2.BÖLÜMGERÇEK BİR HELEN
"Prens Paris bilmiyor muydu? Altın elmayı Afrodit'e verdiğinde, yıkım ve vahşet getirecekti yalnızca kentine."
Aile. Aile ne demekti? Kan bağı, gen mirası, biyolojik ebeveynler ve çocuklar mı?
Hiç sanmıyorum.
Benim için aile demek, beni 2 aylıkken evlat edinip 20 yaşında anne olan Nora Karen'di. Benim için aile, Yalçın ve Bergüzar Karen'in beni itirazsız kabullenişi, bu yaşıma kadar özbeöz torunları gibi hissetmemi sağlamalarıydı. Kan bağı işe yarıyor olsaydı hayatta olmamdaki biyolojik etken olan insanlar beni yetimhaneye vermezlerdi.
İnsanlar Nora Karen'in öz kızı olduğumu zannediyor, Amerika'da bir buçuk yıl yaşama sebebinin, şişen karnını gizlemek ve doğum yapmak için olduğunu düşünüyorlardı. Herkes bir anda aileye katılan bu bebeğin babasının kim olduğunu sorguluyor, cevap bulamıyordu.
Nora Karen kusursuz bir plan yapıp kızının üvey olduğunun düşünülmesi ihtimallerini tek tek ortadan kaldırdı. Çünkü kızı büyüdüğünde bir hadsizin kızının üvey olmasından dolayı onu incitmesi gibi bir ihtimal olmamalıydı.
Nora Karen'in sadece kendisi için attığı, kimseyi barındıramayacak kadar bencil olduğu söylenilen kalbi, yirmi yaşında evlat edinip dünyanın en iyi annesi olacak kadar kocamandı.
İnsanlar işte, yalnızca yargılıyorlardı.
Ben daha kreşteyken annem babamın hep çok uzakta olduğunu söylerdi. İlkokula geçtiğimde ise artık bana uzakta cevabı yetmiyor, babamın öldüğünü veya bizi terk ettiğini düşünüyordum. İşte ilk o zamanlar öğrenmiştim aslında uzakta olanın sadece babam olmadığını.
"Anne? Babam nerede, ne zaman gelecek yanımıza?"
"Uzakta bebeğim, yanımıza gelemez."
"Benim babam ölü değil mi? O yüzden gelemeyecek yanımıza, o yüzden hep uzakta diyorsun."
Çok iyi hatırlıyorum, o minik ellerimle göğü göstererek babamın orada olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Annem o yaşta ölüm kavramına hâkim olmama şaşırmış, babamın öldüğünü düşünmemi sağlıklı bulmamıştı.
Çocuk psikoloğu yardımıyla bana üvey olduğumu açıkladıklarında sessizce dinlemiştim. Eve geldiğimde ise sadece annemle konuşmak istediğimi söylemiştim.
"Ben senin kızın değilim yani, üvey miyim ben?"
"Hayır Asil. Sen benim öz kızımsın. Seni, benim doğurmamış olmam hiçbir şeyi değiştirmez. Ben senin annenim; sen de benim kızım, dedenin ve büyükanneninse torunusun. Bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez." dedikten sonra bana kocaman sarılmıştı, sadece kollarıyla değil kalbiyle de. "Senden bir daha üvey kelimesi duymayacağım bebeğim. Kimseye söylemeni de istemiyorum. Bu bizim sırrımız, Karenlerin sırrı. Tamam mı?"
Karenlerin sırrı. Annemle konuştuktan sonra bir daha bu konudan hiç bahsetmemiştim. Çünkü ben bir Karen'dim ve bu bizim sırrımızdı.
Annem dün gece sabaha karşı Ankara'dan nihayet dönmüştü. Çok özlemiştim onu, 9 yaşındayken de aynıydım 19 yaşındayken de. Ben annemi hep özlerdim. Bu yüzden benim okulumun olduğu sabahlar pek sık rastlayamadığımız kahvaltı sofrasına birlikte oturabilmek için erken kalkmıştım. Soğuk havalarda evdeki kısıtlı zamanımızın çoğunu kış bahçesinde geçirirdik. Aysel Hanım, bunu çok iyi bildiğinden kahvaltımızı kış bahçesine kurdurtmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİRVENİN SAVAŞI
Teen Fiction"Zirveye çıkmak için yalan olana dek yalanlar söylersin, zirvede tutunabilmek için de bunların bedelini teker teker ödersin." Asil Karen, geceyi hiç olmaması gereken bir yerde geçirmiş ve sabahında arkasına bakmadan kaçmak istemişti. Aylar öncesi ça...