Asil'denElim sanki kalbimin hızını yavaşlatabilecekmiş gibi göğsüme gitti. Boğazıma dizilen nefesler tekrardan can bulurken hışımla ayağa kalktım. Gözlerimi camın ardından onunkilerle birleştirip hızlıca kaydırmalı kapıyı açtım. Onu içeri davet etmek yerine ben dışarı çıktım. O an hissettiğim adrenalin mi yaptırdı bana bunu yoksa bugün hissettiğim duygu yoğunluğu mu, bilmiyordum. Konuşmasına izin vermeden parmak ucumda yükselip kollarımı boynuna doladım.
"Manyak mısın sen! Zil diye bir şey var değil mi? Ödüm koptu!"
Kısık gülüşünü duydum. Bir kolunu belime doladı diğerini başıma. Beni daha da kendisine çekti. Yüzümü boyun girintisine yerleştirdim.
"Korkutmak istemedim." derken sesi çok yorgun ve kısık çıkmıştı. Rahatlama hissi bedenimi terk etti. Dikkatlice bakamadığım yüzünü görme isteğiyle doldum. "Uyuduğunu düşünmüştüm. Şansımı deneyecektim sadece."
Kollarının arasından çıkmak için kendimi geri çekmeye çalıştım. İzin vermedi. Kolları bir müddet daha bana sarılı kaldığında, "Cesur?" diye mırıldanmıştım sorarcasına. Fakat yine konuşmadı. Saçlarımın arasına daldırmış olduğu elini indirdi. Belimdeki kolunu gevşettiğinde aramızda biraz mesafe bırakıp yüzüne bakmaktı istediğim fakat o, kendini çok az eğip kolunu dizlerimin arasından geçirmişti bile. Bir anda havalandığımda gözlerim kocaman açılmış, Cesur'un çenesiyle bakışmaya başlamıştım.
İkimizin birlikte geçmesi için yeterli aralıkta olmayan kapının karşısında kısa bir duraksama yaşamıştık. Kapıyı İttirerek açtı. İkimizi de içeri soktuğunda dizimin altındaki elini kullanarak kapattı kapıyı. O bunları yaparken ses etmeden, öylece onu izlemiştim.
Bir sorun vardı.
Bugün bunu ne de çok söyledin Asil.
Beni kucağından indirmeden koltuğa oturdu. Kendimi az biraz koltuğa doğru kaydırmış olsam da bacaklarım hala onun kucağında uzanmış duruyordu. Nihayet yüzünü bana çevirmişti ve ben çok yakından görmüştüm gözlerindeki mahvolmuşluğu.
Gerçekten bir sorun vardı.
Yüzünün rengi atmıştı. Gözaltları çökmüş, en önemlisi de gözünün feri sönmüştü. İzlemeye doyamadığım o yeşil gözlerini hiç bu kadar sönük görmemiştim. Harelerinde ki parıltıyı alıp yerine ölü iki çember koymuşlardı sanki. Bakışlarımı yüzünden çekip üzerine çevirdim. Beyaz bol bir tişört ve açık gri bir eşofman giyiyordu. Tekrar gözlerine, biraz yukarı çıkıp saçına baktığımda nemli olduklarını fark ettim. Duş almıştı ve muhtemelen uyumaya hazırlanıyordu. Fakat şimdi kış bahçemde; bacaklarım onun kucağında, gözleri tam gözlerimin içindeydi... Neden buradaydı?
"Sormayacak mısın?"
Sesindeki tükenmişlik içimde bir şeyleri kırdı.
Dudaklarımı ıslattım. "Cevaplayabilecek misin?"
Gözleri kapanırken dudakları yavaşça kıvrıldı. Kolunu arkamdan uzatıp enseme doladı. Başımı omzuna yatırdı. Ona izin verdim. Biraz daha yaklaşıp elimi göğsüne koydum. Saçıma nefeslenir gibi uzun bir öpücük kondurdu.
"Bilmiyorum." diye cevapladı beni. "İnan bilmiyorum."
"Susalım o zaman." dedim mırıldanarak. "Benim de susmam gereken çok şey oldu son zamanlarda. Birlikte susalım."
Zaman bizim için yavaş aktı birkaç dakikalığına. Sürekli söylediği, o çok sevdiği saçlarımda gezdirdi ellerini. Ben de sadece onunla birlikte sustum. Kendim için sustum, onun için sustum, bizim için sustum... Bu aralar yaptığım en iyi şeyi yaptım. Yabancılara gelince kemiği olmayan dilimin, konu kendim olduğunda yaptığı en iyi şeyi yaptım. Sustum. Ta ki, o konuşana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİRVENİN SAVAŞI
Teen Fiction"Zirveye çıkmak için yalan olana dek yalanlar söylersin, zirvede tutunabilmek için de bunların bedelini teker teker ödersin." Asil Karen, geceyi hiç olmaması gereken bir yerde geçirmiş ve sabahında arkasına bakmadan kaçmak istemişti. Aylar öncesi ça...