🎋𝐵𝑜̈𝑙𝑢̈𝑚 𝑉𝐼𝐼𝐼 𝑆𝑒𝑐̧𝑖𝑙𝑚𝑖𝑠̧𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑠𝑎𝑣𝑎𝑠̧ı

49 5 1
                                    

"Eğilin!"
Heniya kızların önüne atlayarak onları yere serdi. Oklar ard-arda sütunlara vurulmuştu. Dizisi bilinmeyen bu okların uçları keskindi. Bi vuruşta adamı ağır yaralayan özel hanedanlık okları neyseki kızlara bir zarar vermemişti.
"Kahretsin!...."
"Ama nasıl?...."
Heniya ve kızlar sert zeminden başlarını kaldırdılar.
"Neler oldu böyle?! O sesler neydi?!"
"Üzerimize bir şeyin nişanlandığını hissettim!"-Heniya ayağa kalkarak etrafına baktı. Gördükleri onu ve kızları şoka salmasına yetmişti. Sayısı bilinmeyen bu oklar her tarafa vurulmuştu.
"Aman Tanrım!"-Hayran kız korkuyla elini ağzına götürdü. Bir-birilerine sırt-sırta vermiş kızlar silahlarına kurşandılar.
"Dikkatli olun!"-Kibo bağırdı-"Bunlar bir tuzak!"
"Heniya sen bunu nasıl tahmin ede bildin?!"
"İnan bana Jet kendimde bilmiyorum! Sadece zihnimde bir yankılanma oluştu. Eğilmemiz hakkında."
"Sende inandın..."
"İnanmasaydım şu an ölü olurduk."
"Kimsin sen?! June ve İmparatora ne yaptın?!"
Kibo'nun şiddetli bağırışından sonra bir el çalma sesi duyuldu. Kızlar o yöne doğru baktıklarında Deng Rao'nun sinsi yüzüyle karşılaştılar. Sinsi-sinsi gülerek el çalıyordu. İki sütunun tam ortasında durdu. Ellerini arkasına atarak:
"Sarayımıza hoş geldiniz kahramanlar. Duyduğuma göre Lejyon ve Müjdeciliyi kurtarmışsınız. Gerçekten bravo!"
Kibo ona öfkeyle bakıyordu. Dişlerini gıcırdaması kısık bile olsa duyuluyordu. Bunu farkeden Deng Rao bir elini yana kaldırdı.
"Ne oldu? Beni gördüğünüze sevinmedinizmi? Oysa ben sizi gördüğüme çok sevindim."-öne eğildi.
"Seni geberteceğim!!!"-Kibo üzerine saldırmak istedi fakat kızlar onu tuttular. Kibo onlardan kurtulmaya çalışarak:
"Bırakın beni!! O ahmağa gününü göstermem gerek!!!"
"Kibo dur! Bu bir başka tuzak ola bilir! Deng Rao seni bu tuzağa çekmek istiyor!!"
Kızlar orada Kibo'ya müdahile ederken, Deng Rao sinsi sinsi gülmeye devam ediyordu. Elini şıklattı. O an saklanan askerlerin hepsi ortaya çıktı. Sayı bilinmeyen bu askerler, etrafı tümünlükle sarmıştı. Ellerinde kılıç, ok ve yay, mızrak tutan askerler silahlarını kızlara doğru yönelti. Bir-birilerinin sırtına yaslandılar.
"Şimdi ne olacak?!"
"Olması gereken şey Hayran kız! Savaşacağız!"
"Ama sizin silahlarınız var! Benim ve Heniyanın silahı yok!"
"Savaşmamız için illa silah gerektirmez Hayran kız!"
"T-tamam."-Hayran kız hızla ellerini yumruk yaparak önüne doğru baktı.
"Hahaha! Bunu çıkış yolu gibimi görüyorsunuz! Güldürmeyin beni! Hiç biriniz buradan sağ çıkamayacak! Bundan adım gibi eminim!"
"Adını hiç deneme gönderdinmi ki bilesin Deng Rao!"-Heniya yüzünde sinirli bir ifadeyle güldü. Deng Rao gözlerini ona dikti.
"Demek 'Totem Ejderhası' sensin! Senin hakkında çok söylenti duydum! Ama boşuna heveslenme! Ne sen, ne de arkadaşların! Biriniz bile bu sabaştan sonra yaşamayacak!"
"Kimin yaşayıp-yaşamadığını öğrenmek için yaklaşmaya ne dersin Deng Rao!"
"Ah Kibo! Büyük bir zevkle gelirdim."-Kollarını yana açtı-"Ama savaştan önce size çok güzel bir süprizim var. Umarım tahminlerim beni yanıtmaz."
"Son nefes alışın içinmi?!"
"Hahaha! Baya komiksin Jet! Hadi, Elçi sıra sende!"
Kızlar öfkeyle Deng Rao'ya bakarken sütunun arkasından kuvvetli bir ses duyuldu. Birden June kafası üzerine yere sertçe düştü. Kızarmış gözleriyle kızlara baktı.
"June!!!"
"Prenses!!!"
Kızlar öne çıkmak istediklerinde askerler mızraklarını onlara doğru uzattı.
"Ahmaklar! Prensesiniz, düşman elinde ve siz o düşmanlarımı koruyorsunuz?! Bedenlini size ödetdireceğim!!"
"Jet onlar kendilerinde değiller baksanıza! Askerlerin hepsinin zihinleri neredeyse, işgal durumda! Bunu yalnızca gölge lideri yapa bilir!."
"Dikkatin baya güçlüymüş Heniya!"-Elçi sütunun arkasından çıktı.
June dolmuş ve kızaran gözleriyle onlara bakarken Kibo ona elini uzattı.
"Seni kurtaracağız, bedeli ne olursa olsun."
"Bedel mi! Hah! O zaman alın size bedel! Askerler!"
Deng Rao'nun emriyle askerler kızların üzerine saldırdı. Kızlar hızla savaşa karşılık verdiler. Heniya üzerine gelen bir askeri uçan tekmeyle etkisizleştirdi. Adam yere yığıldığında önden bir başka asker silahını ona doğru savurdu. Beli üzerine eğilerek askere kafa darbesi savurdu. Sonra ayağını onun ayağına hızla kaydırarak askeri yere serdi. Arkasından geleneyse dirsek darbesi vurdu ve onu sütuna doğru itti. Sütun çatlak-çatlak olmuştu. Kibo katanasını 4 askerin üzerinde savurdu. Hızla darbelerden kaçıyor, askerlerin ayaklarını yerden kesiyordu. Mızrakla saldıran askere Hayran kız müdahile etti. Askerin karnına güçlü bir tekme vurdu. Asker karnını tuta kaldı. Sonraysa Kibo bir hareketle boynunu kesti.
Jet iki kılıcıyla havada resmen askerlere kan içtiriyordu. Askerlerin kafasına darbeler indiriyor, havada ayağıyla boyunlarına tekme atıyordu. Ne kadar kendilerini koruçaya çalışsalarda, askerler çoğalıyordu.
"Buna bir çözüm yolu bulmalıyız! Aksi takdirde buradan çıkamayacağız!!!"
"Kendinizi korumaya odaklanın! Askerlerin her yenisi güçleniyor!!!"
Kızlar savaşırken, Deng Rao ve Elçi onları uzaktan izliyordu. Elçi kızları dikkatle izleyerek:
"Bence kendimize o kadarda rahatlık vermeyelim Deng. Baksana, yakında askerleri hepsini defetecekler."
"Merak etme."-Deng Rao sinsice sırıtarak-"Daha planımızın ikinci aşamasına gelmediler. Belki bundan kaça bilirler, ama gölge liderinin gazabından kaçamazlar."
"Sen öyle diyorsan..."
"Ama yine de haklısın. Galibiyitemizi elden vermeyelim. Askerler!"
Bir anda askerler daha da çoğalmaya başladı. Neredeyse bu sıklıkta bırak dövüşmeyi, hareket etmek bile imkansızdı. Kızlar bu sıklıkta bir-birilerini göremez olmuşlardı.
