-Wooyoung
San'ı sakinleştirmeye çalıştıkça içindeki canavar meydana çıkıyordu. Elindeki sigarasını yere atıp sinirle içeri girdi.
"San sakin ol. Şuan sarhoşsun kendine hakim olmaya çalış nolur..."
Gözü kararmış sözlerim hiçbir işe yaramıyordu. Odaya girdiği gibi yatağın kenarındaki abajuru yere fırlattı. Yatağın üstündekileri çarşafları sonra da duvara asılı kendi çizdiği dağ resmini parçaladı.
Korkudan odanın köşesine çöküp ağlamaya başladım. Bağırış sesini duymamak için kulaklarımı kapatmaya çalıştım. Ellerim titreyerek kulaklarımı kapattı. O an öyle bir çaresizdim ki. Sadece sinirinin geçmesini bekledim.
Sert bir şekilde kapanan kapı ile irkilerek yerimden kalktım. Gözyaşlarımı silip arkasından koştum. Korksam da peşinden koştum. "San nereye gidiyorsun. Sarhoş halinle dışarı çıkamazsın. Saann..."
Arkasını döndü bileğimden sertçe tutup "Rahat bırak beni..." gözleri ateş püskürüyordu. Garajdan motorunu alıp dışarı çıktı. Tek yapabildiğim arkasından öylece bakmak...
Umarım sarhoş haliyle motorla kaza yapmaz...
-San
Nasıl tek başına karar verebilir. Deliriyorum. Gecenin köründe nereye gittiğimi bile bilmeden dümdüz gidiyorum sadece.
Yolun sonunda bir sahille karşılaştım. Motoru park edip sahile doğru ilerledim.
Denizin dalga sesleri ve hafif esen rüzgara karşı yürüdüm. Ayakkabılarımı çıkartıp denizin kenarında yürümeye başladım. Yürüdükçe ayağıma taşlar batıyor. Ilık denizin suyu ayaklarıma çarpıp geri gidiyor. Aklım o kadar karışık ki ağırlığını taşıyamadığımdan başım eğik ilerledim.
Parlak bir ışık dikkatimi çekti. Kafamı zorda olsa kaldırdım. Biraz ileride bir grup insan oturuyordu. Onlara doğru ilerledim. Sigaramı yanıma almayı unuttuğundan sigara isteyecektim.
"Pardon sigaranız var mı acaba?"
Aralarından birisi sigara ve çakmak uzattı. Bu bitkin halimi görünce beni de içmeye davet ettiler. Yanlarına oturdum. Önümde yanan ateşe bakıyordum. Az önce sigara veren çocuk elime birayı sıkıştıdı.
"Çok dertli görünüyorsun. Bu kadar yıpranacak noldu? Anlatmak istersen dinleriz?"
"Önemli bir şey yok siz konuşmanıza devam edin."
Kaldıkları yerden konuşmaya devam ettiler. Benim aklımda Woo ile bebeği vardı. Woo'ya hala sinirliyim ama o bebeğimi taşıyor.
...
Eve gitmek için kalktım. Öyle bir sarhoştum ki adım attığım an yere düştüm. Yerden bulduğum suyu yüzüme döktüm. Vücudumda ıslanmamış yer kalmamıştı. Yeniden ayağa kalktım. Motorumun yanına geldiğimde anahtarı bir türlü yerine takamadım. Gözlerim bulanık görüyordu.
Birkaç denemenin ardından motorumu çalıştırmayı başardım.
Şansıma trafik yoktu. Kırmızı ışık yeşil ışık bakmadan ilerledim. Bahçe kapısından geçip evin kapısına geldiğimde şifreyi bir türlü giremedim. Ayakta zor dayandığım bedeni kapının önüne bıraktım.
-Wooyoung
Gece boyu hiç uyumadım. Sarhoş haliyle motor kullanırken ya kaza yaparsa sinirle birini dövmeye çalışırsa... Telefonla aramaya çalıştım fakat telefonunu evde bırakmış.
Güneş nerdeyse doğmak üzere...
Kapıya tıklatma sesiyle kapıya koştum.
Kapıyı açtığımda yerde yatan bedenle karşılaşınca korktum. Bir şey mi olmuştu yoksa? Kaza mı yapmıştı? Dürterek uyandırmaya çalıştım. Konuşmaya çalışıyordu ama dedikleri anlaşılmıyordu. Konuşmaya çalıştıkça suratıma leş gibi alkol kokusu geliyordu. Bu saate kadar içmiş miydi? Öldürmeye mi çalışıyor bu adam kendini.
Kolunu omzuma attım. Kaldırmaya çalıştım çok ağırdı. Onunla beraber yere düştüm. Tekrar denedim. Merdivenlere kadar geldim ama merdivenlerden çıkarak gücüm kalmadı. Odaya götürmek yerine Mingilerin yanındaki boş koltuğa bıraktım.
Koltuğa oturdum ve kafasını bacaklarımın üstüne koydum. Onu bu hale getiren bendim. Özür dilerim sevgilim... Bende bu bebeği doğurmak isterdim ama yapamam. Şuan da kariyerimiz daha önemli... Senin geleceğin daha önemli... Bu çocuğu doğurduğum gibi baban bu çocuğu yok eder. Onu başkasının eline vermektense benim yok etmem daha iyi...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~