"Ağzınızdan çıkanlara daima dikkat edin. Çünkü bir sözü unutmak, bir yüzü unutmaktan çok daha uzun zaman alır."
Lois ARAGON
Bu bölüm, 1K oluşumuza
Bölüm şarkısı, Gripin- Durma yağmur durma
Kulaklarıma daha önce hiç dinlemediğim bir şarkı dolarken tedirgince ayağımda ritim tutuyordum. Arabaya binmiştim binmesine ama gergindim. Konuşacaklarımız o kadar da beni ilgilendirmeyen bir şeyde olsa onunla gitmeyi kabul etmiştim. Aslında eğer onlarla arkadaşsam bunları bilmek isterdim ama neden Bartu'yu dinlediğim... Neden onunla konuşmak istemiştim? O niye anlatmayı kabul etmişti? Soğuk davranmak, olmuyordu işte. Aynı ortamda bulunduğumuz sürece de olamazdı. Hem sakladıklarını merak da ediyordum.
Bakışlarım direk karşımda duran camdan dışarıya doğruydu. Daha fazla düşünmeyi kesip şarkıya odaklandım. Şoförün açtığı radyodan kulağıma dolan şarkıyı söyleyen , adamın sesi aşina olduğum bir sesti fakat şarkıyı ilk defa duyuyordum. Hoşuma da gitmişti yani.
"Durma yağmur durma
sorma,sen de onu sorma
zaten ıslağım boğazın ortasında
yaşlarım gizleniyor damlalarında
durma, yağmur durma"
Yağmurun durması... Aslında büyük gizleyiciydi yağmur damlaları, göz yaşlarının en iyi gizleyicileri. Yağmurun ortasında ağlamak, bu hissi tatmamıştım. Bu farklı olmalıydı, yağmurun altında ağlıyorsunuz kimse ağladığınızı anlamıyor. Saklanıyorsunuz. Kimden? Neyden? İçiniz yanıyor kimse bilmiyor. Sokağın ortasında terk edilmişliğine ağlayan bir kadın... Elindeki mendilleri satmaya çalışan küçük bir çocuk, sokağın ortasında... Yağmurun ortasında ağlamakta, yağmura saklanarak. Bu durum acıydı, farklı bir acı. Şarkı neden böyle acıklıydı ki? İçim burkulmuştu. Bu şarkı resmen eziyet veriyordu. Kapıya yasladığım kolumu oradan ayırıp taksiciye aynadan bakarak radyoyu işaret ettim.
"Lütfen kapatır mısınız?" Adam bir şey demeyip kapatırken içim rahatlığa kavuştu, bu şarkı içimi acayip boğmuştu.
"Ne güzel dinliyorduk." Bartu sitemle söylendi, ona aldırmayıp umursamazca mırıldandım.
"Başka zaman dinlersin, başım ağrıdı."
Arabanın içinde sadece nefes alışverişlerimizin sesi duyulurken ani bir frenle elim kapının koluna gitti. Bu ani freni yapmak zorundalar mıydı? O arabadan inerken kemeri çözüyordum. Arabadan indiğimizde deniz kenarında olduğumuzu anladım. Cafe dememiş miydi? Denizden gelen esintiyle uçuşan eteğimi ve çantamı tutarken bakışlarım etraftaydı. Taksi geri geri giderek yanımızdan ayrılırken -gitmeden evvel Bartu'nun parayı ödediğini görmüştüm.- cafeyi aradı gözlerim.Karşımızda deniz ve kayalıklara vuran hırçın dalga sesleri. Arka ve önümüze başka arabalarda vardı.Kafamı soluma çevirdiğimde el yazısının en güzel bir biçiminin kullanıldığı tabeladaki yazıyı fark ettim. 'Yağmur Cafe'. Dışarıdan bakılınca daha çok aile yerine benziyordu ama girip çıkanlar bizim yaşlarımızda kişilerdi. Giriş kapısının yan taraflarında renkli renkli saksılarda farklı çiçek türleri vardı. Benim yarı boyuma gelen duvarların üzerindeki saksıların arkasında renkli sandalyeler onlara uyum sağlamış masalar... Burası aşırı renkliydi. Arabanın içerisindeyken gerilen vücudum renklerle kendini rahatlatmıştı. Bir an Bartu'yu hiç buraya yakıştıramadım. O kara buluttu. Siyah gözleri sadece beyaza aşinaydı ama... Bu düşünce cidden gereksizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EYLÜL YAĞMURLARI
ChickLitAşk işte bu dediler, bizi gösterdiler. Yaşanılanlar; belki nazardı, belki kader ya da her ikisi... Ben yağmur koydum adını, sen EYLÜL YAĞMURLARI. Sahi neydik biz, eylül yağmurları mı? Sen yağmurdan önceki kara bulut , ben yağmurdan sonraki to...