O da olsa o da aramazdı. Öyle söylüyordu kendi kendine. Bok vardı da açmamıştı telefonları. Bok vardı. Aramayacaktı tabii. Kaç kere aramıştı. Aslında çok mesaj atmamıştı. 'Telefonu aç' emir kipli mesajını da mesajdan sayacak hali yoktu ya. Ama dinlese iyi mi olurdu acaba? Belki? Elindeki telefonun boş ekranına bakıp bakıp iç geçiriyordu. Bitmiş miydi şimdi? Böyle mi sonlanacaktı?Telefon ekranında beliren Erman'ın ismi ile hiç bekleme yapmadan cevapladı aramayı.
'Naber? İyi misin?'
'İyiyim. Sen?'
'Konuştunuz mu?'
'Yok. Aramadı. Aramaz ki zaten. Beklemiyorum.'
'Bunu dediğime inanamıyorum ama istersen sen ara.'
Dudağını dişleyerek 'Olmaz.' dedi sonra da yine iç geçirdi.
'Emre. Evde oturup kafayı yiyeceğine ara gitsin. Bir dinle bakalım. İkimiz de çok agresif davrandık. Ha bana sorarsan puanım düşük. Ama senin ilişkin. Tamam mı?'
'Olmaz. Aramayacağım. Bitti. Bitti galiba di mi? Sence de bitti mi?'
Telefonun diğer tarafında kısa bir sessizlik oldu. 'Çok mu seviyorsun sen bu çocuğu?'
'Bilmiyorum. Önemli de değil.' dedi kendini kandırmaya çalışıyordu daha çok. 'Napıyorsun şimdi?'
'Uyuyacaktım. Zeyno az önce gitti. Siz buluştunuz mu?'
'Beraberiz. Çocuklar da burada. Bir şeyler içeceğiz.'
'Tamam selam söyle. Sonra konuşuruz tamam mı? Uykum geldi.'
'Emre. Kendini çok üzme. Düzelir her şey.'
'Bence düzelmeyecek ama olsun.'
Vedalaşıp kapattılar telefonu. Sonra yine ekrana bakmaya devam etti. Bir kere arasa yeterdi. Bir kere çaldırsa bile olurdu. Hemen geri arayacaktı. Ama aramazdı Ulaş. Çünkü belki de kafasında bitirmişti çoktan. Duvarlar bile dar gelmeye başlamıştı odasına geçerken. Bir el ruhunu sıkıyordu sanki. Boş midesi guruldayıp duruyordu. Ama bir lokma dahi geçmiyordu boğazından. Kendini hemen klozette buluyordu. Aşk ne biçim bir şeymiş ki, ilk defa olan bu tanışıklığı hiç hoşuna gitmemişti. Bilseydi sevmezdi, bilseydi gitmezdi o barın önündeki buluşmaya. Bilseydi rüzgarına kapılıp tüm hislerini ifşa etmezdi, biraz öngörülü olabilseydi külliyen daha temkinli daha akıllı davranırdı. Becerebileceğinden değil de işte, hayal etmek bedavaydı sonuçta.
Telefonu çaldığı noktada yine Erman'ın aradığını düşünerek hiç bakmadan cevapladı bu sefer. 'İyiyim dedim ya. Yatıyorum şimdi.' yatağın ucuna oturup, kendini geri bıraktı. Çıplak sırtı serin çarşaflarla buluşur buluşmaz bir titreme geçti içinden. 'Alo?'
Karşı taraftaki sessizlikle telefonu kulağından uzaklaştırıp ekrana baktı. Beyaz puntolarla yazılı olan Ulaş'ın ismine. Siyah arka fonun önünde parlıyordu. Kalbi gümbür gümbür atarken hızla dikleşip, soluksuz bir şekilde fısıldadı ismini. 'Ulaş?' dedi yalvarır gibi. Aramıştı işte. Aramıştı sonunda.
'Nasılsın?'
'İyiyim.' dedi küçülen sesiyle. Değilim diyemedi. Özledim diyemedi. Aradığına inanamıyorum, gerçek mi diye soramadı bir türlü. Yalnızca iyiyim diyebildi. Öylesine sorulan ezber bir soruya verilen otomatik bir cevaptı onunkisi. 'Sen nasılsın?'
Yine bir sessizlik. 'Napıyorsun?'
Ne yapıyordu? Onu düşünüp duruyordu. Yemek yiyemiyordu. İşe ruh gibi gidip geliyordu. Her dakika aramasını bekliyordu. Özlüyordu. Deli gibi özlüyordu hem de. 'Hiçbir şey.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesinlikle, belki
RomansaBir adet hafif saftirik Emre ve havalı 'kazanova' Ulaş'ın romantik komedi tadında hikayesi...