"Koğuşunda olman gerekmiyor mu asker?"
Alparslan komutanın sözleri duraksamama neden olmuştu. Aynı sözleri daha önce duymuştum.
Sözler aynıydı fakat kişiler ve hisler oldukça farklı.
Boğazımda oluşan yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştım ve o ara söyleyecek birkaç yalan düşünmeye başladım. Hâlâ hazır olda bekliyor, inandırıcı bir cevap arıyordum. Derin bir nefes aldım ve tekrar yutkundum.
"Biraz nefes almak istedim komutanım, bir an içerisi boğuyor gibi hissettim, daraldım."
Aslında söylediklerim yalan sayılmazdı pek. Barbaros'un söylediklerinden sonra gerçekten bunalmıştım. Alparslan komutan söylediklerime inanmış olacak ki başını sallayarak beni onayladı.
"Yeteri kadar nefes aldın bence, koğuşuna dön."
Koğuşa dönmek istemiyordum, sanki birisi boğazıma yapışmış da ölmem için sıkıyor gibi hissettiriyordu. Şansımı denemek adına Alparslan komutanın gözlerine baktım, onunda direkt benim gözlerime bakıyor olması biraz garip gelmişti. Gözleri sanki düşüncelerimi okumak ister gibi gözlerimin içine bakıyordu.
Kısık, kara ve büyük gözleri insanı kolayca etkisi altına alabilirdi, uzun ve gür olan kirpiklerini söylemiyordum bile. Burada öylece ayakta dikilmiş dikkatle birbirimizi izliyor olmamız dışarıdan bizi gören birisi için komik bir durumdu ama o kadar umursamıyordum ki bunu, bilmem kaç saat daha böyle burada dikilebilirdim. Postallarımın ucuyla yere hafifçe baskı uygularken sanki burada bizden başka birileri daha varmış gibi sessizce konuştum.
"Biraz daha kalamaz mıyım komutanım?"
Söylediklerimden sonra kaşlarını kaldırıp gözlerini yere çevirdi, postallarımla ezdiğim yere baktı ve ağır ağır başını salladı, düşünüyor gibiydi.
"Tamam, kal ama en fazla yarım saat, çavuş kontrole geldiğinde koğuşunda olsan iyi edersin."
Ardından bir şey söylememi beklemeden öylece çekip gitti. Arkasından öylece bakabildim sadece. Fazla umursamamaya çalışarak tekrardan ağaca sırtımı vererek oturdum.
Alparslan komutanın gelip gitmesinin ardından kafam dağılmıştı. Düşünemiyordum, istediğimde bu değil miydi sanki.
Sıkıntılı bir nefes verip ayaklandım. Tam kışlaya gireceğim sıra kolumdan sertçe tutularak hızla çekildiğimde irkilerek bağıracaktım ki ağzım sıkıca kapatıldı. Kolumdan tutup beni çekiştiren adam Barbaros'tan başkası değildi.
Bağırmayacağdan emin olduktan sonra elini ağzımdan çekip baş parmağını kendi dudakları üzerine yerleştirdi.
"şşş."
Sessiz olmamı belirterek tekrar beni çekiştirmeye başladı. Kışlanın arka tarafına geldiğimizde kolumu bıraktı. Birkaç saniye öylece yüzüme baktı. Yutkundu. Elini ensesine götürüp kısa saçlarını kaşıdı.
"Az önce söylediklerim..." diye söze girdi fakat cümlesini bitiremeden duraksadı. Ne söylemesi gerektiğini bilmiyor gibiydi. Sesimi çıkarmadım. Derin bir nefes aldı, elini ensesinden çekti ve dikleşti, şimdi daha öz güvenli gözüküyordu.
"...Ben özür dilerim senden, hiçbiri gerçek düşüncelerim değildi."
Tekrar duraksadı, yutkundu. Başını eğmedi bu sefer tam olarak gözlerime bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Her hareketini en ince ayrıntısına kadar inceliyordum.
"Sizi, siz değil daha doğrusu. Seni ve Alparslan'ı beraber görünce ben, kötü hissettim. Çok kötü hissettim. Yani, kıskandım sanırım... Bir de erler kendi aralarında konuşurken duydum seni hastaneye götürmüş, bunu da duyunca..."
Yine duraksadı. Barbaros şu an ömrü boyunca konuşurken hiç duraksamadığı kadar duraksıyordu. Şaşırdım çünkü daha önce Barbaros'un kendini açıkladığını görmemiştim özellikle böylesine çekinerek, normal değildi. Konuşmak için dudaklarımı araladığım sırada bana fırsat vermeyerek konuşmaya başladı.
"Dur lütfen, bitireyim. İlk kez kendimi açıklamak istiyorum ve bu sandığımdan daha zormuş..." hafifçe güldü, devam etti.
"Geldiğinden beri sana yaptığım, söylediğim her şey için özür dilerim. Kaç yıldır ayrıyız ve ben seni o gün karşımda görünce içimde beliren şeyin nefret düşündüm. Kötü sözler söyleyip aşağılayınca daha çok nefret ederim sandım ama öyle olmadı." durdu ve derin bir nefes aldı.
"Yaptığım, söylediğim her kötü sözden sonra içime öyle bir pişmanlık düştü ki, kendimi öldürmek istedim. Pişman olmak ağırıma gitti ve ben her defasında sana çok daha kötü davrandım." dudakları titremeye, gözleri dolmaya başlamıştı. Şaşkınlığımı gizleyemeden yüzüne bakındım.
"Sen benden gittikten sonra acımasız bir adama dönüşmüşüm ben Çağlar. Acımasız, duygusuz, bencil bir adam olmuşum ben. Beni törpüleyen senmişsin meğer, geç anladım bunu farkındayım ama elimden bir şey gelmiyor özür dilerim."
Susup gözlerimin içine baktığında sözlerinin bittiğini anladım. Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ben senden gitmedim Barbaros, sen beni zorla hayatından çıkardın. Yalvardım ben sana, ayaklarına kapandım ağlayarak yalvardım. Şimdi senden sonra ben değiştim yalanlarıyla kandırmaya çalışma beni."
Az önce gözleri dolan konuşurken sesi titreyen adam kendisi değilmiş gibi gözlerinden büyük bir öfke dalgası geçti. Birkaç saniye içinde öfkeden boğaya dönmüş burnundan solumaya başlamıştı. Elini sertçe başımın hemen yanındaki duvara vurdu, irkildim.
"Aldattın lan sen beni!"
•
düzenlemeden atıyorum bir yanlışım affola biraz(!) fazla gecikti farkındayım ama yazamıyorum yani elimde olan bir şey değil barbarosta sanki azıcık düzeliyor gibi ama çok emin olamadım ben yine de
ŞİMDİ OKUDUĞUN
muhtemel aşk [bxb]
FanfictionÇağlar usta birliği için gittiği askeriyede eski sevgilisinin komutanı olacağını bilemezdi.