Zavallı June'nun yapacağı bir şey yoktu. Bedeni ayağa kalkacak bile güçte değildi. Ağzı bağlı olmasına rağmen içindeki çığlıkları kulak patlatan çığlıklardı.
Kibo ve Hayran kız duvara sıkışmışlardı. Askerler onların üzerine atlayıp saldırdığı anda Kibo katanasını kullanıyor, ireliye gelmeye çalışıyordu. Ama askerleri def etseler bile yerilerine başkaları dahil oluyordu.
"Burdan çıkmamız imkansızlaştı!..."
"Asla! June kurtarmadan bir yere gitmeyeceğim!"
"O zaman yaralanmaktan kaçmalıyız Kibo! Aksi taktirde bizde gideceğiz!"
-O zaman..."-önüne gelen bir askere katanasına geçirirken-"Bunların icabına hızlı bakmalıyız! Jet! Heniya! Beni duyuyormusunuz!!!"
Kapı tarafa kısılmış olan Jet:
"Seni gayet iyi duyuyorum müjdeci!"-Askerin kafasına tekme atarak onu sersemleten Jet başka bir askere göğüsünden tekme attı-"Bu lanet olası lidere haddini bildireceğim! Heniya!"
Heniya Jet'in biraz uzağında sütuna kısdırılmış halde çıplak elle askerlere karşı savaşıyordu. Ne kadar ireliye gitmek istesede olmuyordu. Eğilerek askere çenesinden ayak darbesi vurdu. Kalktığında bir asker mızrağın elle tutulan tahta yerini Heniyanın kafasına sertçe vurdu. Heniya sütuna çarparak yere yığıldı. Askerlerden biri bayıldığını zannederek ona kılıça batırmak için vurdu. O an Heniya hızla gözlerini açarak bir refleksle kılıç darbesinden kaçtı. Kılıçlı askerin sağ kolundan tutarak hızla geriye atıldı. Kaburganın kırılma sesi duyulduğunda asker acıyla bağırdı. Heniya arkasına döndüğünde, bir sıra asker ona mızrak tutarak sütuna doğru itti. Heniya gözleri büyülmüş halde ne yapacağını düşündü. Gözleriyle askerlere bakarken sinsi bir şekilde gülümsedi. Hızla bir adım ileri gelerek arka sütuna doğru zıpladı ve bir askerin havadan üzerine tekme attı. Bayılan askerin mızrağını alarak askerlerin üzerine savurdu. Birden sarayı ürperten bir bağırma sesi duydu.
"Kibo!!!"
O an dakikalarca sessizlik çöktü sanki. Hayran kız hemen Kibo'nu tuttu. Askerlerden biri savaştığı sırada ona kılıç darbesi vurmuştu. Hemde yaralı yerinden, gölgelerin June vasitasıyla vurduğu yerinden.
"Kibo! Kibo, iyimisin?! Yara çok derin değilmi?! Lütfen gözlerini aç!!!"
"Kibo!!"
"Kibo!!"
Kibo yerinden tir-titrerken gözleri eline bulaşmış kana sataştı. Kendi kanını gördüğünde titreyeceği aklının ucundan bile geçmiyordu. Hayran kız onu duvara yatırdı. Askerler mızraklarını onlara taraf tutmuştu.
Deng Rao güçlü bir kahkaha patlatarak:
"Hahahaha!! Ne oldu?! Arkadaşınızın biri yaralandı!! Geriye ne kaldı?! Hiç bir şey! Kendinizi eğer onun yerine koymak istemiyorsanız, silahınızı koyun ve ellerinizi kaldırın!"
"Asla! Sana itaat etmektense ölürüm daha iyi!!"
"Zaten ellerimde öleceksin! İntikamımı başkalarına vereceğimimi sanıyorsun?! Şimdi herkes silahını koysun ve ellerini kaldırsın! Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim!"
