"Ah! En sevdiğim şarkı! Gel buraya yavru kuş."İnsanların binbir türlü hali vardı. Kimileri eğlenmek için faydalı işlere imza atardı, kimileri hobi geliştirip uygulardı, kimileri kör kütük sarhoş olup saçmalardı. Mesela şu an olduğu gibi.
Emre, pilot olmuş, ayakta düz duramıyordu ve en yakın kankası Zeyno'nun da ondan pek bir farkı yoktu. Zira tüm dünya onlara karşı da olsa... asla ama asla valstan geri kalamazlardı.
Evet vals çünkü lise döneminde bir kaç ders almışlardı. Tabii ki Zeyno'nun fikriydi ve Erman, diğer en yakın arkadaşları tarafından fikir ivedilikle veto edilmişti.
İkisinin bu başarısız girişimi hezimetle sonuçlanmış, ekibin bir hayli gerisinde kaldıktan sonra bırakmışlardı. Kendilerini matematik dersinden kovulan Einstein gibi hissettikleri için de yemin etmişlerdi. Şarkı ne olursa olsun valse devam edeceklerdi. Yine çok ayık olmadıkları bir gece şerefleri üzerine yemin etmişlerdi.
E tabii, saçmalamak insanın vücuduna belli bir esneklik kazandırıyordu. Şimdi, pistin ortasında yaptıkları kıvrak' hareketlerin absürtlüğüne de tüm çevreleri alışkındı. O yüzden barın diğer ucunda, masada oturmuş bir çift gözün ilgili bakışlarının altında tüm hünerini sergilemeye çalışıyor, bir yandan da yaptığını sandığı olağanüstü figürlerle gurur duyuyordu. Ne de olsa kendi tarzlarında mükemmel bir dengeleri vardı! Ahenk ne güzel şeydi be...
"Başım dönüyor."
"Güzelliğimden." Tabii ya' bakışını kısa kesip yine mavilere döndü. Başını sallayarak karşısında konuşanı dinliyordu Ulaş ama ara ara hala gözleri üstüne düşüyordu. Kanındaki promil arttıkça daha da uzun tutuyordu gözlerini şeref yoksununun yüzünde.
"Nereye bakıyorsun?" arkadaşı baktığı tarafa doğru dönmeye kalktığında, yanaklarını tutup, kendine çevirdi.
"Dans ediyoruz?"
"Ovv. Şimdiden yeni birini gözüne kestirmiş bebeğim. Hangisi? Ben de bakacağım."
"Saçmalama." derken ağzını tam toparlayamıyordu. "Semra'lar gidiyor galiba ona baktım."
"Ne?"
"Semra'lar diyorum. Gidiyorlar."
Bir an gözleri kocaman açılan Zeynep, arkadaşının boynuna sarıldı. "Onun erkek arkadaşı var. Lütfen ondan hoşlandığını söyleme bana. Bak ağlarım."
Arkadaşının sırtını pat patlayıp, masaya sürükledi. "Ağlama Zeyno. Bir daha kimseyi sevmeyeceğim." Bu sırada Anıl'la, Burçin de ayaklanmış, toparlanıyorlardı.
"Öyle deme bebeğim ama." İkili ağlamaklı ifadeleri ile çocuk gibi tepişip birbirine sarılırken araya Anıl girdi.
"Zevzekliğe sonra devam edersiniz, çıkıyoruz. Yarın iş var, yine leş gibi içtik."
Zeynep, kolunu Emre'nin omzuna attı. "Beni eve taşısınlar söyle." diye parmağını Anıl'ın burnuna doğru uzattı.
Anıl, Zeynep'i yanına çekip, çantasını omzuna taktı. "Yarın beni arayıp ağlama. Hadi eyvallah gencolar." deyip çıkışa doğru yöneldi. Arkalarından giden Burçin de selam çakıp, yamuk yumuk adımlarla ikiliyi takip ediyordu.
En çetrefilli kısma gelmişti konu. Zar zor montunu giyindi. Bir türlü çekemediği fermuarıyla cebelleşirken kolları yorulmuştu. Gecenin ilk notunu aldı. Fermuardan nefret ediyordu. En az araba kullanmak kadar. "Puff." kollarını sallayıp, şimdi bomboş olan masaya döndü. Nasıl ya? Gitmiş miydi? Piç kurusu! Hayal kırıklığı ile dudakları aşağı sarktı. Beklediğinden değil. Ama insan bir haber verirdi. Şerefsiz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesinlikle, belki
RomanceBir adet hafif saftirik Emre ve havalı 'kazanova' Ulaş'ın romantik komedi tadında hikayesi...