Tüm hafta boyunca bir kaç kere Erman'ı aramış, Ulaş'ın tüm aramalarını cevapsız bırakmış, işle ev arasında mekik dokumuştu. Bunalımda olduğunu kabul etmek istemiyordu ama erken saatte yatağa girip çok uzun saatler boyunca uyuyor, sabah aynı rutinle güne başlıyordu."Müdahale etmem gerekiyordu."
"Lütfen çıkar mısın? Uyumak istiyorum Zeyno."
Üstündeki yorganı bir çırpıda çekip yere bırakan Zeynep, kollarını beline dayamış, ateş saçan bakışları Emre'nin kızarık gözleriyle birleştiği anda yumuşamıştı.
"Misafirin var."
"İstemiyorum. Söyle Anıl'a seni de alsın ve gidin. Lütfen."
"Anıl olduğunu kim söyledi?"
Biraz ilgisini çekmiş olacaktı ki, yüzün ovuşturarak baktı arkadaşının suratına.
"Erman içerde."
"Ne?"
"Duydun."
"Yemin et?"
"Of saçmaladığın yeter. Hadi kalk. Konuşun. "
Heyecanla yataktan fırlayıp, salona koştuğunda gerçekten oradaydı. Gerçekten orada oturmuş, onu bekliyordu. "Erman?" dedi karma karışık hislerle. "Gelmişsin?" hala bir tarafı gördüklerine inanamıyor olacak ki sözlü teyit bekliyordu.
"Geldim."
"Özür dilerim. Ben gerçekten,"
"Of. Emre hadi gel şöyle otur. Özür dilenecek bir şey yok. Konuşalım."
"İnan bilmiyordum."
"Tabii ki bilmiyordun. Çok ani bir tepki verdim. Sana öyle hissettirmek istememiştim ama o anda pek sağlıklı düşünebildiğimi söyleyemem."
"Hayır hayır!!" ellerin sallayarak arkadaşının tam yanına oturdu. "Kim olsa öyle düşünürdü. Gerçekten diyorum. Ben sana hiç kızmadım. Yeter ki bana küsme." Erman'ın dudakları yarım yamalak bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Küsmeyeceğimize söz vermiştik değil mi?"
"Hatırlıyorsun?"
"Herhalde hatırlıyorum."
Arkadaşının boynuna atlayıp sarıldı. Sımsıkı sarıldı hem de. "Benimle bir daha konuşmayacağını sandım." sırtının sıvazlanmasıyla gözleri yine dolmaya başlamıştı. "Benim en yakın arkadaşımsın."
"Öhem." ayrıldıklarında, Zeynep kapıya yaslanmış ikisini izliyordu. "Ayıp olmuyor mu?" dedi içeri girmeden. "Ben yiyecek bir şeyler almaya çıkıyorum. Açlık grevine mi girdin minik kuşum? Dolap bomboş."
Günlerdir doğru düzgün bir şey yiyemediğini hatırlamış olacak ki karnı guruldadı. Aynı anda çıkışarak "Tokum ben." demesi de böylece gümbürtüye gitmiş oldu. Zeyno elini savurarak çıktı kapıdan. Dış kapının kapanma sesini duymasıyla gözlerini tekrar çok özlediği arkadaşına çevirdi.
"Erman. Ben, ben nereden başlayacağımı bilmiyorum." konuşmasını kesen arkadaşı arkasına yaslandı.
"Emre izin verirsen ilk önce ben bir şeyler söyleyeceğim?"
Tereddütle başını salladı. Tam bir çocuk gibi görünüyordu şimdi. Masum masum dudaklarını bükerek ağlamamaya çalışıyordu. Ulaş. Evet Ulaş. Nasıl olabilirdi? Onca insan arasından gidip de en yakın arkadaşının sevgilisiyle,
"Çok detaya gerek yok. Yalnızca bilmen için. Hani kimseye haber vermeden gelişimle ilgili... Günü birlik sürpriz yapmak için gelmiştim. Aslında bir tuhaflık olduğunu bir süredir hissediyordum. İlişkimiz çok da iyi değildi." dedi sahte bir alaycılıkla Erman. "Haber vermeden gidersem belki düzelir diye düşünmüştüm belki. Şimdi düşününce nasıl aptal göründüğümü," başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. "Eve girdiğimde... Emre seni üzmek istemiyorum ama olduğu gibi söylemem gerekiyor." şimdi doğrudan karşıya bakıyordu. "İkisi de koltuktaydı. Öpüşüyorlardı. Veya her ne haltsa işte. Onları yakaladığım o anı defalarca tekrar tekrar düşündüm. En komiği de ne biliyor musun? Beni ilk fark eden Ayşem oldu. Panik yapmasını bekledim." yine güldü tam burada. "Sanki suçlu benmişim gibi baktı yüzüme. Veya oraya gideceğimi biliyormuş gibi. Biliyorum delice geliyor ama. Bilmiyorum... Sonra yanındaki çocuğun rahat tavırları. Öyle bir şok içindeydim ki, hiçbir şey söyleyemedim. Alaycı bir şekilde dramanıza beni karıştırmayın deyip çıkıp gitti."
