Hilal üzerime siper olunca ne olduğunu anlamam biraz zaman almıştı. "Kutay iyi misin?" diyerek endişeli gözleri gözlerimi buluşmuştu. Yine telaştan Kutay demişti, bu gidişle görev büyük tehlikeye girecekti ama sorun yoktu. Hilal benim olduğum her yerde güvendeydi. İkinci bir silah sesi duyulunca, yerde boylu boyunca uzanmamıza rağmen. Hilal'i sağ yanımdan çekip, arabayla benim arama alınca göğsümü tüm bedenine kalkan yapmıştım.
Gözlerim tekrardan Hilal'e değince yutkundum, yüzü sararmış gibiydi. Bakışları da fazla yorgun bakıyordu, vurulmuşmuydu? Yıllarca ondan kaçıp kendimden sakınırken, şimdi gözümün önünde vurulmuş muydu?
"Küçük kız, iyi misin güzelim?" dediğimde içimde kendince bir savaş vardı, zarar gördüğünün düşüncesi içimi parçalıyordu. Hilal kafasını aşağı yukarı onaylayınca derin bir nefes verdim.
"Kaçıyor..." diye bağıran Harvey, dikkatleri kaçan adama yöneltmişti. "Kaçıyor Kutay, kalk üzerimden..."diye çırpındı kolarımın altında, daha sıkı sardım kolarımı zarar görmesini istemiyordum. Bu adam her kimse Hilal'e kafasını büyük takmıştı. "Ku- Elroy, şimdi beni bırakmazsan şiddete başvururum. Bilirsin..." dedi imayla.
"İsteğine başvur küçük kız, sen burada kalıyorsun ve ben o adamın icabına bakıyorum." dediğimde ben kalkmaya yeltenince karnıma büyük bir tekme yemiştim, istemsizce inleyince Hilal hızla ayaklanmıştı.
"Sen edebiyat yapana kadar, adam kaçtı..." diye bağırdı, giden kamyonun arkasından ama arabaya yetişecekmiş gibi arkasından koşmaya devam etti.
Gözlerim sağ bacağına yönelince aksadığını farketmiştim. Hızla ayağa doğrulup, Hilal'e doğru koşacağım sırada Harvey kolumu kavrayarak gitmeme engel olmuştu.
"Tehlikedesiniz, sakın peşinden gitme."dediğinde hızla gözlerim Hilal'in olduğu yöne döndü. Tahmin ettiğim gibi kamyona yetişememişti ama etrafında maskeli insanlar vardı. Kahretsin, bunlar da kimdi.
Ellerinde çeşit çeşit kesici aletler ve sopalar vardı. Hilal'i ise aralarına almışlardı, sırtlan sürüsü fazla tehlikeli dursa da Hilal umursamaz bir tavırla, sabit duruyordu. Sırtalana karşı, kurt misali bir kapışma olacak gibiydi.
"LAN BELANIZI MI ARIYORSUZ İTLER!" diye kükreyip. Öfkeli adımlarım Hilal'e doğru yönelince, Harvey kolumdan daha sıkı tutmuştu ama ilerlememe engel olamamış hatta o da benimle beraber ilerlemişti.
"Tuzak bu Elroy, adım gibi eminim bu adamların çeteyle bir bağlantısı var. Lydie'ye olan değerini belli edersen. Lydie'yi herkes mahveder. Çeteye Liana'dan sonra ilk defa bir kız geliyor, herkesin ilgisini çekecektir. Sakın ona olan ilgini belli etme, fazlasıyla düşmanın olduğunu inkar edemezsin. Kendi düşmanları ona yetmiyormuş gibi bir de senin düşmanların musallat olurlar." dedi Harvey, ne saçmalıyordu bu?
"Sence bu şuan umrumda mı, gözümün önünde zarar verecekler Harvey." diye kükreyince, Harvey'in bakışları sertleşti.
"Buraya keyif için gelmediğinizin farkındayım, casus olarak geldiğinizin de farkındayım. Mümkünse artık bu oyunu bitirin, Elroy Legrand olduğunu biliyorum ama tehlikedesiniz. Sende o da..." dediğinde Hilal'i gösterdi. Yeşil güzelim, hiç bir adama acımıyordu. Gözünü kırpmadan, infaz emrini veriyordu. Dokuz adam çoktan yerde inleyerek yatıyordu, geriye ise son üç kişi kalmıştı. Hızlı ve sakin bir şekilde temizlemişti etrafı. Harvey eliyle, Hilali göstererek konuşmaya başladı.
"Baksana sana ihtiyacı var gibi mi duruyor... Gündemdesin Elroy Legrand, gelişin bile Fransa'ya en büyük bombayı bıraktı. Bir yığın kişi seni arıyor, sakın kendini belli etmek gibi bir hataya düşme. Senin gelişin, Lydie Roux'u da gündeme soktu. Sana çevrilen oklar Lydie'ye döndü. Artık Lydie'nin etrafı canlı bombayla kaplı..." dediğinde kaşlarımı çattım, bu adam bizim düşmanımız mıydı? Casus olduğunu iddia etmesine rağmen, bize yardım ediyordu. Doğruydu dediği her şey doğruydu, soy adım burada da beni kirletiyordu. Lanet soy adım, hiç bir şekilde yakamı bırakmıyordu. Legrand olmak üzerime bir ağırlıktı, aynı zamanda Elroy Legrand olmak en kötü şansımdı.