Askerler silahlarını daha da yakınlaştırdıklarında Hayran kız Kibo'nun önüne geldi. Mızraklara siper olmaya çalıştı. Jet kılıcını askerlere taraf tutmuş, bir hareket kolluyordu. Heniyaysa , elinde askerin mızrağı etrafı kontrol ediyordu.
"Hadi ama!"-Deng Rao kollarını yana açarak-"Savaşınız nasıl devam edecek şimdiden merak ediyorum. Yaralanan bir kız ve kendilerini korumaya çalışan takımın çaresizliği. Hayatımda böyle güzel manzara göremezdim."
Kibo Hayran kızın aracılığıyla ayağa kalkmaya çalıştı. Ama askerler artık ikisinide köşeye sıkıştırmıştı ve gidecek bir yol yoktu. Jet duvarın köşesine kadar geriye gitmişti.
Heniya arkasında sütuna dokunduğunu hissettiği anda elindeki mızrağı sert tuttu.
June zorlukla da olsa ağzındaki bantı yere sürterek çıkardı.
"Deng Rao! Seni mahvedeceğim! Onlardan uzak dur!....."
"Gerçektenmi prenses?"-Deng Rao yanına eğildi-"Prenses şu an zorlukla konuşuyorsunuz ve beni mahvedeceğinizi söylüyorsunuz. Ne kadar mantıktan uzak! Kibo yaralandığına ve takımda yorulduğuna göre artık galibiyyet bizimdir."-diyerek ayağa kalktı. Güçlü ve sert bir ses tonuyla:
"Takım! Ya silahlarınızı yere koyup teslim olursunuz ya da sonunuzla hemen karşılaşırsınız!"
Deng Rao haklıydı. Bir parmağını kıpırdatamayan ve sıcaklar içinde ölürken June nasıl arkadaşlarına yardım ede bilirdi?
Askerlerden biri Kibo'nun katanasını getirdi. Elçi katanayı alarak-"Deng Rao sence intikam alacağımız kızı kendi silahıyla öldürmeye ne dersin?"
"Neden olmasın derim Elçi. Çok harika olur."
"Prenses!"-Jet bağırdı-"Sizi en başından koruyamadığım için üzgünüm!..."
Sanki Jet, son sözleriymiş gibi söylerken, onun ardından silah sesi duyuldu. Lejyonerlerin tahta ve demirden yapılma 'tapanca'nın sesiydi. Jet ayağından vurulmuştu. Acı içinde sarayı ürperten bir bağırtı oldu. Hızla elini kanayan ayağına götürdü. Silahlarını elinden bırakmıştı. Dişlerini sıkarak ağrıyan ayağını eliyle bastırmaya çalışıyordu.
"Huh! Bana nişancı Elçi derler! Bakalım bundan nasıl sıyrıla bileceksiniz?!"
4 kızdan geriye 2'si kalmıştı. Onlarda bir şekilde dayanmalıydı. Ama nasıl?
Heniya askerleri geçip Jet'in yanına gelmek isterken bir asker kafasına sert bir darbe indirdi. Heniya aldığı darbeyle yere yığıldı. Kafasını sert bir şekilde yere vurmuştu. Elinde sert tuttuğu mızrak bir anda elinden boşaldı.
"Sadece benmi kaldım?!"-Hayran kız endişeyle etrafına bakarken,
"Merak etme Lejyoner, seni de yok sayarız. Elçi onun işini bitirmek istermisin?"
"Büyük bir zevkle!"
Yaralı takım artık savunmasız hale gelmişti. June öksüre-öksüre ağlamaya başladı. Kızların hepsi aldığı darbeden yere yığılmıştı.
Sessizce:
"Yalvarırım!.....Tanrım bir işaret gönder! Bu lanete karşı!......Bu zülme karşı!.....Kalkmak istiyorum! Savaşmak istiyorum! Ama bedenim!....Hareket edemez durumdayım! Sıcaklıktan ölmek üzereyim!.....Seçilmiş kişi...Eğer yalvarışlarımı duyuyorsan, lütfen bize yardım et! Bu kıyameti bitir! Bu felaketi bitir! Sana yalvarıyorum! Bu kargaşayı bitir! Hiç kimsenin daha ölmesine izin verme! Lütfen! Yardım et! Yalvarıyorum yardım et! Seçilmiş kişi!"
