"Her insanın yaşadığı en az iki hayatı vardır;
Biri bildiğimiz vitrinlik,biri bilmediğimiz derinlik..."Oğuz Atay
Duvarın üstünde saatin tiktak sesleri odayı kaplıyordu. İçeride muazzam bir gül kokusu vardı, huzuru çağıran gül kokusu. Alihan ise dünyada üzerinde onu en çok geren yerdeydi. Nazım yarbayın odasında.
"Yeni görevin." Dedi Nazım, masanın üzerindeki dosyayı Alihan'a doğru sürerken.Gözlerini kırpıştırdı Alihan. Boş gözlerle baktı önündeki dosyaya.
"Bu ne komutanım?"
Sert duruşundan taviz vermedi Nazım.
"Dosya."
Alihan'ın zihninde canlanan tek bir sahne vardı. "Yohamına.""Onu görüyorum komutanım da ne anlama geliyor bu?"
Nazım'ın sert bakışları Alihan'ın üzerindeydi.
İsmin Ali Toprak. Rehberlik öğretmenisin. Aslında psikologtun fakat psikolojik sorunları gözardı edilen doğulu çocuklardan etkilenip, rehperlik öğretmeni olmaya karar verdin ve zorunlu görev olarak Hakkari yüksekovadasın.Dehşete düşmüş gözlerle Nazım'a baktı Alihan. Bir an için bocaladı.
"Yapmayın komutanım. Bu kadar ilerlemiş, itlerin inine kadar yaklaşmışken..." Duraksadı bir an.
"Hem Kerem ne güne duruyor? İlla benim mi çıkmam gerek bu göreve?"Anında köpürdü Nazım. Hiddetli bakışlarını Alihan'a dikti.
"SEN BENİM EMRİMİ Mİ SORGULUYORSUN EROĞLU!""Tuttuğunu farketmediği nefesini homurdanarak verdi Alihan.
"Komutanım elbette hayır. Fakat nakış gibi ilmek ilmek işledim. 2 senedir şervan denen itin inini bulmak için gecemi gündüzüme kattım askerlerimle birlikte. Uğruna şehit verdim."
Bu noktada sesi titredi.Bekir düştü aklına. Üstteğmen Bekir değil Bekir abisi. Sırtsırta çarpıştığ, son nefesini verirken yanında olamadığı Bekir abisi.
Ardında çocuğunu, eşini ve boncuğum dediği kardeşini, Eylül'ünü bırakan ağabeyi. Sustu, kelimelerle ayyuka çıkamayacak bir zifirideydi bu acısı. Kalbinin en kuytu köşesinde saklanan acılarından biri. Bir gün hepsine ağlarım diye biriktirdiği acılarından yalnızca biri...
Nazım'da düşüncelere dalmıştı. Kaybettiği her şehidin, aklının bir köşesinde anıtı vardı. Hepsinin ismi yazılıydı orada. Ufak bir duraksamadan sonra bu sessizliği bozdu.
"Gerekirse yine yapacaksın Eroğlu. Sen askersin ve bu senin görevin. Bugün şehit vereceksin, yarın ise dağ bayır gezip kardeşinin intikamını alacaksın. Şehitlerin kanı, yarınların çiçekleri için can suyudur. Ben bu uğurda kaç silah arkadaşımı kaybettim biliyor musun?"
Bir an için duraksadı
"Keşke kaybettiklerimin hepsini şehit olarak vermiş olsaydım." Diye mırıldanıp gözlerini kaçırdı.Anlam veremedi Alihan, Nazım yarbayın son sözüne. Zihninde gezdirdi, fakat bir anlama bağlanamayınca dinlemeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süngü
RomanceDibine kadar yaşanılan acıların yaraları, kabuk tutardı. İzi kalırdı belki ama kabuk tutardı. Yoksayılan yaralarsa her an kanardı...