Travma Gözyaşları
Jeong In ile okul koridorlarında gezerken ona dünkü randevuyu anlatıyordum. Aryeol tenisten sonra üzerinden TIR geçmiş gibi bitkin düştüğünden çıkışta onu direkt evine bırakmıştım. Çünkü kendisi tam bir inatçıydı ve tenis oynamayı öğreneceğim diye tutturduğundan saatlerimiz sahada geçmişti. Gülerek kafamı iki salladım. Tanrım... manyak bu kız.
"Ee, bu kadar mı? Waffle yiyip tenis mi oynadınız sadece? Başka bir şey yok mu?"
Omuz silktim, "Başka ne olsun oğlum?"
Pis pis sırıttı, "Yani bilirsin... Eve bırakırken bir veda busesi falan?"
Gözlerimi devirdim, "Kafan anca bunlara çalışıyor! İlk günden nasıl öpeyim oğlum kızı?"
Sırıtmayı keserek, "Ohoo sen de ne öncesinde öpüyorsun, ne randevuda öpüyorsun. Nasıl tavladın lan sen bu kızı böyle hiçbir şey yapmadan?"
"Lan illa öpmek mi gerekiyor tavlamak için?" dediğim şeyin farkına varıp yüzümü buruşturdum, "Ya ayrıca tavlamak nedir ya? Beni de kendine benzettin!"
"Ne yalan mı?" sınıfa doğru ilerlemeye başladık sola dönünce. Jeong In derin bir of çekti elleri cebinde ve yere bakarken, "Zaten Azul da konuşmuyor hala benimle, bir de sen üstüme gelme." şu an tam bir bahtsız bedevi gibiydi.
"Yuh, hala mı? Bu kıskançlık mevzusu fazla uzamadı mı ya?"
"Ne bileyim ya! Çok sıkıldım oğlum ben, bir şeyler yapmam lazım yoksa özlemimden kafamı duvarlara vuracağım. Nasıl affettireyim kendimi?"
Bir süre düşündüm.
"Hm... bugün şu proje ödevini yapacaklar.""Yemekli?"
"Haa yemekli. Of neyse. İşte kesin kazanırlar, keyfi de yerinde olur. Bugün okul çıkışlarına gidip konuş, affeder."
"Öyle mi diyorsun?"
"Tabii oğlum. Ben de gelirim, Aryeol'u alıp kaçarım siz de baş başa kalırsınız."
"Tamam o zaman. Tanrım... Umarım barışırız artık ya."
Aryeol'den hoşlanmamı başlarda garipseyip laf etse de, biricik arkadaşımın bu haline fazlasıyla üzülüyordum...
ฅ^•ﻌ•^ฅ
Kapıdan çıkan öğrencilere dikkatle bakıyor, Aryeol ile Azul'u bulmaya çalışıyorduk. Sonunda beklenen ikili çıkınca biraz daha yaklaştık okula, ama kızların keyifsiz yüzlerini görünce aynı anda durduk. Jeong In, "Lan bunlar hiç kazanmış da keyiflenmiş gibi görünmüyorlar?"
İşte bu planlarım arasında yoktu...
Jeong In sinirle bana döndü, "Hani keyifli olur diyordun lan! Azul dokunsan ağlayacak gibi duruyor."
"Ben de anlamadım ki. Dur öğreniriz şimdi."
Kızlar yanımıza geldiklerinde ne olup bittiğini sordum. Aryeol iç burkan hüzünlü bakışlarıyla bana baktı, "İkinci olduk."
Jeong In ile birbirimize umutsuzca bakışlar attıktan sonra tekrar onlara döndük. Birinci olmak iyidir, üçüncü olmak da öyle; fakat ikincilik... Zafere bu kadar yaklaşmışken son anda kaybetmenin acısını sadece ikinciler bilir. Bu yüzden onları çok iyi anlıyorum. Bazı sınavlarda veya yarışmalarda ikinci olmuşluğum vardı ve hiç iyi hissettirmiyordu. İnsanlar seni alkışlayıp çok büyük bir şey başardığını söyleseler de senin gözlerin birincideydi ve kulakların alkışlara tıkalıydı.
Yine de Aryeol ve Azul için destek ekipmanı olmaya hazırdık. Aryeol'un omuzlarından tutarak ona samimi bir tebessüm verdim, "İkinci olmanız o yemeğin mükemmel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Lezzetini geçtim, sadece öyle dahiyane bir fikir için bile kazanırdınız ama belli ki hocaların bildiği bir şey var. Eğer birinci başka bir grup olduysa mutlaka gerekli bir sebep vardır. Siz yine de iyi aşçılarsınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GENIUS | Lee Felix
FanfictionBir dahi ile sevgili olduğumu fark etmeden iki ay geçirmiştim. Onu tanımadan önce uyumlu olduğumuzu sanardım, tanıdıktan sonra ise uyumun pek önemli olmadığını anladım; hissettirdiği sevgi yetiyordu ve bu asla basit anlamda değildi. 08.08.2023 ©adoy...