. Çok mutluydu o an, tarif edemeyecek kadar mutluydu.
_______________________________
Açılış bitmiş, herkes evlerine dönmüştü, Jisung biraz içkiden dolayı sarhoş olduğundan dolayı Jake getirmişti onu eve, ve şimdi oturmuş sohbet ediyorlardı, sohbet edemeyecek kadar sarhoş değildi doktor.
Şimdi tamda sırasıydı soru sormanın, ne kadar doktorun vereceği cevaptan korksada soracaktı, daha fazla kendine acı çektirmek istemiyordu, kabullenip vazgeçecekti belkide.

"Bugün, o siyahlı adamı gördüm, geçen günlerdede görmüştüm. Sanırım bayağı yakınsınız, hep yanında görüyorum onu."
Sıcak kahvesini içerken sorulan soruya karşılık yanındaki çocuğa bakmıştı doktor, evin manzaralı balkonunda otururken gözünü manzaradan çekmek çok zordu.

"Ha o mu, bir arkadaşım."
"Sadece arkadaşın mı, sanki sevgilin gibi duruyordu."
Kaşlarını çattı doktor. "Hayır, değiliz tabikide. Bazen öyle şakasına yanlış anlaşılabilecek şakalar yapabiliyor."
Kafa salladı Jake. Hep böyle diyordu zaten o adam konusunda. Aslında daha fazla üstüne gitmek istemiyordu doktorun fakat daha soracağı sorular vardı.

"Bak Jisung, biz yakınız biliyorsun, her şeyin aramızda kalacağınında farkındasın, değil mi?"
Kafa salladı, durgundu biraz doktor, bugünün yorgunluğu vardı üstünde.

"Ona nasıl baktığını gördüm, onun da sana nasıl baktığını. Doğruyu söyle, aşık mısın ona?"
Sesi biraz tiz çıkmıştı bu sefer, 'evet aşığım' cümlesini duymaktan o kadar çok korkuyordu ki, belki de cevabını bile duymak istemiyordu.
Doktor onun bu çıkışına karşılık şaşırmıştı biraz, bu konuda ısrarcıydı ama o da sorunun cevabını bilmiyordu.

"Bilmiyorum Jake, bilmiyorum. Ama olmamalıyım hayır, o bir katil ve ben bir doktorum. O insanların hayatlarını yok ediyor, ben onlara tekrar hayat vermeye çalışıyorum. Olmaz, olamam."

Ağzından kaçırdı. Hayır hayır, ağzından kaçırmamalıydı. Katil olduğunu söylememeliydi.
Hızlıca ağzını kapattı, kendisini kesebilirdi birazdan, nasıl bunu söylerdi! Ya Jake gidip polise söylerse ne olacaktı?

"Ka-katil mi?"
Evet, emindi artık, o bir katildi.
Jisung hemen düzeltti kendini, düzeltmeye çalıştı daha doğrusu.
"Ha-hayır hayır, ona ben lakap taktım katil diye, gerçekten değil."
Ama onun can aldığını söylemişti.
Şu an o herife olan aşkından emin olmadığını söylemesine rağmen buna takılmamıştı bile, takıldığı tek şey şu an emin olamadığı şeyin doğrulanmış olmasıydı.

"Bak Jake, gerçekten katil değil."
"Can alıyor dedin."
"O anlamda değil, değil amına koyayım. Katil değil, katil olsa onu tutuklatmaz mıydım?"

"Ona aşıksın."
"Hay- değilim değilim!"
"Ona aşıksın ve ona bir şey olmasından korktuğun için polise söylemiyorsun."
Balkonda oturdukları koktuktan kalkmıştı şimdi Jake, sarı saçlarını karıştırıyordu.
Kafayı yemiş gibi oldu birden, ama katil olmasından dolayı değildi. Ona aşık oluşundandı. Az önce ise o siyahlı adamın gerçekten katil olduğunu öğrendiğine şok olmuştu. Kafayı yemişti, evet kafayı yemişti şu an, rahatsızdı. Hemen evi terk etmeliydi.
Hızlıca kalktı ayağa, kapıya ilerledi. Jisung onu tutmaya çalışsa da nafileydi, çoktan gitmişti.
"Ağzımı sikeyim"
________________________________
Evet, doktor geceleri sevmiyordu, genelde uyku tutmadığında sabahı beklerdi yorganın içinde ışığıyla, değişik huyları vardı belki...
Ama artık sevmeliydi karanlığı, akşamı, öyle düşünüyordu yani. Çok hafifte sarhoştu, ama hiç belli etmiyordu. Uyku yine tutmamıştı. Ani bir kararla evden dışarı attı kendini doktor, karanlıkta biraz yürüyüş yapmak istiyordu.
Hızlıca kapıyı çarpıp dışarı çıktı. New York'un sessiz sedasız bir sokağındaydı şimdi, sokak sadece ışık lambalarıyla aydınlanıyordu, sanki gökyüzündeki dolunayın bile enerjisi bitmişti, yorgun düşmüştü.

Jake'in ne yapacağını düşünüyordu yavaş ve adeta ruhsuz adımlarla. Ellerini cebine atmış ayağı ara sıra yere sürtüyordu.
Düşünmekten başına yine ağrı girmek üzereydi, ağrı kesici içmeliydi acilen. Lakin umursamadı, alışkın olduğu bir ağrıydı.

