İyi okumalaar aşklar🌸
Masada klasik bir muhabbet dönüyordu.
Kimin günü nasıl geçmişti, abilerimin eşleri nasıldı, iş nasıl gidiyordu?..
Babam hepimize tek tek sorular sorarken ara ara biz de kendi aramızda konuşuyorduk, abilerimle. Uzunca bir süredir bir araya gelmemiştik. Belli etmek istemesem de özlemiştim.
"Ayaz, torunum ne yapıyor?" Ayaz abim usulca kafasını yemeğinden kaldırdı. Aramızda en büyüğümüz Ayaz abimdi. Mühürlü eşi ve bir tane küçük, alfa oğlu vardı.
"Gayet iyi. Keyfi şu aralar çok yerinde. Annesi izinli olunca demek ki..." Hafifçe yukarıya doğru kıvrılan dudaklarıyla aklından eşinin geçtiğini düşündüm.
Burada değilken bile yüzünü güldürmüştü. Bakışlarım kısa bir an için gülen yüzünde takılı kaldı. İçimde bir burukluk hissetmeye başladığımda bakışlarımı kaçırdım. Tuhaf bir his gelmişti.
Ortamda ufak bir gülüşme oldu. Abim Miran'ın lafa girmesiyle gülüşme sesleri çoğaldı. "İnsanın eşi olunca demek ki..."
Herkes onun bu dediğine güldü. Gülmemek mümkün değildi çünkü böyle demesine rağmen Miran abim evlilik ve mühürlenme fikrinden oldukça uzaktı. Ruta girdiği dönemlerde bile omegalarla birlikte olmazdı. Aynı evde yaşadığımız dönemden biliyordum. Bir çok alfanın aksine o da birçok omega gibi ,benim gibi, bastırıcı kullanıyordu.
Omegaların bastırıcı kullanması yaygın olsa da alfaların kullanması pek değildi. Alfalar genelde ya etrafta kokularını bırakarak geziyor ya da bir omega ile birlikte atlatıyorlardı.
"Alaz, şirket nasıl gidiyor? Çok yoruluyor musun?" Konuşmasıyla Mercan abime döndüm.
"Şirkette bir takım sıkıntılar oldu. Ama çoktan hallettim. İşler yolunda devam edecek. Akşama gibi bir durum söz konusu değil." Usulca yüzüme bakmaya devam etmesiyle konuşmayı sürdürmemi beklediğini anladım. Yorulduğumu düşünmesi aptalcaydı. Daha doğrusu yorulduğumu kabul edeceğimi düşünmesi.
"Şirket beni yormuyor. İşler o kadar da zor değil. Belli bir sisteminiz olduğunda her şey oldukça kolay bile denebilir." Biraz abartmakta sakınca olmazdı, sanırım. İşler gerçekten yoluna girecek gibiydi ve arka planda yorulduğumu söylemenin de pek bir yardımı dokunmazdı. En fazla yine kendime çok yüklendiğim konusu açılırdı. Uzun tartışmalar...
"Yine de ara sıra kendine vakit ayırmayı ihmal etme." Mercan abimin konuşmasıyla durumları biraz çarpıttığımı anladığını aşağı yukarı tahmin ettim. Ama sesimi çıkarmadım.
"Yeterince ayırıyorum." Konuşmayı bitirme isteğimle kafamı önüme eğdim. Yemeğime odaklandım. Ortamda bir süre ses çıkmadığında az önce herkesin Mercan abimle beni dinlediğini anladım.
"Alaz?" Babamın sesiyle göz ucuyla yüzüne baktım. Bana bakıyordu. Kafamı kaldırmak zorunda hissettim. Elimdeki çatalı geri bıraktım tabağıma. Anlaşılan pek de yemek yiyerek geçireceğim bir akşam yemeği olmayacaktı, bu.
"Evet,baba?" Usulca abilerime baktı. Sonra tekrar bana.
"Anlatmak istediğin bir şey yok mu?" Konunun nereye geleceğini anlayarak sinirle güldüm. Zaten başından anlamam gerekirdi, böyle olacağını.
"Hayır, bir şey anlatmak istediğimi sanmıyorum." Babamın hafif çatılan kaşlarıyla bunun anlatmamayı tercih edebileceğim bir şey olmadığını düşündüğünü anladım.
Sandalyemi ittirip ayağa kalktım. Abilerimin tereddütlerini yüzlerinden okurken, babamın bana seslenmeye hazırlandığını hafif açılan ağzından tahmin ettim. "Başından beri tüm mesele bu muydu? Herkesi bir araya toplayıp durumu zorla anlattırıp sana arka çıkmalarını mı sağlayacaksın?"
"Haklı olduğumu düşünmesen abilerinin de bana arka çıkacağını düşünmezdin. Ayrıca oğullarımla birlikte yemek yemek istedim, sadece. Bir mesele yok. Sadece toplanmışken bunu da konuşmak, danışmak istemez misin? Sonunda kararı verecek olan sensin, nasıl olsa." Kimseden ses çıkmadı, birkaç saniye. Beni bekliyorlardı, sanırım.
"Kararımı verdim. Bir şey danışmak istemiyorum. Bu yüzden de herkese söyleyip konuyu büyütmek istemiyorum." Masadaki herkesin dikkatinin bende olduğunu bilmek hoş değildi. Diken üstünde hissediyordum, kendimi.
