Kibritçi Kız...

46 18 66
                                    


Tnk - aşkı harcamanın 80 yolu.



Yaşamak , çok yorucu ve meşakkatli bir yolculuk. En başında bu yolculukta yanınızda kimlerin olacağını seçemezsiniz. Anneniz , babanız , kardeşleriniz, yakın ve ya uzak akrabalarınız. Bunların hiçbirini seçme şansı tanınmaz bizlere. Kendiliğinden oluşmuş bir düzenin içine doğar ve kaderimize düşen insanlara alışmaya çalışırız.

Biraz büyüdükten sonra arkadaşlarımızı seçmeye başlarız. Daha küçük bir çocukken bile oyuncağımızı paylaşmak istemediğimiz insanlar olur. Bu sürecin ismi varoluş sürecidir. Çocuklar bu evrede 'ben ' algısına kavuşur. Ben, varım artık ve onunla oyuncağımı paylaşmayabilirim.

Daha sonra okul dönemi başlar. Oyun alanlarından çıkarılan çocuklar belirli kuralların olduğu okul kapsamına girerler . Bu evrenin ismi ise adaptasyondur. En zor evre budur bir insan için. Nasıl bir bukalemun girdiği yere uyum sağlamak için renk değiştiriyorsa, bu ortama giren çocuklarda sancılı bir alışma sürescine girer ve bu yorucu yolculuk başlamış olur.

Belki ailemizi seçemeyiz bu sancılı evrede ama sıra arkadaşımızı seçebiliriz.
Bize verilen bu seçme hakkı kulağa ilk başta hoş gelse de ,bazen seçimlerinizin sonucuna katlanmak zorunuza gider.

Fakat gel gör ki bunlar teoride böyleyken işler pratikte hiç böyle gitmiyordu. Bazen hayatımız kontrol altından çıkar ve girip çıkanları biz kontrol edemez yanlış kararlar verirdik. Benimde hayatım son zamanlarda tam da böyle ilerliyordu. Hayatıma giren kimseye karışmıyor, çıkanlara ise dur demiyordum. Öyle kimsesiz bir serzenişin için de gibiydim.

Kimsesiz ve çaresiz..

Dün edizle yaşanan şeylerden sonra hastaneyi arayıp izin almıştım. Telefonumu kapatmış ve bütün gün yataktan çıkmamıştım. Bende istiyorum herşeyi bir rafa kaldırıp hayatıma devam etmeyi ama olmuyor işte. Ben..devam edemiyorum . Sanki babamın öldüğü zaman diliminde kalmış ve kan kaybediyordum.

Esneyerek kafamı arka koltuğa yaslayıp yanan kırmızı ışıkta durmuştum. Dün bütün gün uyumama rağmen hala çok fazla uykum vardı. Artık hastaneye gidip hastalarımla ilgilenmem gerektiği için sabah erkenden kalmıştım.

Bileğimdeki saate bakarak sıkıntıyla kırmızı ışık yanan trafik lambasına baktım. Biraz daha kırmızı yanmaya devam ederse geç kalacaktım.

Telefonumun çalmasıyla arayan kişiye bile bakmadan arabama bağlı olan telefonu açtım . Daha ben konuşamadan
" neredesin sen doktor! Dünden beri sana ulaşmaya çalışıyorum. Bıraktın gittin zaten beni dağın başında. Allah aşkına neler oluyor ?" Diye yüksek sesle konuşan kızla gözlerimi devirdim.

" biraz sakin olurmusun mavi." Diye konuştuğumda daha da sinirli bir sesle " sakin olmak mı? Bide bana gamsız derler. Senin dünya yansa umrunda değil. Bastın gittin. Sonra da kayıplara karıştın ,merak ettim." Diye konuşunca tek kaşımı kaldırıp imalı bir ses tonuyla
" sen beni merak mı ettin?" Dedim.

Sözlerimle hemen savunmaya geçen kız
" Şahsi bişey olarak algılama. Neticede ortak bir iş yapıyoruz o yüzden dedim, ben." Diye kendi uydurduğu bahanelerin arkasına saklandı. Bal gibi de merak etmişti. Ses tonundaki korku bile bunu açıklıyordu. Bunu hissetmek çok can sıkıcı olsada bende ona alışıyordum sanki. Ve bu durumu hiç sevmedim.

Arabayı yan şeride kırarak önümdeki aracı hızlıca sollayıp " kliniğe geçiyorum oraya gel. Anlatmam gereken şeyler var. Sorularınıda orada cevap veririm." Dedim. Olanları bilmesi gerekiyor. Artık tek yardım isteyeceğim insan mavi. En azından katil olma olasılığı yoktur. O uyuza da daha gitmem.

ÇARPIK ZİHİNLERWhere stories live. Discover now