Arkalardan bir ses duydu sonrasında.
Kaşları çatık bir halde arkasına döndü, tek o ve sessizliği vardı sokakların, tek bir kişi bile yoktu. Omuz silkti ve önüne dönüp yürümeye devam etti.

Tabi burnuna kapatılan tinerli mendili fark edene kadar...

Ne olduğunu anlamaya çalıştı doktor, bu da nereden çıkmıştı? Ama anlayamadan gözleri kapanmaya başladı,tamamen kapandı ve etraf tamamiyle sessizleşti, artık rüzgardan birbirlerine çarpan ağaç yapraklarının sesleri bile kesilmişti, bilinci kapanmıştı.
Jisung baygın halde yere yığıldı bir anda, daha doğrusu onu tutan kollara. Kaslı kollar onu kucağına alıp hızlıca kayboldu sokakta.

...

Uzun bir zaman sonra gözlerini bir sandalyede açtı doktor, göz kapaklarının hareketi ise çok yavaştı. Olduğu yeri kavramaya çalıştı, en son evde olduğunu hatırlıyordu çünkü.
Elleri ve kolları ise bağlıydı, anlayacağınız klasik dizi ve kitaplarda olan kaçırılma sahnelerinden biri gibiydi.
Ama hayretki ağızı açıktı.

"Ben buraya ne zaman geldim? Kollarım?"
Buraya kendi isteği ile gelmemiş olduğunu yeni kavradı doktor, her şey yeni yeni gün yüzüne çıkıyordu onun için..
Ardından bir kadın çıktı arkasından; çok zarif, ama bir o kadarda hırçın gözüküyordu.

"Demek uyandın."
Kadın şimdi doktorun önüne geçmişti, direkt gözlerine bakıyordu oğlanın.
Doktor ise öylece kalakaldı, nutku tutulmuş gibiydi.

"A-anne?"
Karşısında doğduğundan beri ona bir kere ilgi göstermemiş kadın duruyordu, onun yüzünden hiç anne sevgisi görmemişti doktor.
Ama çok iyi hatırlıyordu onu, geçmişinde bıraktığı yaralarıda.

"Ben senin annen değilim, bana anne deme."
"N-ne?"
Yeni açılmış bilincinden olsa gerek, söylenenleri anlamakta ve cümle kurmakta zorlanıyordu kıvırcık saçlı oğlan.

"Dediğim gibi, annen değilim ben senin, sinirimi bozma."
Aniden gelen bu gerçek ile kalakaldı oğlan, nasıl değildi annesi?
Onu sevmediği için böyle demesini normal bulurdu tabii, eğer bu yüzdense.

"Anne, biliyorum beni sevmiyorsun ama-"
"Ben senin annen değilim dedim, bana anne demeyi kes! O geberip giden babanın metresi gerçek annen!"
İşte şimdi kelimenin tam anlamıyla kalakalmıştı doktor, babasının ölümü onu çok yıkmıştı, bildiği kadarıyla kalp krizinden ölmüştü, tabikide bunuda yanlış biliyordu.

Tabii bir metresi olduğunu bilmiyordu, o metresin çocuğu olduğunu hiç bilmiyordu.
Algılamakta zorlanıyordu şu an, kelimeler kifayetsizdi.

"Hemen doğruları öğren ve defol git, o pisliğin eserini görünce midem bulanıyor. Asıl annen, seni istemedi hiçbir zaman, bende istemedim seni, yani anlayacağın kimse istemedi seni. Baban ise yaptığı pisliğin sorumluluğunu almak zorundaydı, beni de buna kattı. Beni annen olarak bildin. Şu anda o aşağılık kadın nerede, ne yapıyor bilmiyorum ama o hayatını yaşıyor. Bende geçmişin acısı ve siniriyle kavrulup duruyorum. Sana bakmayı bir kere bile düşünmedi, sokağın tenha bir köşesine atılmış bir çöp gibiydin."

Ryujin içindeki nefreti ve geçmişin gerçeklerini cümlelerle sıralamaya devam ederken doktor gözleri dolmuş şokla onu dinliyordu.
Bu çok ağır gelmişti işte, bu ağırlığın haddi hesabı yoktu.

"Seni görmek istemiyorum bu yüzden, iğreniyorum çünkü."
Son bombayıda saldı ortaya kadın.

"Ha bu arada, son olarak şunuda söyleyeyim; seni öldürmek için suikastçı tutturanda bendim, en tehlikelisini tuttum. Ama ne gariptirki aşık olmuş bir anda sana, öldürmedi." Sırıttı kadın, devam etti sonra "Ne yaptığın ve yapacakların umurumda değil, ister geber ister boş bir şekilde yaşa, ama sakın benim yakınımda olma. Yürüdüğüm sokaktan bile geçme." Çok canice söylemiş ve sıralamıştı cümlelerini, tüm nefretini bir anda
ortaya çıkarmıştı, sözleriyle öldüren bir katile dönüşmüştü resmen Ryujin.
________________________________
biraz dram biraz aksiyon karıştır karıştır

black bloodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin