0.2

6.5K 374 16
                                    

O ağacın altında ne kadar oturdum bilmiyordum ama kalçam ve belim felaket ağrıyordu. Dudağımı ısırarak doğruldum. Üzerimdeki tozları silkip kışlaya doğru ilerledim. Yemek saati çoktan geçmişti.

Kimseyle göz teması kurmadan koğuşa ilerledim ve gergince yatağıma oturdum.
Düşünmem gerekiyordu. Ne yapacağımı,
bundan sonra nasıl davranacağımı. İnce eleyip sık dokumalı kendime çeki düzen vermeliydim.

Koğuş yavaş yavaş dolmaya başlarken postallarımı çıkardım. Yorganı kaldırıp altına girdim. Boynuma kadar çektim, kimseyle konuşmak istemiyordum. Biraz dinlenmeyi ve rahatlamayı umarak gözlerimi kapattım.

--
Dudaklarım titrerken başımı iki yana salladım. Boğazımdan derin bir hıçkırık kaçtı. Yutkunup ayağa kalktım ve elimi ona doğru uzattım.

"Yapma Barbaros, yalvarırım." Dönüp bana bakmadı bile. Altıncı ayımızı kutlarken çekindiğimiz fotoğrafı eline aldı.

"Artık bunların hiçbir değeri yok, biliyorsun değil mi?" Ağlamam şiddetlenirken birkaç adım atarak ona yaklaştım. "Bırak lütfen, zarar verme."

Barbaros kıkırdadı, başını yavaşça iki yana salladı.

"Her seferinde daha ne kadar düşebilirsin gözümden diye düşünmüyor değilim." Kahkaha atmaya başladı ve birkaç adım geri giderek benden uzaklaştı.

Delirmiş gibi gözüküyordu. Bakışlarını elindeki fotoğrafa dikti. Uzunca baktı, ne düşündüğünü bilmiyordum. Kırgın mavilerini bana çevirdi. "Biliyor musun eskiden daha güzeldin. Bana ihanet etmeden önce daha güzeldin."

Gözleri artık kırgın değil öfkeli bakıyordu. Başını yanan şömineye çevirdi. Yüzünü büyük bir sırıtış kapladı, adımlarını oraya yönlendirdi.

"Hayır."

Başımı hızla iki yana salladım ve önüne geçerek şömineye yaklaşmasını önlemeye çalıştım. "Yapma, hayır."

Kolumu sertçe tuttu ve beni kendinden uzaklaştırdı. Beklemeden şömineye ilerledi ve fotoğrafı hiç düşünmeden şömineye fırlattı. Gözyaşlarım yeri boylarken elimi uzatıp hızla ona doğru atıldım.

"Hayır!"

Çığlık çığlığa uyanmış kan tere batmıştım. Hızla doğrulup üzerimdeki yorganı attım.

Sesime uyanan Salih gözünün tekini açıp kafasını uzatarak bana baktı. "Çağlar? İyi misin?"

Yutkundum. Konuşmaya çalıştığımda sesimi bulamadım ve başımı sallayarak kapıya yöneldim. Koğuştan çıkıp kendimi tuvalete attım. Elimi ve yüzümü yıkayıp daha fazla kapalı alanda durmak istemeyerek oradan da çıktım.

Baş ve işaret parmağımı alnıma yerleştirdim, bastırarak yavaşça ovaladım. Avluya çıkıp derin derin soluklandım. Gözyaşlarım akmaya devam ederken hâlâ rüyanın etkisinden çıkabilmiş değildim.

Sanki biri nefes almamı istemiyor da boğazımı sıkıyor gibiydi. Yutkunmakta bile zorluk çekiyor boğazımdaki o yumruyu itemiyordum. Arkama yaslandım, başımı kaldırıp gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Şu an gece değil de sabah olmasını deli gibi istiyordum. En azından gökyüzünün mavisinde onun gözlerini bulabilirdim.

Eskiden sevgiyle parlayan gözlerini.

Tekrar dolmaya başlayan gözlerimle başımı iki yana salladım. Akmasına izin vermeden ayaklanarak koğuşa ilerledim. Ne olursa olsun uyumalı yarına güçlü uyanmalıydım.

--
Erkenden uyanmış eğitim için hazırlanıyorduk. Hızlıca hazırlanıp avluya çıkmış sayım yapıldıktan sonra eğitim alanına gelmiştik.

Önümdeki uzun, biraz fazla uzun olan parkura bakarken hiçbirimizin de buradan sağ çıkamayacağını biliyordum. Diğerlerine baktığımda onların da aynı şeyi düşündüğünü anlamam pek de zor olmadı.

Özellikle de başımızda Barbaros varken buradan kesinlikle sağ çıkamayacaktık.

Yanımda olan Ercan kolumu tuttu ve kulağıma eğildi. "Oğlum, ben sikseler oraya çıkamam lan." Kafamı ona çevirip baktığı yere baktım. Yaklaşık olarak beş, altı metre yükseklikte olan halatlarla tırmanacağımız yere bakıyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp her ne kadar kendimi tutmaya çalışsam da çaresiz yüz ifadesi bana yardımcı olmuyordu.

En sonunda dayanamayıp kahkaha atarak gülmeye başladım. Ben yerimde tepinerek gülerken Ercan eliyle ağzımı kapatmaya çalışıyordu. Ercan'ın elini ağzımdan çekip kolumu boynuna doladım. Göğsüme çekerek sıkıca sarıldım.

"Tamam lan korkma. Ben arkadan takviye yaparım sana." Kısa saçlarını karıştırıp tekrar yüksek sesle gülmeye başladım.

"Asker! Ne olur orada!?" Barbaros'un gürlemesiyle kendime gelip geri çekildim. Diğerleri gibi hazır ola geçtim.

"Biz sizi buraya çene çalın, birbirinizle oynaşın diye mi getirdik!?" Başımı eğip sadece susmasını bekledim. Sırf bakabilmek için sabah olmasını dilediğim gözlerindeki nefret canımı yakıyordu.

O maviler artık sadece bana bakmıyordu.

Bu bile ondan uzaklaşmam için büyük bir nedenken ben nasıl her seferinde ona bu denli çekiliyordum bilmiyorum.

Başımı kaldırmasam da gözlerinin ağırlığını üzerimde hissediyordum. Ama ne olursa olsun ona bakmayacaktım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Onun burada olmadığını varsayarak başımı kaldırdım. Yeşillerimi ona değdirmeden önüme diktim. Bakmayacaktım. Çok az bile olsa kendime olan saygımdan ona bakmayacaktım.

-


O eğitim yazılacak arkadaşlar..
Ama diğer bölüme. Ve bugün kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki şu an bile uyumamak için kendimi zorluyorum diyebilirim. Ama yine de sizi bekletmemek için yazdım. (⁠.⁠ ⁠❛⁠ ⁠ᴗ⁠ ⁠❛⁠.⁠)
(Okuyan çok kişi yok ama olsun.) Kendi kendime yazıyorum.

) Kendi kendime yazıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
muhtemel aşk [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin