Ben geldimmmm.
Biliyommm çok boşladım burayı ammaaa sonunda geldi bölüm. Uzun tutmaya çalıştım, bu arada çok sıkıldığım için azıcık kaos ve acı okucaz, hazırlıklı olun.
Kendinize cici bakınnn.
.........................................
Eskiden insanların ikiye ayrıldığına inanırdım: mutluluk peşinde koşanlar ve öylece durup kendisine gelmesini bekleyenler. Bu inanışa öyle bağlıydım ki, peşinde koşup koşmayacağım mutluluklara karar verir, hayatımı buna göre şekillendirirdim.
Ta ki, bir tanışma konferansında yanıma oturan öylesine bir adamın gün gün inandığım gerçeği çatırdatıp tamamen paramparça edişine kadar. Öyle ki, onun bana getireceği mutluluk değil, acının bile peşinden koşabileceğimi fark ettiğim an etrafa saçılan kırıklarla kanamış, kanayan yaralarımı yine onun yanında olabilmek için kendi kendime sarmıştım.
Sağlamlığından emin olduğum duvarlar birer birer yıkılırken her sarsıntıdan sonra onun yanında almıştım soluğu, aynı soluğu birbirimizde almaya alışmak ise babasının ölüm yıl dönümünde kollarımın arasında ağlamasıyla başlamıştı. Yetişemediğimiz, ne ucunu de ne sonunu bilmediğimiz bir yolculuğa adım attığımızın farkında olsak da buna isim vermek yıllarımızı almıştı.
Ona olan hislerimi kabullenmek, o hislerle başa çıkmaya çalışmak ve taştığında yaşadığım sancılar beni peşinden koşabileceğim bir acının da var olabileceğine inandırmıştı.
Şimdi, elimdeki kahve kupalarıyla kapı pervazına yaslanmış halde izliyordum elindeki fotoğraflarla uğraşan sevgilimi, dikkatle hepsini inceliyor, odağını asla başka bir şeye çevirmiyordu. Yaslandığım yerden ayrıldım onu incelemeyi bırakarak, adım seslerimi duymuş olacak ki fotoğraflardaki koyu kahvelerini bana çevirdi, tekli koltuğa oturdum o yerde bağdaş kurmuşken.
"Teşekkür ederim yavrum." dediğinde gülümsedim hafifçe, çocukluk fotoğraflarımdan birini salladı havada, gülerek. "Çok tatlı," tekrar baktı fotoğrafa. "Ama gözlerin mavi gibi burada, gerçi değişiyor göz rengin tabi. Bazen koyu yeşil oluyor, normal ışıkta falan, deniz kenarında mavi, güneşte de çok açık yeşil."
olduğum yerde uzanıp tıraşlı yanağından öptüm, geri çekilecekken izin vermeyip ensemden tuttu ve dudaklarımızı birleştirdi kafasını çevirip. Minik birkaç öpücük bırakıp geri çekildiğinde dudaklarımdaki hafif gülümsemeyle yerime yaslandım.
"Bunlar ne?" kaşlarını çattığını görmüştüm, birkaç fotoğraf daha almıştı eline. "Lise de bir fotoğraf makinem vardı, teyzem ilk maaşıyla almıştı. Bende arada kullanırdım," yurdun bahçesini çektiğim birkaç kareyi inceledi, ağaç dallarındaki kuşları gördüğümde gülümseyerek elime aldım fotoğrafı. "Resim öğretmenim görmüştü bunu, ileride çok iyi işler yapabilirsin devam et demişti de, benim hiç öyle bir hedefim olmadı."
"Asker olmak istediğin için mi yoksa parasız kalırsın diye mi?"
Sorusuyla kahkaha atıp sehpanın üzerine bıraktım fotoğrafı. "İkisi de sanırım. Hep çok güçlü olmak isterdim, en güçlü olanlarında askerler olduğunu düşünürdüm nedense. O yüzden tek bir hedefim vardı, hiç o yoldan şaşmadım." dediğimde başını salladı yavaşça. "Bir şansın olsa, fotoğraf çekmeye devam eder miydin?" diye sorduğunda dudak büzüp düşündüm biraz.
"Daha önce hiç düşünmemiştim," dedim dürüstçe. "Ama sanırım eğer normal bir hayatım olsaydı bi art galery açmak isterdim. O zamanlar çok hoşuma gitmişti. tabi asker olmayı da çok seviyorum ben, belki de yine asker olurdum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklambaç/ bxb
Humor0537*:Sayın Üsteğmen Ahmet Tekin Çakır 0537*: Sakar mısınız acaba 0537*: Aklıma düşüp duruyorsunuz da Ahmet: Sana buradan bir kayarım hayatının düşüşünü yaşarsın ......................................... Asker Yari'nin ikinci kitabıdır. Kurguyla...