Hellööö, herkese selamın aleykümmm.
Nasıl olmuş bacım bir yorumlara yazıığğğhhnn.
6. Bölüm: Acının sarhoşluğu
"Denize düşüp yılana sarılmıştı..."
"Seninle birlikte bu dünyadaki cennetimi yaşamak için uğraşacağım." Sessizce fısıldadığım cümlem kulaklarına vardığında yavaşça geriledi. Yersiz cesaretimi o da beklemiyordu muhtemelen. Yüzündeki ifadeyle bana hiçbir ipucu vermezken tahminlerimle yetiniyordum.
Sanırım artık gitme vakti gelmişti. Aramızdaki sessizliği daha da uzamasını istemediğim için konuştum.
"Ben gitsem iyi olacak." Kapıya yöneldim, taksiyi aramak için İnternet'e numara bakarken bir yandan da yürüyordum. Buraya en yakın durağın numarasını çevirdim. Telefonu kulağıma götürdüm
"Ne yapıyorsun?" Peşimden gelmişti, kaşlarını hafifçe çattı, bu sinirden değildi. Sadece ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
"Taksi çağıracağım, buraları pek bilmiyorum."
"Gerek yok, ben getirdim ben bırakırım."
"Ge-" Gerek yok dememe kalmadan kulağıma götürdüğüm telefonu alıp kapattı. Geri bana uzattığında alıp çantama geri koydum. Emri vakilerden nefret etsem de bir şey demedim.
Oğuz'un anlatımıyla...
"Allah'a emanet ol." Yine onun sözlerini cevapsız bırakıp oradan ayrıldım. Her böyle yaptığımda bozuluyordu ama bir şey belli etmemeye çalışsa da her halinden anlaşılıyordu. Daha şimdiden onun canını sıkıyordum ama olması gereken buydu. Ona umut veremezdim. Onun hayatını da kendiminki gibi mahvedemezdim.
Onu evine bırakıp eve gitmek yerine annemlere sürdüm arabayı, aklımda bir şeyler takılı kalmıştı. Son zamanlarda onlara uğramazdım, onlar gelmedikçe de görüşmezdik. Beni deli yerine koyduklarından beridir bu böyleydi. Her görüştüğümüzde doktora gitmem için zorlanıyordum.
Düşüncelerimi dağıtmak için camı açtım. Eskiyi düşünmek ataklarımı tetikliyordu. Yaz yüzünden ılık esen rüzgar tenimi okşayarak içeriye doldu. Kumral saçlarım rüzgarın etkisiyle savrulurken bunun bana iyi geldiğini hissettim.
Annemlere gitme sebebim elbette ki kızın kolundaki yara izini sormaktı. Eski bir yara olduğu belliydi. Nasıl olduğu benim için muallaktı. Aklımda türlü türlü düşünceler yer ediyordu. Canına mı kıymak istemişti, diye düşündüm. Belki de sadece talihsiz bir kazaydı. Ama ne olursa olsun acı kaçınılmazdı. Acı çekmişti belli ki, belki de hala daha acı çekiyordu. Yara izinin bu kadar derin olması merakımı daha da artırıyordu, üstüne üstlük sorduğumda cevap vermeyip, beni geçiştirmişti. Bedeninde iz bırakan yara, ruhunda da iz bırakmış mıydı? Bana cevap vermek istememesi belki de bunun kanıtıydı.
Rüzgarla birlikte yaptığım yolculuğu, siyah boyalı, demir bahçe kapısından içeriye girerek bitirdim. Emniyet kemerinin vücudumda hissettirdiği gerginliği kırmızı tuşa basarak yok ettim. İçimdeki gerginliğin de gitmesini umuyordum ama umduğum gibi olmadı. Arabadan inip kapıyı sertçe kapattım, uzaktan kumandayla arabayı kilitleyip çocukluğumu, tüm masum anılarımı geçirdiğim eve gittim. Zili çalıp açılmasını bekledim. Beklemeyi hiçbir zaman sevmemiştim ve gerginliğim de üzerine konulunca tahammül edememe noktasına gelmişti. Zili tekrar çaldım. Sonunda açılmıştı hızlıca içeriye girdim. Ayakkabılarımı büyük bir özentisizlikle çıkartıp zaman kaybetmeden içeriye girdim. Uzun zaman sonra geldiğim bu ev ufak değişiklikler dışında ana hatlarıyla aynıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sert Ve Kırılgan
أدب المراهقينİnsan neyle yaşar? Ya da ne için yaşar? Kendisi için mi, yoksa etrafındakiler için mi? Yaşamak istediği için mi, yaşamak zorunda olduğu için mi? Ya da yaşamak zorunda mıydı ki? Peki ben ne için yaşayacağım? Hayattan zevk alan var mıydı? Hayattan nas...