'En çok da üç şey yorar insanı; Affetmek, içi yanarken susmak ve olmayacağını bildiği halde hayal kurmak.'
Chuck Palahniuk
"Günaydın, meleğim. Şimdi bana kızacaksın. Seni akşam orada bıraktım diye. Nedenini sende biliyorsun. Bugün onlarla güzel bir gün geçir kızım.Bugün, sabah koşunu bırak da sana açılan kollara doğru yol al.Akşama seni almaya geleceğim. Eğer başın ağrıyorsa beni ara. " Aslında şuan sana kızamıyorum baba. Ben ilk defa annemin kokusunu hissetmişken nasıl kızabilirim ki? Ya da hissetmek umuduyla yattığım için öyle sanıyordum. Olsun o duyguda yeter bana . Hissetmiş gibi. Öyle huzurluydum şu an. Burada bulunmaktan , annemin yatağında uykuya dalıp orada uyanmaktan. Küçücük bir mutluluktu belki de ama fazlasıyla huzurla doldurmuştu içimi. Bu güzel gün inşallah aynı böyle devam ederdi. Öyle umut ediyordum ama içimde kötü bir his yok da değildi. Bugünün bozulmasına, içimdeki farklı huzurun kaybolmasına izin vermek istemiyordum. Fakat kontrol elden çıktıktan sonra bunu yapabilir miydim, bilmiyorum. Bugün neler yapacaktım, dünden beri bulunduğum bu çatı altında beni daha neler bekliyordu? Hem merak hem de stres .Bu duygular beni ele geçirmişti işte. Dünden beri aynı duygularla boğuşuyordum. Bugün fazlasıyla mı karşılaşacaktım yoksa azıyla mı ? Şimdi olduğu gibi beni çokça mutlu eden huzur gün boyunca farklı duygulara yol açacak mıydı acaba ?
Babam doğru söylüyordu, sabah koşum aksayacaktı. Benim küçüklük geleneğim sayılan sabah koşum aksayacaktı. Aslında profesyonel koşmuyordum fakat babam hızlı ve iyi koştuğumu söylerdi. Koşmayı cidden seviyordum. Küçüklükten beri en sevdiğim alışkanlığımdı. Dünkü, başımı ele geçiren ağrıdan bugün eser yoktu. Diyorum ya sinirden.
Sabah olmuş, ben dün yattığım annemin yatağından telefon sesiyle uyanmıştım. Babam beni gece burada bırakıp gitmişti sanırsam. Mesajdan bu anlam çıkıyordu. Uyandırmak istese uyanmazdım herhalde. Öyle memnundum ki yerimden. Zaten uyandırmaya çalıştığını da sanmıyordum. Yatakta doğruldum. Sırtımı ahşap başlığa yasladım. Güneş tam yüzüme doğru vuruyordu. Hava dünküne göre açık görünüyordu. Şu kara bulutlu hava. Bakışlarımı güneşin vurduğu boydan cam olan kapıda gezdirirken odanın kapısı tıklatıldı.
Hiç düşünmeden "Girin." dedim. Kapı gıcırdayarak açıldı. Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde görüş alanıma kahverengi saçlarını topuz yapmış , üzerine düz ve dizlerinde biten açık mavi bir elbise giymiş, krem rengi dolgu topuk ayakkabılarıyla gayette şık görünen - dünkü konuştuğum - teyzem girdi. Daha adlarını bile bilmiyordum ,dedem hariç. Adını her zaman gazetelerde görünce unutmak bir hayli zor oluyordu.
"Helen , canım uyanmışsın. Rahat uyuyabildin mi? Uyurken o kadar rahat görünüyordun ki baban kaldırmaya kıyamadı. Seninle bazı konular hakkında biraz konuşmaya geldim.Sonra kahvaltıya ineriz olur mu?" Bana gülümseyerek bakanlara karşı zaafım vardı. Onun bu kadar samimiyetine karşı gülümseyerek cevapladım.
"Ben yüzümü yıkadıktan sonra olabilir. Acaba lavabo nerede?"
"Ah doğru. Ablamın odasında yok. Odadan çıkınca koridorun sonundakini kullanabilirsin." Anladığımı belirten ifadeyle başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EYLÜL YAĞMURLARI
ChickLitAşk işte bu dediler, bizi gösterdiler. Yaşanılanlar; belki nazardı, belki kader ya da her ikisi... Ben yağmur koydum adını, sen EYLÜL YAĞMURLARI. Sahi neydik biz, eylül yağmurları mı? Sen yağmurdan önceki kara bulut , ben yağmurdan sonraki to...