"Kurdele çok sıkıyor mu?" Dudağını okuduğumda anlayabildiğim cümleyle başımı iki yana sakladım. Sadece biraz sıkıyordu. Dayanabilirdim.
" Daha kucağınıza bile alamadığınız, gözlerini açtığını göremediğiniz o küçük bedenini camların ardından izlediğiniz bebeğiniz birden sizden alındığında dünya ayaklarınızın altından kayıyor. Ayaklarınız yere basmaz gözleriniz görmez kulaklarınız duymaz oluyor. O minik bedenin yabancı ellerde muhtaç halde savunmasız halde olduğunu düşündükçe aklınızı yitiriyorsunuz." Sözlerinin ardından boğazımı düğümleniş gibi yutkundu ve önündeki masanın üzerinden bardağını alıp içindeki suyu birkaç büyük yudumda bitirerek konuşmasına devam etti.
"Zor zamanlardı, hastanelerde karakollarda morglarda ve yollarda geçen epey güç zamanlardı." İçimden hepsinin yalan olduğunu haykırmak istesem de kendimi tutuyordum. Henüz acısı taze olan bacaklarım kendini belli edercesine sızlarken yenileri canımı parçalamasın diye susuyordum.
"Bulduğumuzda beş yaşındaki bir çocuğun olması gerekenden daha zayıf ve çelimsizdi. Birkaç yıl hastalıklarından dolayı yataktan çıkamadı ve devamında eğitimine bir süre daha evde devam ettik." Annesi tarafından her gün dayak yiyen bir çocuğu öylece okula gönderemezlerdi. Henüz kendinin farkında olmayan bir çocuk yaptıkları zulmü herkese anlatabilir parlak simalarını lekeleyebilirdi. Onlar için önemli olan bir çocuğun çektiği acılar değil bir ailenin parlak spot ışıkları altındaki tabloydu. Gölgelerde yatan pislikler ve saklanan rezillikler gün yüzüne çıkmadığı sürece göz ardı edilebilirdi. Bir çocuğun ruhu yüzündeki gülümsemeyi koruyabildiği sürece ölebilirdi.
"Okula başladığındaysa insan içine karışmakta zorlanmasın diye bir süre daha sessiz kaldık." Bir süre, yaklaşık yedi yıl...
"Harika Hanım bir şeyler söylemeyecek misiniz?" Babamın konuşması biter bitmez gelen soruyla salon bir anda sessizleşmişti.
"Kokusunu bir kez duyduğunuzda bir daha burnunuzdan hiç gitmez gibi geliyor. O ferah, o saf kokuyu aldığınız an hiç bırakmak istemiyorsunuz. O minik ellerin parmağınızı sıktığı an, ayaklarının zayıf hareketleri..." Gözleri doldu ve büyük abimin eşliğinde salondan çıktı annem. Öyle gerçekçi öyle hissederek oynuyordu ki rolünü. Bunları bizzat yaşamasam o eller binlerce kez beni yaralamamış olsa , inanabilirdim. Sorular devam etse de babam konuşmanın bittiğini söylemiş ve elimi tutarak beni beraberinde götürmüştü. Babam ilk defa elimi tutmuştu. O da magazincilere beni nasıl sevdiğini göstermek için. Güldüm, trajik gelmişti tüm bunlar.
Salon çıkışındaysa beklemediğim bir şey oldu. Babam beni başka bir kapanın önünde bıraktı.
"Söylemen gerekenden fazlasını söyleme." Sesi soğuk ve hüzünlüydü . Kapıyı açıp içeri girdiğimde birinin kolları boynuma dolandı.
"Özür dilerim bebeğim." Zehra'nın sözleriyle afallarken diğerlerinin de burada olduğunu görmek gözlerimin dolmasına sebep oldu.
"Siz?" Titrek nefesimle Zehra'nın kollarından ayrılıp Selen'in kollarına dolandığımda şaşkınlıktan ne düşüneceğimi bilemedim.
"Seni böyle bir zamanda yalnız bırakacağımızı mı sandın ömür törpüsü?" Hakan'ın sözleriyle hepimiz gülerken Umut sessizce yaslandığı duvardan ayrılıp önümde durdu.
"Kısa saç yakışmış."
"Ne kısa saçı abi, şu fiziğine bir bak önce!" Zeynep elindeki çantayı Hakan'ın üzerine atarken bir eksiklik hissettim. Hakan'ı susturacak ve kolunu omzuma atıp beni kendine çekecek bir Atahan yoktu.
"Atahan gelmedi mi?" Bir anlık sessizliği Umut'un sözleri böldü.
"Onun bazı işleri varmış."
"Abi sevgilisinin bu durumundan önemliyse de n-" Bu sefer Hakan sözünü tamamlayamadan Selen'le Zehra'nın çantası aynı anda üzerine atılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşı Tohumu Tözü
ChickLit"Sen dünyada en çok sevdiğim insansın ama seni öldürmeliyim." "Sen bir zamanlar hayalini kurduğum insanın ama o zaman çoktan geçti." "Yaşaman için seni öldürmeliyim." "Sen gittiğinde ben zaten öldüm, sadece giderken arkanı bile dönmediğinden görmedi...