Bundan sonra bölümler 3 günde bir gelecek. 2 bölüm olacaklar art arda ya ya da sabah akşam diye.
Yıldıza basmayı unutmayın
🔆
Dönüş yoluna gelmiştik. Kamu genel olarak sessizdi bu süre içerisinde. Suya geldiğimizde de yüzüme bakmadı. Geçmem için yeniden kucağına almıştı ama o an bile tek kelime etmemişti.
Hâlâ çocuk konusunu düşünüyordu.
Suyu geçtik, bıraktığımız kadınların yanına geldik. Annesi ve abisinin karısı içerideydi. Kamu görünce selam vermedi. Dikkatini çekmişti içeridekilerin.
Onlar yüzüme kınayarak baktığı için ben onlara hiç bakmadım. Kamu'nun yanına gittim yavaş yavaş. Dalgındı. Beni fark etmemişti hemen arkasında. Arkasını aniden dönünce beni ezecek gibi oldu. Ben iki adım geriye düştüm, o da üstüme doğru dengesini bozdu ama düşmemem için de tuttu bileklerimden.
"Yavaş." dedim sinirle. O da bana "Yavaş." dedi aynı sinirle. Geri gitti iki adım. Yüzüme bile bakmadan çıktı mağaradan.
"Ne dedin?" dedi aksi annesi. Omuzlarımı silktim bilmiyorum der gibi. "Bir şey demedim." derken en az onunki gibi aksi bir ses tonum vardı.
"Niye sinirli?'' dedi bu sefer de karısının kardeşi. "Hep sinirli. Nereden bileyim?"
Haklıydım. Hep sinirliydi zaten. Benimle alakalı bir şey yoktu ki. Neden bana patlıyorlardı?
Görmemezlikten geldim ikisini de. Çıktım kendi mağarama girdim. Arkası dönüktü. Tüylü bir kürkle ilgileniyordu. Kış hazırlığı tüm mağaralarda vardı ama bu işlere genellikle kadınlar bakardı. "Ben yapayım." dedim yanına giderken. Elinden almaya çalıştım bir ucundan tutup ama izin vermedi. "Ben yapacağım. Sen otur."
Uzandığım kürkün parçasını tutup kendine çekti. Bende aynı şekilde çektim. "Tüm kadınlar yapıyor. Neden yapmayayım?" diye sordum huysuzca. Zerre korkmadı kaşlarımı çatmama. Tavşan görmüş gibiydi.
"Nehrin ötesine gitmekte bizim işimizdi. Sen erkek işlerini neden yapıyorsun?" diye çıkıştı. Tamam, ben tavşan görmüş gibi değildim. Kaplan olabilirdi. Ya da belki çok ötelerde yaşadığını duyduğum dev gorillerden.
"Ben hep yapıyorum. Daha önce avlandımda deri de yüzdüm." dedim korktuğumu belli etmemeye çalışarak.
Siniri daha da arttı. Yüzü kızarmaya başlamıştı sinirden. Damarları çıkmıştı boynunda ve anlında. "Artık ben varım. Yapmana gerek mi var?"
Başımı iki yana salladım. Vardı ama alışmıştım bile artık. Otursaydı hani tüm gün, ben bakardım bu adama. Ne bileyim, 21. yüzyılda yaşıyor olsak askere gitmesin diye bedelli parasını öderdim. Böyle de delikanlı adamdım.
"İkimiz de yapabiliyoruz, niye sana yıkalım?" dedim kendimi korumaya çalıştığım sesimle. "İkimiz de yapabiliyorsak neden her şeyi sen yapmaya çalışıyorsun?" dedi beni tekrar eder gibi.
"Sen çocuk istediğim için kızgınsın bana." Kırgın çıkarmamaya çalıştım sesimi ama ne kadar başarılı olmuştum bilemedim.
"Konu bu değil." dedi aksi sesiyle ama konu tam olarak buydu. O sadece sinirini başka yerden çıkarmaya ihtiyaç duyuyordu. Aptal değildim ben.
"Konu bu." dedim düşündüklerimi açıkça belli ederek. "Ben lanetli değilim ki... Kör bile değilim. Görüyorum."
"Konu bu değil ama madem açtın, dedelerin gök gözlü değil miydi? Baban da. Sende böylesin. Sonra çocuğumuz olursa o da böyle olacak. Sana nasıl bakıyorlarsa ona da öyle bakacaklar. Herkes senden nefret ediyor. Yaşadığını yaşamasını mı istiyorsun?"
Tek seferde söyledi. Kızgındı ama bağırmıyordu. Gayet sessiz bir şekilde konuşuyordu.
"Ayrılmak istiyorum sadece." dedim bende onun gibi duru bir sesle. Yüzüne bakmadım. Ayaklarını izliyordum. "Git o zaman."
Her şeyi bıraktım. Demedim sonrasında ne olacak diye. Gurur her şeyden önemliydi ve bu adam ne kadar iyi düşündüğünü sansa da gururumu zedeleyip duruyordu.
Çıktım mağaradan. Kış geldiği için bulutlar her yeri sarmıştı. Koşarak gittim eski mağarama. Tahmin ettiğim gibi boştu. Normal şartlarda buranın boş kalmaması gerekiyordu. Git gide çoğalıyordu kabiledeki nüfus. Boş yer buldukça bir aile yerleşiyordu ama kimse benim yaşadığım mağaraya gelmeyi tercih etmemişti.
Köşeye geçip arkamı dönerek uyudum. Sabahında birkaç kurutulmuş etimi yedim. Çamurdan yaptığım kaplara su dolmuştu. Nehire hiç gitmedim bile. Hatta mağaranın tek odasından çıkmadım günlerce.
Canım sıkıldıkça duvara bir şeyler karaladım sivri bir taşla. Yok olmak istemeyen tek kişi bendim sanırım. Başka kimse uğraşmıyordu böyle şeylerle ama sanki yaşarken çok görünüyormuşum gibi öldükten sonra da görünmek istedim.
Yaklaşık yedi gecenin sonunda mağaranın girişinin ardından sesler geliyordu. Başımı kaldırıp bakmaya çalıştım ama göremedim. Mecbur ayağa kalktım ne olduğunu görmek için.
Kabilenin yaşlıları başta olmak üzere çoğu kişi mağaramın önündeydi. Hatta Kamu'nun annesi en önlerdeydi. "Ne oldu?" dedim net çıkardığım sesimle. Neydi bu tantana şimdi?
"Git." dedi kalın bir sesle yaşlı adam. Sözü geçenlerdendi buralarda. "Nereye? Neden?" diye sordum bir çırpıda. Nereye gidiyordum?
"Bizden uzağa." dedi aynı yaşlı adam. Daha genç olan da arkadan bağırdı. "Tanrılar kızdı sana. Ceza veriyor bize." dedi kararmış gökyüzünü göstererek. Normal bir kararma değildi. Çokta yakınlarda olmayan bir yanan dağdan geliyordu dumanlar.
Dağın neden böyle olduğunu bilmiyordum ama hiç normal olmadığını biliyordum işte. "Nereye gideyim?" diye sordum tekrar. Nereye gidecektim ki? Nehrin ötesine mi? Zaten az bir süre sonra kendileri gidecekti. Oradan da kovulacaktım. Üstelik uzun birinin yardımı olmadan mümkün değildi bu gece karşıya geçmem. Sandal yapmam çok zaman alırdı.
"Sen biliyorsun." dedi biri. Kim olduğuna bakmadım. Sadece ileride, kendi ailesinin mağarasının önünde bir çift koyu göz gördüm.
Bir şey demedi. Sadece izledi. Daha önce durdurmuştu. İsterse bir şekilde yine hallederdi. Belki halledemezdi ama ben yine de denedi derdim.
Demeyecektim. Başımı salladım önümdeki topluluğa. "Yarın sabah gideceğim." dedim sadece. "Şimdi!" diye çıkıştı biri. Hava kararıyordu. Ya vahşi hayvanlar? Bir mamut kaptığı gibi çocuklarına taze yemek olarak giderdim tahtalı köye.
Yine de başımı salladım. Aksi takdirde kendileri büyük bir taşla yapardı bunu. Mamuta gerek kalmazdı. İçeri girip yanıma alabileceğim ne var diye baktım. Bir kürk aldım lazım olacaktır diye. Biraz kurumuş et ve sivri bir taş.
Bu kadardı. Vazgeçtim Kamu'dan da bu canlılardanda.
Dışarı çıktığımda kalabalık aynıydı. Kamu'da yerindeydi. Arkamı dönüp dümdüz yürüdüm ama nereyeydi sormayın. Bir süre hiç arkamı dönmeden ilerledim. Sırtımda bakışları hissediyordum.
Döndüm onlara doğru. Onlardan da öte Kamu'ya doğru. Hiçbirinden bir şey olmayacağını bilsemde Kamu'ya karşı ön yargılı olduğumu düşünmüştüm bir an.
Koca bir yanılgıydı. Hâlâ uzaktan izliyordu.
Tekrar yoluma dönüp hava tamamen kararmadan bir yer bulmayı diledim. Belli ki yola tek başıma devam edecektim.
🔆
Kamu'dan nefret edemiyorum ne yapmam lazım. Keşke bu kadar korkmasa.
Yeni bir karakterle tanışacaksınız. ÜÇLÜ YAPİCAM!
Hayır şakaydı (maalesef)
Birinin geleceği doğru. Gany Bey, Kamu'nun tam zıddıdır ve kibardır da. Spoi bu kadardı.
Akşama doğru atarım ikinci bölümü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Gamma: Liderin İzinde
Historical FictionAnlaşmalı evliliklerin alt paleolitik çağda başladığını söyleseydim ne tepki verirdiniz? Mantığın zerre uğramadığı dönemde, bu aptal kabilede doğmuştum. Gelişmeye dair en ufak bir çaba göstermemişlerdi. Sözde tanrıları tarafından lanetlenmiştim, uğu...