Bir sanat sokağı düşün.
Yürüdüğünde, adımlarına nakarat olarak gelen mermer ve parke sesleri.
Bu mermer ve parke sesleri bazen "Gelen mi var ardımdan?" diye seni korkutur da.
Öyle bir sanat sokağıdır ki bu, içinde üç ağaç, beş de silahşör.
Silahşörler normal hayat döngüleri içerisinde, öteye beriye salınır bu sokakta.
Sokak rengini bitimindeki mezarlıktan alır, beyazdır.
Hayatını devam ettirmek önemlidir bu sokakta o yüzden.
Silahşörler ağır ve sağır çekim, çalgısız ve çengisiz, sohbetsiz ve çaysız; kendiliksiz bir varoluş katar sokağa.
İki mobilyacı, üç telefoncu, haydi sen de buraya renk ver biraz nezdinde yedi ağaç, burada sanat sokağa ismini vermiştir.
"Sensiz yıllarda, yaşadık sanma, sensiz yıllarda, unutmadık seni", sanat.
Sensiz, senli isimli tuhaf bir zanaate emanet oldun sen burada.
Evet görülen sanat değil, zanaatti ve bizim saygımız sonsuzdu.
Şiirin, yazının, müziğin yaratıcılığı senin mermer kaplı sokaklarından uzak da olsa, adını andık, sanatımızı yaptık. Affola.