Bu tarihöncesi hatıralarımla ilgili olarak aklımı karıştıran bir şey var: Zaman unsurunun belirsizliği. Olayların sırasını her zaman bilemediğim gibi bazı olaylar arasında bir mi, iki mi, yoksa dört beş yıl mı geçti, söyleyemiyorum. Ancak yanımdakilerin görünüşlerine ve yaptıkları şeylere bakarak aradan belli bir süre geçtiğini kabaca söyleyebilirim.
Ayrıca çeşitli vakaları da olayların sırası ve aralarındaki ilişki bakımından değerlendirebiliyorum. Örneğin çocukluk günlerimin canciğer dostu haline gelen Bittle'la tanışmamın, domuzlar yüzünden annemle birlikte ağaca sığınmamızdan ve ardından kaçarken boşluğa düşmemizden sonraki günlere denk geldiği konusunda hiç şüphem yok. Aynı şekilde annemden bu iki dönem arasındaki bir zamanda ayrılmış olduğum da o kadar kesin.
Babam hakkında, anlattığım anı dışında herhangi bir şey hatırlamıyorum. Sonraki yıllarda onu bir daha görmedim. O zamana ait bilgilerimden hareketle bunun tek açıklaması, yabandomuzlarıyla yaşadığımız maceradan kısa bir süre sonra ölmesi olabilir. Genç yaşta ölmüş olmalı, bu tartışma götürmez. Gücü kuvveti yerinde olduğu için onu aramızdan ani ve şiddetli bir ölüm almış olmalı. Ama nasıl öldüğünü bilmiyorum; nehirde mi boğuldu, bir yılan tarafından mı yutuldu, kaplan Alfred'in mi midesine gitti, herhangi bir bilgim yok.
Tarihöncesindeki o günlerde sadece kendi tanık olduğum, gözlerimle gördüğüm olayları hatırlayabiliyorum. Annem, babamın nasıl öldüğünü biliyorsa bile bana anlatmadı. Aslında böylesi bir bilgiyi bana aktarmasına yetecek ses dağarcığına sahip miydi, ondan da emin değilim. Büyük olasılıkla o günlerde bütün Halk'ın kullandığı ses sayısı, toplasanız otuz kırkı geçmiyordur.
SÖZCÜK değil, SES diyorum çünkü esas olarak seslerdi. Sıfat ve zarflarla değişebilen sabit bir anlamları yoktu. Konuşmanın araçları sözcükler o çağda henüz icat edilmemişti. Sıfat ve zarfları kullanarak isim ve fiillerin anlamını değiştirmek yerine çıkardığımız seslerin tonlamasını, süresini, yoğunluğunu ve yüksekliğini ayarlayarak, hızlandırıp yavaşlatarak onlara anlam yüklüyorduk. Belli bir sesi çıkardığımız sürenin uzaması veya kısalması, anlamına nüans katıyordu.
Fiil çekimi diye bir şey yoktu. Bir fiilin zamanına, bağlamına bakarak karar veriyorduk. Sadece somut şeyleri konuşuyorduk çünkü sadece somut şeyleri düşünebiliyorduk. Ayrıca büyük ölçüde jest ve mimiklere bağımlıydık. En küçük bir soyutlama bile düşünce sınırlarımızı aşıyordu ama diyelim ki birisi soyut bir düşünce üretti, bunu etrafına anlatması çok zordu. Anlatabileceği ses yoktu. Ses dağarcığının sınırlarını zorlaması gerekiyordu. Diyelim ki yeni sesler icat etti, bu sefer de karşısındakiler bunları anlamayacaktı. O da mecburen mimik ve jestlere başvuracak, mümkün olduğu oranda düşüncesini bu şekilde anlatırken bir yandan da bulduğu yeni sesi sürekli tekrarlayacaktı.
Dil, böyle gelişiyordu. Sahip olduğumuz birkaç ses aracılığıyla ancak o seslerin az bir şey ötesine geçebilecek kadar düşünce üretebiliyorduk. Sonra o yeni düşünceyi ifade edebilecek yeni seslere ihtiyaç duyduğumuz ortaya çıkıyordu. Yine de bazen sahip olduğumuz seslerin hayli ötesine geçebilecek düşünceler üretiyor, bazı soyutlamalar yapmayı başarıyor (itiraf edeyim belirsiz soyutlamalardı bunlar), ama bu sefer de onları Halk'ın diğer üyelerine aktarmakta düpedüz başarısız oluyorduk. Netice itibarıyla o zamanlar dil, hızlı bir gelişme kaydetmiyordu.
İnanın bana, insanı hayrete düşürecek kadar basit varlıklardık. Ama bugün bilmediğimiz birçok şeyi de yapabiliyorduk. Kulaklarımızı oynatabiliyor, istediğimiz zaman dikip istediğimiz zaman tamamen yatırabiliyorduk. Omuzlarımızın arasını kolayca kaşıyabiliyorduk. Ayaklarımızla taş atabiliyorduk. Bunu birçok defa yapmışımdır. Hatta dizlerimi hiç kırmadan kalçadan öne eğilip bırakın parmak uçlarımı, ta dirseğimin ucuyla yere dokunabiliyordum. Ya o kuş yuvalarını yağmalayışımız... Yirminci yüzyılın çocuklarının bizi görmesini isterdim. Gerçi biz kuş yumurtalarını biriktirmez, yerdik.
![](https://img.wattpad.com/cover/355957542-288-k654542.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇGÜDÜ
Fiksi UmumVoodo İnsanları ile Yeşil İnsanlar arasında olan çatışmalar, Paul'un Tina'ya olan aşkı, acımasız Kauron, vahşi Alfred ve diğerleri... Fazla değil, sadece birkaç milyon yıl öncesine yolculuk yapacaksınız, bakalım o ilkel tarihlerde atalarımızın yaşay...