Bir anlığına kimsenin sesi çıkmadı. Ardından hafif bir öksürük sesi geldi. Bakışlarım hafifçe Aras abimi buldu. Göz göze geldik. "Baba, anlatmak istemiyorsa anlatmayabilir. Alaz hadi geri otur, yerine."
Ayaz abim de hiç oyalanmadan sözü devraldı. "Güzelce yemek yiyelim, gerilmeyelim ortada bir şey de yokken. Alaz'ın her koşulda bir bildiği vardır, diye düşünüyorum onu sıkıştırmamıza gerek yok."
Babam biraz bana baktı. Bakışlarında kızgınlık yoktu, daha çok üzgün gibiydi. Ses çıkarmadı, sadece usulca kafasını salladı ve yemeğine devam etmeye başladı.
Yerime geri oturmak yerine sandalyemi hafifçe masaya yaklaştırıp arkamı döndüm, merdivenlere yürüdüm. "Nereye, Alaz?"
Mercan abimin sesiyle duraksadım. "Sadece lavaboya gidiyorum, geri döneceğim."
Kimseden ses gelmeyince merdivenlerden üst kata çıktım. Beş dakika bile olsa kendi kendime kalmak istiyordum.
Eski yatak odama girdim. Kısaca etrafıma bakındım. Değişen hiçbir şey yok gibiydi. Bu beni bir anlığına duraksatsa da odamın içindeki geniş banyoya yöneldim.
Aynada kendime baktım. Farkında olmadan hala çatık duran kaşlarımı gördüm. Sol elimin işaret parmağıyla kaşlarımın ortasına bastırdım ve hafifçe ovdum. Çatılan kaşlarım düzeldiğinde boş bakan gözlerimi fark ettim. Gözlerimdeki parıltı kaybolmuş gibiydi.
Zihnimi bu fikirlerimden uzakta tutmaya çalışırken çeşmeyi açıp soğuğa çevirdim. Buz gibi suyla yüzümü yıkadım. Yüzüm ve parmaklarımda uyuşuklar hissedene kadar defalarca kez yüzümü yıkadım.
Ellerimle lavabonun kenarlarına tutundum. Ellerim sıkıca lavaboyu kavrarken kızarmış gözlerime baktım.
Çok kötüydüm, çok kötüyüm. Gözlerimi sıkıca yumdum. Omegamın kafamın içinde artık uğultu yaratan seslerini daha da fazla duyar oldum.
Alfası için yalvardığını duyuyordum. İçim acıyordu.
"Alaz?" Gözlerimi hafifçe açtığımda aynadan Aras abimle göz göze geldik. Lavaboyu anında bırakarak havluya yöneldim.
"Efendim, abi?" Hafif çatallı çıkan sesimle boğazımı temizleme ihtiyacı hissettim. Bir yandan da hızla yüzümü kuruluyordum.
"Alaz, neyin var?" Kafamı bir şey yok anlamında iki yanıma salladım. Elimdeki havluyu da çabucak yerine astım.
"Alaz, bana yapma bari. Çok kötü görünüyorsun." Yanıma doğru yaklaşan abimle bir adım geri attım.
"İyiyim, demiştim." Yanından geçip gitmek için hamle yapmamla kolumdan yakalanmam bir oldu.
Kolumu çekmeyi denedim. Ama abimin bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Babamın yanında seni zorlamak istemedim ama bir durum varsa bize söylemelisin. Aileniz, biz senin. Seni her şeyde destekleriz."
Omegamın yumuşadığını çoktan hissederken onu bastırmak için kendimi zorladım. Şu aralar sık sık kontrolü eline alıyordu, malum. "Destekler misiniz, gerçekten? Hiç sanmıyorum."
Kolumdaki eli gevşer gibi oldu. "Ne demek istiyorsun?"
"Başından beri diğer omegalar gibi olmamı istediniz. Başımdan büyük işlere kalkıştığımı düşündünüz. İşleri yürütemeyeceğimi, yanımda bir alfa olmadan yapamayacağımı... Şimdi öğrenince..." Cümlemi tamamlayamadım. Boğazım düğümlendi. Ve en kötüsü de bunun Omegamın mı benim mi işim olduğundan emin değildim.
"Neyi öğrenince? Seni gerçekten desteklemeyeceğimi mi düşünüyorsun? İnanıyor musun bu dediklerine gerçekten sen?" Yüzündeki kırgın tebessüm ile kolumu bıraktı.
Bir şey söyleyemedim. Öylece yüzüne baktım. Yanımdan geçip giderken aynada kendime baktım. Yüzümdeki kırılan ifadesizlik maskesini gördüm, ben üzgündüm?
"Benim ruh eşim varmış,.. abi benim bir ruh eşim var." Kapının eşiğinde duran abimle duyduğunu anladım.
Bir sonraki bölüm görüşürüüz! Çok öpüyorum ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilaf&Berceste(Gay)+18
General FictionAlfaların baskısının halen sürdüğü dünyaya bir omega doğdu. Ne kadar hilaf olduğunu bakan hiç bir göz göremez, ne kadar berceste olduğunu ise bakan her göz görürdü. Eşcinsellik ve aşırı cinsellik içerir! Omegaverse bir kurgudur!