Sen Kimsin?

1.5K 107 90
                                    

Ellerini önlüklerine silip gözlüklerini kenara bırakarak gözlerini ovuşturdu Hyunjin. Uzun zamandır çiziyordu. Kaç saat olduğunu kendisi bile çıkaramazdı herhalde.

Sessizce yerinden kalktı. Zaten yalnız yaşadığı için alışkındı sessizliğe. Kendi renkli kişiliğinin aksine. Resim yapmadığı zamanlarda şarkı söylerdi. Şarkı söylerken dans ederdi. Hayat doluydu Hyunjin.

23 yaşındaydı. Annesi o çok küçükken vefat etmişti. Babası ile bu kulübede 15 yaşına kadar mütevazı bir hayat sürmüştü. Sonra babacığı da göç etmişti bu diyardan. Yapayalnız kalmıştı. Yakınlardaki bir kulübede ailesiyle yaşayan iki kardeş Jeongin ve Felix, bir de onların yanında çalışan emektarları Jisung dışında tanıdığı kimse yoktu.

Renkli kişiliğini yıllardır tanıdığı bu arkadaşlarına borçluydu. Onlarla gölün kıyısında sohbet ederler, oyunlar oynarlardı.

Jeongin diğerlerine göre sakin mizaçlıydı. 21 yaşındaydı. En küçükleri olmasına rağmen en olgun düşünebilenleriydi. Sıcak bir gülümsemesi vardı ve karşısındaki insana huzur verirdi.

Felix 23 yaşındaydı. Günışığı gibiydi. Enerjik, saf ve neşe dolu. Aynı zamanda hırçındı da. Bazen Felixi kara bulutlar kaplardı ve ne olduğunu bile anlayamazdı Hyunjin

Emektarları Jisung ise herkesin neşe kaynağıydı. Çocuk yaşta ailesini kaybetmiş ve buna rağmen hayata küsmek yerine ona kucak açmıştı. Felixlerin ailesinin yanında çalışmaya başlamış ve onlarla yaşıt olmasına rağmen Felixi ve Jeongini o büyütmüş sayılırdı.

Buydu işte Hyunjinin tüm hayatı. Sıradandı ama huzurluydu. Hayatını başka bir hayata değişmezdi.

Resim yapmayı bırakıp kalktıktan sonra gölün kıyısında yürümeye başladı. Belki Felixler gelir diye ummuştu ama muhtemelen bahçe işleri ile uğraşıyorlardı. Son zamanlarda ailesi yaşlanmıştı ve tüm işleri Jisung tek başına yapsın istemiyorlardı. Hatta bazen Hyunjin de onlara yardıma giderdi.

Gölün kıyısında adımlarken gölün üzerinde kendine doğru süzülerek gelen bir sepet gördü. İlk başta anlam veremedi fakat daha sonra sepet suyun üzerinde sallanınca içinde hareket eden bir şeyler olduğunu anladı.

Başta çok korktu ve geri adım attı fakat sonrasında gelen ağlama sesi ile irkildi. Bir bebek ağlıyordu ve bu ses sepetin içinde geliyordu...

Titreyen elleri ile sepeti eline aldı ve üzerindeki örtüyü yavaşça kaldırdı. Kaldırır kaldırmaz gördüğü manzara karşısında büyülendi.

Gözünün önünde bir bebek vardı fakat nasıl bir bebek! Kahverengi gözleri, siyah olmasına rağmen güneş gibi parlayan saçları ve yumuk yumuk elleri ve tombul yanakları ile dünyadaki en güzel bebek karşısında duruyordu sanki.

Parmağını uzattı Hyunjin. Bebek parmağını sıkıca kavradı ve ona gülümsedi. Bu gülümseme Hyunjinin içini ısıttı

-Ne yapacağız seninle şimdi? Gidecek yerin de yok gibi duruyor. İsmin ne ki?

O anda sepetin kenarına bırakılan not dikkatini çekiyor. Dikkatli bir şekilde notu açıp içinde yazanı okudu.

"Göklerin armağanına iyi bak, ben artık yaşamıyor olduğum için o sana emanet. İsmi Minho"

Hiçbir şey anlamadı Hyunjin. Bu da ne demekti? Bu notu ölü birisi mi yazmıştı? Ölmeden önce mi yazmıştı? Bunları düşünürken bebek ağlamaya başladı ve Hyunjin başını ona çevirdi.
Ve gülümsedi:

-Demek adın Minho, ben de Hyunjin. Bundan sonra yalnızlığıma yoldaş olacaksın sanırım Minho...

Ay ilk defa başka bir evrende kurguladım ikisini 🥹

Böyle tanıtım gibi bir bölüm oldu. Diğer bölüm daha uzun yazmaya çalışırım 🥺

Umarım seversiniz 🥹

Lütfen yorum yapın en çok önem verdiğim şey bu. 🥹

MUCİZE - Hyunho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin