Şekerli limonata.Yazın en sıcakları... Tanıdık kokular, mesela vişne ağaçlarıyla çevrili bir mahalledeki koşturmaca, tozlu yollar, araba kornaları ve sonunda mutlak suretle evi istila etmiş o limon kokusu.
Buzlu ve taneli. İnsanın dilinin üstünde mayhoş, pürüzlü bir tat bırakıyordu. Çocukluk zamanları gibi. İnsanın yüzünü ekşittiği her anı sonradan tatlı geliyordu.
Işık vuran tezgahın üstünde dilimlenmiş limonlar. Cam bir sürahi, ağzına kadar dolu. İleride bir sepetin içinde tepeleme meyveler. Dayısının yaptığı limonatanın üstüne yoktu. Eski okul zamanları. Altıncı sınıf yeni bitmişti. Zorlu sınavları geride bırakmanın verdiği özgürlükle günlerin tadını çıkarıyorlardı.
Temmuz ayıydı. Mevsim normallerinin üstünde bir sıcak. Arkadaşlarıyla terden sırılsıklam eve koşturup, kana kana içtikleri limonatanın tadı ve mutfak taburesinde oturan utangaç Ulaş'ın alnına düşen kaküllerinin altından kapalı ağız gülümseyen yüzü.
🍋
Zorlukla yutkunurken, tek gözü aralandı. Kış güneşi yarım yamalak kendini bulutların arkasından göstermeye çalışıyordu.
Yüz üstü yatıyordu. Her zaman biraz tuhaf ve dağınık uyurdu. Fütursuzca içtiği geceler dahil. Ellerini yastığın altına dolayıp, diğer yanağını çevirdi. "Limonata." diye sayıkladı. Zihni parça parça gerçeğe adımlarken, hoşnutsuz bir ağrı peydahlanıyordu ense kökünde.
Lakin en büyük problemi başkaydı. Hatırlıyordu.
Eksiksiz. Her bir detayı. Mesela sendeleyip, onun kollarının arasında soluğu almasını, saçlarına dokunup zırvalamasını ki zirvesi hala bunlar değildi, uzanıp, 'öpücem.' demesi takdire şayan bir salaklıktı. Utançla alev almış yüzünü iyice yastığa bastırıp ölmeyi diledi. Mümkünse acısız bir yöntemle.
Hani insanların çok içki sonralarında beyinlerinde resetlenme olurdu? Hani insanlar aşırı sarhoşluğun ertesi günü hafızalarında boşlukla uyanırdı? Yahu yıllar geçse de o günü hala hatırlamıyorum cümleleri de mi yalandı? Bir tane bile boşluk yoktu. Her şeyi eksiksiz hatırlıyordu Emre.
Bağdaş kurup, yastığı kucağına aldı ve sarıldı. "Bittim ben."
Acaba tanıdık bir doktordan rapor alabilir miydi? Kişilik bölünmesinin arkasına sığınıp, hepsini diğer Emre'nin üstüne atabilir miydi?
Kalın saçlarını yolar gibi çekiştirdi. Yetmez gibi bir de öğleden önce denetimleri vardı. Lanetli bir gün. İşini sevmediğinden değil ama çoğu zaman biraz sıkıcı olduğu da doğruydu, hele akşamdan kalma günlerinde bir tık fazla daralıyordu. Olmadı sonra da tek yön bir uçak bileti alıp, bilinmez uzaklara uçacaktı.
-
"Kimseye bakmadan kahveni alıp çıkacaksın. Yapabilirsin."
"Efendim? Bana bir şey mi dediniz?"
Önünde duran adama gülümsemeye çalışıp, özür diledi. "Kendi kendime konuşuyordum. Siz önden buyurun beyefendi." Önünü kapattığı kapıdan çekilip, adamın içeri girmesini izledi. Abartıyordu yine. Her gün kafeye gelecek hali yoktu ya. Ama ya içerideyse? Hızlı bir vazgeçişle arkasına döndüğünde ise birine tosladı.
"Ah. Pardon. Benim hatam."
Kafasını kaldırıp, mavilerle göz göze geldiği anda dertli bir inleyiş döküldü dudaklarının arasından. "Rüya mı görüyorum?" çünkü gerçek olamazdı. Böylesine bir şansızlık filmlere bile fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesinlikle, belki
RomanceBir adet hafif saftirik Emre ve havalı 'kazanova' Ulaş'ın romantik komedi tadında hikayesi...