Sazlıklardan doğan ya da sazlıklara kaçan güneş...
Bozkır ikliminden kaç sazlık çıktığı görülmüş...
Hayır, orada sazlıklar yok.
Orada hiçbir şey yok.
Unutulmuşluk bile.
Yine de hayallere İlhan İrem eşlik edebilir.
Güneş bir gün için, sazlıklardan havalandırılabilir.
Ve ertesinde kaçabilir.
Belki de kaçmıyor, kaçırtıyoruzdur.
Toprak kendisinden azade olmaya meyilli, belki kendisinden olan bizlerden vazgeçmeye meyli, uzaklarda serileni yokluyordur.
Toprağın analığını reddeden bize rağmen belki de bizden umutlu.
Güneş kendi gücünden habersiz ve bozkırın ardında küsüyor.
Betonsa küsmüyor; Canlı ve aldatmacalı. Mimarisiyle göz boyuyor.
Mimariyle birlikte gelen dışlama.
Neye yönelik?
Bozkıra!
Mimari engellenmemiş. "Ben buradayım. İster gir, ister çık ama ben buradayım." demekte. "İster benimle ol, ister bensiz, ama ben hep buradayım." Mimari, çağın tercümesi oluyor bozkırda.
Bozkır, senden de uzakta, şimdi de benden.
Kendine karşı bir kaçak çay, birkaç tütün dumanı bekliyor.
Yıldızlarla buluşulacak güneşin ardından.
Güneş? Sana da, bana da inat, betondan daha çok ve uzun ömür ile hep orada olacak.
Aydınlığı verirken, bozkırı hiç unutmayacak.
Ve tabii mimariyi de.
Mimari, seni bensiz, beni sensiz bırakacak bozkırın ellerine.
Bozkır, gerçeğimiz olarak kalacak besleyici güneşine hasret ve yoksayıcı mimarinin arasında bir yerlerde.