Ulaş
"Tez zamanda bir psikoloğa görünmende fayda var."
Ediz kapının önünde, elinde iki birayla belirdiğinde, Ulaş tam karşı duvardaki tabloyu inceliyordu. Ters düz bir adamın tablosu. Kocaman biçimsiz gözlerinin içinden aşağı doğru silik bir çizgi geçiyor ve ikiye bölünmüş ayna gibi, yansıması gövdesinin hemen altında bitiyordu. Gördüğü en çirkin suratlardan biriydi. Üstüne üstlük iki tanelerdi.
"Neden diye sormaya korkuyorum Ulaş."
"Duvarına asacak daha çirkin bir şey bulamadın mı? Ne şimdi bu? İnsanın iç yüzünün yansıması? Hepimiz aslında kötüyüz?"
"Abi senle sanat tarihi tartışmayacağım." elindeki bira kutusunu kucağına attı. "Yarım saate çıkarız. Biranı sessizce iç." deyip bilgisayar başına geçti Ediz.
Ulaş ise, koltukta boylu boyunca uzanıyordu. Ellerini başının arkasında kavuşturmuş, ayağını dizine dayamıştı. Gözlerini resimden çekip, birayı açtı. "İhtiyacın varsa bir kaç güzel baskı var elimde. İçin açılır."
"Pornoyla ilgilenmiyorum. Şimdi sus."
Ulaş'ın kıkırtısı odaya dolduğunda, kuzeni hiç oralı olmadan işine devam ediyordu. "Amcam seni yakaladığında da öyle demiştin. Babacım be-ben yok. Ben porno yok. Ulaş açmış!"
Sandalyesinde dönen Ediz, gözlerini devirerek baktı Ulaş'a. "On sene önceydi şerefsiz. Tüm pornoları benim bilgisayardan izliyordun yalan mı. Of. Hatırlatmasaydın keşke."
"Ama hep sen yakalanıyordun? Bu da mı tesadüf?"
"Şanslı göt." ikisi beraber gülmeye başladıklarında kapı sesi duyuldu.
Ediz üniversitede öğretim görevlisiydi. Ve kuzeniydi. Bir yıl kadar önce oraya taşınmasının da nedenlerinden biriydi. Çocukluktan beri sıkı bağları asla kopmamıştı. Hatta Ediz üç sene İspanya'ya eğitim için gittiğinde bile düzenli şekilde konuşmaya devam etmişlerdi. Ve şimdi iki senelik uzatmalı (Tamamen Ulaş'ın yorumuydu) sevgilisi gelmişti. Az sonra uğrak yerleri olan Budha bara gideceklerdi.
Ve Ulaş haftada bir iki gittikleri o bara giderken, normalden daha istekli hissediyordu kendini. Sonuçta güçlü bir motivasyonu vardı artık. İki gün önce, kahve sırasında karşılaşmalarından beri ses çıkmamıştı. Kendi de bir şey yazmamıştı henüz. Biraz nefes almasına izin vermişti. Çünkü çok ürkütmek istemiyordu Emre'yi. Ve bir şekilde sıkıcı hayatına güneş gibi doğmuştu. Geç bulduğu fırsatı tez kaçırmak istemiyordu.
Bir saat sonra, bardan içeri girdiklerinde, hemen hemen herkes oradaydı. Milletle selamlaşıp, Denizlerin olduğu masaya geçtiler. Masada kaç paraya ne yaparsın geyiği dönüyordu.
"Beş milyon TL? Vermez misin oğlum?"
Ahmet ciddi ciddi düşünüyordu. "Sonra hafızamı sildirebiliyor muyum?"
"Ona beş milyon yetmez yalnız?" masada millet gülüşürken, garson kız yeni biraları bırakıyordu.
"Ulan sen ne cilveli çıktın. Allahtan kız değilsin." herkes bardakları çarpıştırırken Ulaş'ın gözleri içeriyi tarıyordu.
Bir kaç masa ötede, ilk önce arkadaşını gördü. Zeynep. Onunla bir kaç kere selamlaşmışlardı. Sonra şu diğer iki çocuk. İsimlerini hatırlamıyordu. Ve o. Anında göz göze geldiler ve Emre'nin büyüyen göz bebeklerini o kadar mesafeden görüp, keyifle göz kırptı.
"Sen kaç paraya yaparsın?"
Koluna çarpan dirsekle zar zor gözlerini masaya çevirdi. Deniz maymun gibi sırıtıp cevabını bekliyordu. En yakın arkadaşlarından biriydi adi herif. Tuhaf sorular hep onun başının altından çıkardı. Daha geçen günlerde ıssız bir adaya düşse günde maksimum kaç kere otuz bir çekebileceklerini yarım saat tartışmaya açmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesinlikle, belki
RomanceBir adet hafif saftirik Emre ve havalı 'kazanova' Ulaş'ın romantik komedi tadında hikayesi...