Lanet olsun ki Emre yüzündeki en ufak mimiğe kadar gözünde canlandırabiliyordu. Ulaş'ın o uyuz, dalgacı ifadesi, küçümseyici bakışları, dik duruşu, kısılarak parlayan mavi gözlerine kadar en ince ayrıntıyı net olarak biliyordu. Başkalarıyla konuşurken, uzaktan onu izlerken gördüğü, bilmeden beynine kazıdığı her ifade şimdi bir yer buluyordu. Belki de kendini mi kandırmıştı? Her şeyin yalan olması bu kadar kolay olabilir miydi? Tabii ki olabilirdi. Ne kadar zamandır tanıyordu ki onu? Sonuçta çocukluğunda kalma üç beş anıyla hüküm verebileceği bir şey değildi bu. Onun hakkında daha önce duyduğu onca söylentiye ne olmuştu da kulak çevirmeye karar vermişti, nasıl bu kadar saf olabilmişti? O uygulamada yazışmalarını tekrar tekrar çevirmişti günlerce aklında. Onu da diğerleri gibi yalnızca yatağa atmak istememiş miydi? Öyleydi. Evet öyleydi. Şimdi duygusallaşmanın zamanı değildi. Evet ona hikayeler anlatan, elini sıkı sıkı tutan, yanında olacağını söyleyen, korktuğunda ona sarılan kişi, şefkatle ona dokunan kişi de aynı insandı... lakin aldatan, kızlara değersizlermiş gibi davrandığını duyduğu, şahit olduğu? kişi de Ulaş'tı. Öyleydi. Öyleydi evet. Kendine ne kadar tekrar ederse canı daha az acıyacaktı. Her zaman yaptığı gibi. Biten tüm ilişkilerinin arkasından benzer şeyler yaşamamış mıydı? Derinlere inmeden suçluyu bulmadan, anlam veremeden kapatmak kolaydı. Ulaş'a kadar. Hayatına girdiği anda anlam kazanmıştı her şey. Birini ilk defa... Hayır şimdi sırası değildi.
"Öpüşüyorlardı." zayıf sesi titriyordu.
"Galiba. Ama ne önemi var ki? Zaten kim olduğunu bilmiyordum. Önemli de değildi. Tanımadığım o çocuğa o yüzden hiç kızmadım. Çünkü başkasını bağlayan bir konu yoktu. Sorumluluk yalnızca Ayşem'deydi. Ta ki onu geçen hafta görene kadar. Aklıma asla gelmezdi Emre. Anlıyorsun değil mi? Senin beni tanıştıracağın kişinin o çıkması... Böyle olsun istemezdim. Üzgünüm."
Parmaklarını birbirine dolayıp burnunu çekti. "Ben de üzgünüm." diyebildi kısık bir sesle. Halbuki hissettiği şey çok daha fenaydı. Hayal kırıklığı, yalnızlık, bir daha başkasına nasıl güvenecekti peki?
"Aslında onu çok iyi tanımıyordum. Yine de. Yani. Sence biliyor muydu? Sevgilisi olduğunu? Veya seni tanıyor muydu? Tanımıyordur." günlerdir aklında çevirdiği sorular dökülüvermişti ağzından.
Erman uzanıp omzunu sıktı. "Bilmiyorum Emre. Ulaş'ı tanımıyorum. Benim için önemli de değil. Ama sen önemlisin. Senin üzülmeni istemiyorum. Ayşem'le aralarında ne oldu nasıl oldu hiç sorgulamadım. Zaten gerek de yok. Önyargılı görünmek istemem. Beni tanıyorsun Emre. Bana iyi biri gibi gelmedi. Bilemiyorum arkadaşım."
"Aptal gibi hissediyorum."
"Hayır aptal değilsin ama çok iyi niyetlisin."
Elleriyle yüzünü kapattı. "Eğer bilerek yaptıysa... Onu, onu... Ne yapabilirim ki?" dedi hıçkırıkla karışan bir sesle. "Sence bilerek mi yaptı?"
"Buna cevap verecek kişi ben değilim."
"Yüzünü görmek istemiyorum." kendi yalanına inanmadığı bakışlarından okunuyordu. Olayın sıcaklığı ile hissettiği o yoğun öfke şimdi, dostuyla konuşunca az biraz dağılmış, ancak yerini ince can yakıcı başka bir korku kaplamaya başlamıştı. Asla itiraf edemeyeceği bir endişe.
"Hemen karar vermek zorunda değilsin."
Onun sözleri, o şerefsizin kendi panik atağına karşı kullandığı kelimelerin aynısı arkadaşının ağzından çıktığında kalbi sızladı.
"Evet ama," dedi zar zor. Evet ama ilk dört gün sonrasında aramalar kesilmişti. Telefonu durmadan kontrol ettiğinden değil tabii ki. Belki de zaten sıkılıp ondan çoktan vazgeçmişti. Boğazına tırmanan hıçkırıkla iki kol ona sıkıca sarılıp, gövdesine yasladı. Göz yaşları arkadaşının tişörtünü ıslatırken tek yapabildiği kesik kesik nefes almaktı.
*
🥺🌧️🌧️🌧️
Öperimmmm 🍁🍂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesinlikle, belki
RomanceBir adet hafif saftirik Emre ve havalı 'kazanova' Ulaş'ın romantik komedi tadında hikayesi...