O an zaman sanki durdu. Ne askerler hareket ede biliyordu, ne de bir başkası. Sadece yükselen bir enerjinin sesi bir zihnin içinde duyulmaya başladı.
"Seçilmiş kişi! Seçilmiş kişi!"
Ses gelmiyordu. Enerjinin aurası donmuş insanların yanından geçerek bir kişinin etrafında toplandılar.
"Seçilmiş kişi! Seçilmiş kişi!"
Her enerji etrafa topalndıkça ses daha da çoğalıyordu. Sürekli 'seçilmiş kişi' diye çağıran bu enerji baygın kızı uyandırmaya çalışıyordu.
"Neler oluyor.....bu sesde nedir.....kafam..."
"Efsanevi lanetin son taşıyıcısı, gölgelerin seçilmiş kişisi Heniya! Uyan! Arkadaşlarının sana, seçilmiş kişiye ihtiyaçları var!"
Heniya gözlerini açamıyordu. Parmaklarını kıpırdatmasına rağmen bedenini oynatamıyordu. Gözlerini zorlasada açamıyordu.
"Zaman senin için durdu Seçilmiş kişi! Güvendesin!"
"B-burası neden bu kadar soğuk?...."-Heniya gözleri kapalı halde dudaklarını oynatarak. Enerji sanki bir koro sesi gibi yükseldi.
"Zihinler bazen soğuk olur endişe etme Seçilmiş kişi."
"Bana neden Seçilmiş kişi diyorsun?....Ben bu enerjiye hiç bir zaman sahip olmaya çalışmadım...."
"Sen gücü seçmedin Heniya. Güç seni seçti. Yıllarca nefret beslenen bu enerjiye bir tek sen empati kurdun. Kalbin diğer insanlar kadar egolu, kinli değil. İraden bir çok kişiden çok güçlü. Bu yüzden güçlü enerjiyi bedeninde saklamayı başardın. Gölgeler sana zarar veremezlerdi çünkü güvendikleri varisin bedeninde uyuyorlardı. Varisin güçlenmesi için uyuyorlardı. Sen bizim son Varisimizsin. Karanlık gölgelerin seçilmiş kişisin."
"Ama diğerleri..... Askerler kızlara...."
"Sadece bedenin şokta olduğu için hareket edemedin. Herkes seni çağırıyor. Gücüne ihtiyaçları var. Herkesin Seçilmiş kişiye ihityacı var. Senin bile kendine ihtiyacın var.
Heniya dişlerini ve yumruğunu sıktı. Enerjinin aurası ve soğukluğu bedenine işliyordu. Sanki ince iğnelerin üzerine batılmış gibi.
"Sadece bizi kabul et. Bizde seni ve arkadaşlarını kurtaralım. Sana söz veriyoruz. Sana ihanet etmeyeceğiz."
Saniyeler kum gibi dökülüyordu. Fikirler Heniyayı götürmüştü. Herkesin kabusu olan bu enerji Heniyaya yardım teklif ediyordu. Ya yalansa, ya gerçek değilse? Sırf kurtulmak için Heniyayı kullana bilirdi değilmi?
Heniya bedenini oynatarak yumruğunu daha sert sıktı.
"Herkes senden korkuyor! Gücünden, vahşetinden. Yarattığın bu zülüm herkesin kabusu olmuş durumda! Ama bu benim için farklı! Eğer gerçekten bana ihanet etseydin ilk başta, Lejyonde ederdin! Beni bu ana kadar zarar vermedin ve bana şimdi sığınıyorsun. Sana şans vermemek aptallık olurdu!"
Gölge enerjisi heyecanla Heniyanın son sözlerini bekliyordu. Heniya kararlı ve sert bir ses tonuyla:
"Herkesin kabusu ve acısı olan, herkes için kabus olan gerçekler yalnızca benim için bir fanteziden ibaret!!!"

 GÖLGE FELAKETİ (Gölge Dövüşü #1) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin