0.7

6.2K 370 117
                                    

Olabildiğince yavaş adımlarla atarak Barbaros'un odasının önüne geldiğimde durup derin bir nefes aldım. Yumruk kaptığım elimle kapıya iki kere vurdum. 

"Gel." komutu geldiğinde beklemeden içeri girdim.

"Çağlar Kaya, Ankara, emret komutanım!" diye temkil verip hazır ola geçtim.

Gözlerini üzerimde gezdirdi. Ayağa kalktı yavaşça, acele etmeden yanıma geldi. Gözlerini bir saniye bile benden ayırmadan tam önüme geçti.

Ne düşündüğünü, ne ceza vereceğini bilmiyordum. Neden bu kadar dikkatli baktığını ise sonra düşünecektim.

Başımı eğdim, işiteceğim sözleri sakince bekledim. Belki azarlayacaktı, belki rencide edecekti, belki de hayatımda hiç duymadığım küfürler edip beni küçük düşürecekti. Hepsine razıydım ama eskiye dayalı en ufak bir söz söylemesine ya da pişmanlık belirtmesine dayanacak gücüm yoktu.

Bir süre daha mavilerinin ağırlığını üzerimde hissettim. Ardından sıkılmış olacak ki söze girdi.

"Niye kaçtın?"

Cevap vermedim. Dudaklarımı büküp başımı biraz daha eğdim. Yerin dibine girmek, görünmez olmak istiyordum.

"Niye kaçtın diyorum asker." dedi sesini biraz yükselterek. Kafamı kaldırıp gözlerimi delmek istercesine bakan mavilerine baktım.

"Korkunç gözüküyordun." desem de alçalan sesim hâlâ ondan çekindiğimi ortaya seren cinstendi.

Dudaklarını birbirine bastırıp can alıcı bir yavaşlıkta başını salladı. Arkasını dönüp masasına ilerledi.

"Haftalık izinlerini kesiyorum ve fazlaca nöbet yazıyorum." dedi ellerini klavyede gezdirirken. Başımı sallayarak onu onayladım.

Nöbet neyse de haftalık izinlerimi kesmesi kötü olmuştu. İki hafta da bir de olsa farklı insanlar ve farklı mekanlar görebiliyordum en azından.

Konuşmaya başlayarak düşüncelerimi bölen sesin sahibine başımı kaldırıp baktım.

"Şimdi asıl meselemize gelelim."

Anlamayarak yüzüne baktım. Ne meselesinden bahsediyordu?

"Ne yapıyorsun sen Çağlar?" diyerek yanıma geldi. Kaşlarımı kaldırıp başka ne yaptım diye düşünürken beklemeden devam etti.

"Neydi o dışarıdaki halin, ne diye ona buna cilve yapıyorsun?" dedi.

Buna karışma hakkına sahip olduğunu sanması çok komikti. Dudaklarımın arasından kaçan gülüşe engel olamadan kahkaha atarak gülmeye başladım.

"Buna karışabileceğini sanman?" derken bile yüksek sesli kahkahalarımı durduramıyordum.

Sonunda biraz sakinleşerek derin bir nefes aldım ve yerimde dikleştim.
"Kimseye cilve yaptığım yok, ki yapsam da seni ilgilendirmez Barbaros." dedim gülümseyerek. Bu tavrıma sinirlendiğini görebiliyordum. Burnundan soluması bunu kanıtlar nitelikteydi.

Beni terk edip öylece ortada bıraktıktan sonra gelip de böyle kıskançlık yapamazdı. Önce yerini bilmesi sonra ona göre konuşması gerekiyordu. O benim hiçbir şeyim değildi.

"Seni ilgilendirmeyen şeylere karışmamalısın." diye devam ettim sözlerime.

Yüzüne alay dolu bir gülümseme yerleştirdi.

"Herife al artık koynuna beni diyordun Çağlar! Nasıl cilve yapmadın? Üstelik itin biri de tuttu seni öptü!"

Bağırarak konuşması sinirlerimi gererken ellerimi göğsüne koyup fazla yaklaştığını anlayabilmesi için göğsünden sertçe ittim.

"Sana ne Barbaros? Sana ne! Kimsin sen! Neyimsin benim, hangi sıfatla karışıyorsun bana!" diye çığlık atarcasına bağırdım.

Birkaç adım gerilerken yüzündeki gülümsemeyi silmedi. "Komutanın olarak karışıyorum. Komutanın olarak. Aldığın nefese bile karışma hakkım var asker." dedi tehlikeli bir tonda.

Başımı iki yana sakince sallarken kıkırdadım. Kaşlarımı kaldırıp yüzümden silinmeyen yapmacık gülümsemeyle Barbaros'a yaklaştım. Elimi yakasına attım ve gözlerine bakarak yakasıyla oynadım.

"Ne o, beni mi kıskanıyorsun?" dediğimde bu sefer o güldü. Yüksek desibelli kahkahalarıyla. Elimi indirdim. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Seni kıskanmak mı? Güldürdün beni asker."

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Ben sadece ufak bir uyarı yapmak istedim."

Yüzümü buruşturdum. Bir adım gerileyip Barbaros'dan uzaklaştım. "Uyarmanı gerektirecek bir şey yok, senin uyarına da ihtiyacım yok."

Tekrar yaklaştı. Kaşlarını büküp üzülmüş gibi yaparak nefesini dudaklarıma verdi.

"Ama uyarmak zorundayım yavrum, erkek orospusu olmanı istemeyiz değil mi?"

Kalbimi avuçları arasına almış canı sıkıldıkça sıkıyor. Kalbimi acıtmaktan zevk alıyordu. Gözlerimi sıkıca kapattım. Karşısında ağlayıp daha da aciz duruma düşmemek için. Arkamı dönüp kapıya yöneldim.

"Dur! Kıskandığımı düşündüğün için ümitlenmişsindir de sen. Ne yazık!"

Ona dönmeden söyledikleri yüzünden öylece kalakaldım. Arkamı dönmek istedim, yüzüne okkalı bir yumruk geçirmek ama parmaklarımı kıpırdatabilecek gücü bile bulamıyordum bedenimde.

"Şimdi sana söylediklerimi iyice aklına kazı ve bundan sonra söyleyeceklerini bir değil iki kez düşün."

Yutkundum. Her ne söyleyecek olursa olsun söylediklerinin kalbime bir ok gibi saplanacağından emindim.

"Yedi cihan bir araya gelse, şeytan namaz kılmaya başlasa, yer gök birbirine girse bile bu kalp senin için atmaz Çağlar. Bu kadar hatta bundan daha imkansız. İmkanı yok seni tekrar sevmemin. Bunu o kalın kafana sok. Şimdi siktir olup gidebilirsin."

Sulanan gözlerimden taşan birkaç damla yaşı tutamazken gözlerimi sıkıca kapattım.

Canımı daha fazla yakamaz dediğim her seferde beni yanıltarak açtığı yaralara tuz basıyor, tekrar tekrar kanatıyordu. Benden bu kadar nefret etmesi bazen o kadar uçuk geliyordu ki. Hiçbir şey söylemeden beni terk etmiş üstüne onu aldattığımı iddia ederek beni suçlamıştı.

Hâlâ suçlamaya devam ediyor olması ve nefret, kin dolu bakışları yaptığım açıklamalara inanmadığını net bir şekilde gösteriyordu.

Fazlasına gerek yoktu.

-

Off bu Barbaros beni çok yormaya başladı ama anasının amını bombardımana tutacağım beklesin o.
Bu lafları tek tek yutacak

Yer gök birbirine girmez ama Barbaros'un götüne girebilir.


Şeytan namaz kılmaz ama sen Çağlar'ın önünde secde edeceksin.
gavat

Haydin iyi geceler

ig: lionsraven

sikerim şimdi wattyi sürekli bir yerleri yamultuyor

muhtemel aşk [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin