23

1.4K 136 25
                                    




Ayak üstü bir şeyler tıkınmışlardı filmden sonra. Sessiz bir araba yolcuğu sonunda yaşadığı evin önüne gelip, durgun bir şekilde vedalaşmışlar, Emre apartmandan içeri girene kadar da arabasını hareket ettirmemişti Ulaş.

Zorlayarak da olsa adımlarını asansöre değil merdivenlere yöneltmiş, ağır ağır çıkmıştı basamakları. Tüm olanlar tekrar tekrar kafasında dönüp duruyordu. Aslında her şey gayet iyi başlamıştı. Şu anlattığı hikayeye kadar. Hayır aslında çok daha öncesi. Eda ile karşılaşmaları bok etmişti her şeyi.

Kilidi açıp içeri girdi. Montunu çıkarıp, yere bıraktı. Salon girişindeki tozluğa ayağını çarptığında bıyık altından bir küfür savurdu. Canı yana yana, pencere kenarına yürüyüp, el yordamıyla perdeleri araladı. Heyecanlı gözlerle sokağın iki sonuna bakınırken ne bekliyordu ki? Hala aşağıda olmasını mı? Elbette sokak boştu.

Yine de hayal kırıklığının gelip midesinin üstüne oturmasına engel olamıyordu. Çocuk gibi herkese küsesi vardı. İnsan kendiyle baş edemeyince kolayı başkasına parlamakta buluyordu. Delilikti ama bu. Ne demişti Murakami? Bir insanı sevmek, sağlık sigortası kapsamına girmeyen bir akıl hastalığına yakalanmak gibidir.' yanılmamıştı usta yazar. Son haftalarda biraz tırlattığını inkar edecek gücü kalmamıştı.

Alnını soğuk cama yasladı. Keşke her şeyi deliliğe vurup kurtulmak gibi bir imkanı olsaydı. Aşık olmuş olamazdı değil mi? Hele onun gibi birine? Hayır. Olamazdı. Soğukluk camdan sızıp, vücuduna işlerken, derin derin nefesler alıp bıraktı. En kötü ihtimal hoşlanıyordu. Ve birinden ilk defa hoşlanmıyordu sonuçta. Evet bir erkekten ilk defa hoşlanıyordu ama dünyanın sonu gelmeyecekti ya? O kadar sığ kafalı biri değildi Emre. En başta duygularını kabul etmesi gerekiyordu.

"Ulaş'tan hoşlanıyorum." Kelimeleri ağzının içinde tarttı. Kalbine titreşimler akın ediyordu. Büyükçe bir nefes daha alıp uzaklaştı cam kenarından. Işığı açıp, koltuğun kenarındaki terliklerini ayağına geçirdi. "Hoşlanıyorum. Evet. Çok normal."

Avuçları bile heyecanla kasılırken soğuk kanlıymış gibi yapabilmesi imkansızdı. Peki ya Ulaş? O ne düşünüyordu? Platonik olamazdı duyguları. Ama Ulaş ilişki yaşayacak biri değildi ki. Güvenilmezdi en başta. Emre hayatı boyunca öyle tiplerden hep uzak durmuştu halbuki.

Düşünceler arasında kendine geldiğinde banyo aynasının önünde dikiliyordu. Büyütecek bir şey yoktu. Sonuçta sevgili olacak değillerdi. Zaten Emre de öyle bir şey istemiyordu.

Hadi ama. Kendini mi kandırıyordu? Tek gecelik bir yatak macerası mı istiyordu? Hayatı boyunca hep kadınları sevmiş, onlara prensesler gibi davranmış bir centilmendi Emre. Tamam Ulaş bir kadın değildi. Sesli bir şekilde güldü. Kulaklarını tırmaladı kendi sesi. Ah be kesin deliyordu demek ki. Yoksa şu an aynanın karşısında dikilip, attığı kahkahayı başka nasıl açıklayabilirdi ki?

Ellerini yanaklarına bastırıp yansımasına yaklaştı. Kahveleri biraz kızarmıştı. "Her şey normal gibi de," dedi kendi kendine. "Pek deli gibi görünmüyorum."

Yüzünün iki yanını inceledi. Peki ya şu kalbindeki baskı? Hepsi Eda yüzündendi. Asılan suratıyla banyodan çıkıp odasına girdi.

Üstündekileri dalgın dalgın çıkarıp katlı halde olan pijamalarını giyindi. Eda ile karşılaşmasalar kıskançlıkla öyle saçmalamayacaktı. Sonra da Ulaş o cümleyi kurup aklını karıştırmayacaktı, şimdi eğer Emre bir deniz kestanesiyse ki, Ulaş net bir şekilde öyle olduğunu söylemişti, o zaman onun da kalbi ağrıyordu demek ki? Peki nasıl olacaktı? Gay miydi? Yok olamaz. Biseksüel gibi bir şey olabilirdi. Bir yandan bir süreç de olabilirdi. Yönelim akışkan bir şeydi. Bir dergide denk gelmişti. Of her şey çok karışıktı ama. Ulaş'ın gülümseyen gözleri aklına gelince şu fena duygular az hafifliyordu neyse ki. Aksi halde toptan delirecekti. Hastalık da tedavisi de Ulaş'tı bir nevi. Ne saçma ama. Şansına gidip en çapkın herife mi tutul-

Kesinlikle, belkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin