V.BÖLÜM:

30 24 0
                                    

Rüyamda, ormandan çıktığım anda manzara karşıma dikiliyor. Kendimi geniş bir açık alanın kenarında buldum. Bu açıklığın bir kenarında yüksek ve sarp kayalıklar yükseliyordu. Diğer kenarında ise nehir vardı. Nehrin toprak kıyısı suya dimdik iniyordu ama arada birkaç yerde bir zamanlar toprak kaymaları olmuş, buralarda suya inen patikalar açılmıştı. Buralar, mağaralarda yaşayan Halk'ın su içme yerleriydi.

Tesadüfen Halk'ın ana barınağına gelmişim. Kelimenin anlamını hayli zorlayarak söylersem, burası bir köydü. Annem, Gridam, ben ve bizim gibi birkaçına banliyö sakinleri denebilirdi. Biz de bu sürünün parçasıydık ama biraz uzakta yaşıyorduk. Gerçi dolaşa dolaşa buraya ulaşmam bir hafta sürmüştü ama aradaki mesafe hayli kısaydı. Doğrudan gelseymişim bir saat içinde buraya ulaşırmışım.

Neyse, kaldığım yere dönelim. Ormanın kenarından kayalıktaki mağaraları, açık alanı ve su içme yerlerine inen patikaları gördüm. Halk'ın birçok üyesi de açık alandaydı. Bir çocuk olarak bir haftadır evden uzakta yalnız başıma dolaşıyordum. Bu zaman içinde kendi türümden kimseye rastlamamıştım. Yapayalnızdım, korkmuştum. Kendi türümden insanları görünce mutluluktan içim kabardı, hiçbir şey düşünmeden deli gibi onlara doğru koştum.

Bunun ardından tuhaf bir şey oldu. Halk'tan biri beni gördü ve bir uyarı çığlığı attı. Anında korku ve panik içinde bağıra çağıra kaçıştılar. Kayalara atlayıp tırmandılar, mağaraların ağızlarından içeri dalıp gözden kayboldular... Telaş nedeniyle kayalığın zemininde yere düşürülen bir bebek hariç hepsi ortadan yok oldu. Bebekse acı acı ağlıyordu. Annesi aceleyle dışarı fırladı; bebek hemen koşup üstüne atladı ve anne dört ayak üstünde hızla mağaraya kaçarken ona sıkıca sarıldı.

Yine yapayalnızdım. O kalabalık açıklık, bir anda bomboş kalmıştı. Perişan halde oturup inim inim inlemeye başladım. Anlayamıyorum. Neden Halk benden kaçmıştı ki? Daha sonra, ancak onların âdetlerini öğrenince anlayabilecektim bunu. Bütün hızımla koşarak ormandan dışarı fırladığımı görünce bir yırtıcı tarafından takip edildiğimi sanmışlardı. Bu habersiz gelişimle onları korkutmuş ve kaçışmalarına sebep olmuştum.

Oturduğum yerden mağaraları izlerken Halk'ın da beni izlediğini fark ettim. Az sonra kafalar dışarı çıkmaya başladı. Bir süre daha geçtikten sonra birbirlerine seslenmeye başladılar. Bütün o telaş ve karışıklık içinde meğer herkes kendi mağarasına girmemiş. Bazı küçükler başka mağaralara sığınmışlardı. Anneler yavrularını isimleriyle çağıramazdı çünkü o dönemde henüz isimleri keşfetmemiştik. Kimsenin ismi yoktu. Anneler sızlanan ve endişeli sesler çıkarır, küçükler de bu sesleri tanırdı. Benim annem de burada olup beni çağırsaydı bin annenin arasından onun sesini tanırdım; aynı şekilde o da bin yavrunun arasından benimkini.

Karşılıklı seslenmeler bir süre devam etti. Henüz mağaralarından çıkıp aşağıya inemeyecek kadar tedbirliydiler. Sonunda biri indi. Hayatımda önemli rol oynayacak biriydi bu; nitekim sürünün bütün üyelerinin hayatlarında büyük bir rol oynuyordu. Bu hikâyenin sayfalarında onu Kauron olarak isimlendireceğim çünkü uyandıkları tuhaf etki nedeniyle adeta onun korkunç vahşiliğini ortaya seren alevli gözleri ve rengi daima kızıl olan gözkapakları vardı. Aslında kızıl, onun ruhunun rengiydi.

Her açıdan tam bir canavardı. Fiziksel yapısı itibarıyla dev gibiydi. 80 kilo kadar vardı. Türümüz içinde gördüklerimin en irisiydi. Ne Voodo İnsanları ne de Yeşil İnsanlar arasında onun kadar irisini gördüm. Gazetelerde günümüzün çam yarmalarının ve profesyonel güreşçilerin tasvirlerine rastladığımda, en iyilerinin bile onun karşısında ne kadar dayanabileceğini merak ederim.

Ne yazık ki fazla dayanamazlardı. Demir gibi parmaklarıyla kavrayıp asıldığında bedenlerinden bütün bir kası, örneğin pazılarını kökünden çekip koparabilirdi. Elinin tersiyle şöyle üstünkörü bir yumruk atsa kafataslarını yumurta gibi paramparça edebilirdi. O feci ayaklarıyla (ya da arka elleriyle) bir tekme atsa bağırsaklarını dökebilirdi. Bir büküşte boyunlarını kırabilirdi ve biliyorum ki tek bir ısırıkla, aynı anda hem önden gırtlağındaki atardamarı hem de arkadan omurgasını delebilirdi.

İÇGÜDÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin