Giriş

4K 257 152
                                    

"Gülüp eğlenmeliydim,su gibi akmalıydım şu yaşımda. Oysa ağır ağır düşünüyordum geleceği. Kaç gecem daha böyle uykusuz geçecek? Beni felaketler değil düşünmek mahvedecek..."
M. Ali Ersan

 Ali Ersan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Insanın iki ölüm yaşı olurdu. Birinde toprağa gömülürdü, birinde ise nefes alırdı fakat ruhu ölü olurdu. Ruhla beden tezat çalışırdı o zamanlar. Ruh ölmek isterken, refleksler tam tersini söyleyebilirdi. Denize atlasa çırpınmaya başlardı mesela. Dışarıda şimşekler çakarken, dizimi karnıma doğru çekmiş, kulaklarımı ellerimle kapamıştım.

Aklımda ise, tek bir olay dönüp duruyordu. Ruhumun öldüğü o an...

Gölgeler üzerine yığılmıştı o gecenin, bir resim oluşturamamış ve uzaklaşmışlardı. Tek hatırladığım sesti, yüksek bir ses. Göğü yırtarcasına yükselen o ses...

2008 Bitlis-Tatvan
Mutluydu Güntekin ailesi, haftalardır planlamışlardı bu günü. En çokta Başak mutluydu. Babasıyla geçirdiği her vakit onun için pahabiçilemezdi. Babası kahramandı, insanları kurtarırdı, çocukları kurtarırdı, vatanı kurtarırdı ve kahraman olmak demek, fedakarlık demekti. Bazen uykusundan, bazen eşinden ,çocuğundan bazen de kendinden ferâgat etmek demekti.

"Bas gaza babaaaa bas gazaaa! Kim tutar seniiiii bas gazaaa! yollar seniin hiç durmaaa, hadi uçur biziii burdan! Daha hızlı baba daha hızlı." Diye bir nidâ yükseldi, Başak'tan.

Minik ellerini, şoför koltuğunun baş yaslama demirlerine bağlamış, koltukta zıplıyordu.

"Kızım zıplama yerinde duur." Diye bır çıkış yaptı Gülay. Nazım ise "sıkı tutununnn" dedikten sonra ayağını gaz pedalına yaslamış, kızının isteğini gerçekleştirmişti. Arka koltukta oturan Başak, sevinçle kıkırdıyordu.

"Nazım dur, durr DUR yoksa fırtlatcam şimdi çocuğu." Diye yükseldi, Gülay.

Dişleri birbirine kenetlendi ve kaşları havaya kalktı Nazım'ın. Arabayı yavaşlatırken Gülay'ın elini tutup, bir buse kondurdu ve elini Gülay'ın karnına yerleştirdi.

"Gülüm çok fitsin yaa, unutuyorum bazen hamile olduğunu. Şuna baksana, ben bile daha çok hamileye benziyorum!"

Eşinin bu sözü üzerine güldü Gülay, karnındaki elini tuttu. İçinde yeşeren huzur, yüzündeki gülümsemeden okunabiliyordu.

Öptü, kokladı avucunun içerisindeki nasırlı eli. Özlem, her duygudan daha zordu, vuslat ise en büyük tesellisiydi özlemin. Asker yareni olmak, beklemek demekti. Sabretmek.

Ansızın gelen bir haber, eşini ondan kopartmaya yetebilirdi. Bu, en büyük korkusuydu Gülay'ın.

Eşinin görevde olduğu günler çalan kapıdan korkardı. Aniden gelen telefondan. Bir işaret olduğunu düşündüğü rüyalardan korkardı. Nazım, ne zaman uzun süreli bir göreve gitse, rüyalar kabusa dönerdi zaten.

SüngüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin