BİRTAKIM SORULAR VE SORUNLAR

25 3 13
                                    

Merhabalaaar,

Yavaş yavaş hikayenin merkezine doğru ilerliyoruz. Tabi bu biraz yavaş ilerliyor. Hikayenin ana kurgusuna ulaşabilmek için iki aileyi birden tanımamız gerekiyor. O yüzden yavaş ilerliyoruz diyebiliriz.

Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin. İyi okumalar herkese :)


''Haklısın, masal hepsi. Ama masalların masal olmaktan ne zaman çıktıklarını bilir misin? Biri onlara inanmaya başladığı anda!''

Andrzej Sapkowski - Nefret Çağı


Sözünü sakınmıyorsun,

Başına gelen boyun eğdirmiyor

Tersine başkaldırtıyor sana.

Aiskhylos - Zincire Vurulmuş Prometheus

Araba, karanlıkta kaybolmayan ama ben buradayım diye de bağırmayan bir gri tonuydu. Yasemin kokuyordu.

''Ne kokusu? Anlamadım.'' dedim. Anlamış olduğunu kabul edemezdim.

Gülerek kafasında bir eşit kollu terazi varmış gibi kafasını bir sağa bir sola yatırdı. Kefelerini eşitlemeye çalışırken dudaklarını büzdü.

''Halam da senin gibiydi. Onun kokladığı şeyler renge dönüşüyordu sanırım böyle söylemişti. Seninkinin tersi sayılır. Tabi o zamanlar daha çocuğum ne olduğunu çok anlamıyordum.'' dedi. Kapının önündeki Harun'un yanına ilerledi. Bir şeyler söyleyip anahtarı aldı. Arabasına doğru ilerledi.

Beni eve bırakması konusunda hala istekli miydim emin değildim. Onunla vakit geçirmekten ve beni tekrar şok edecek konular açmasından korkuyordum. Lise hayatımda yaşadığım facia dolu günlerden sonra kimseyle paylaşmıyordum bu bilgiyi. Kendime saklamakta da zorlanmamıştım. İlk defa birisi tarafından anlaşılmak ilginç bir histi. Hislerimin de kokusu olsaydı ne kokardı acaba? Bence mor leylaklar gibi kokardı.

Arabayı çalıştırdı. Biraz sonra araba, sağ ön kapısı bir adım önümde olacak şekilde durdu. Bu sefer direksiyondan kafasını çevirdi. Uzanıp sağ ön kapıyı içeriden açtı. Eskiyi hatırlatan el hareketiyle beni araca davet etti. Bu sefer binerken daha sakin ve tereddütlüydüm.

Arabanın rahat deri koltukları sıcak kestane gibi kokuyordu. Cihan'ı görmezden gelip kafamdaki renk cümbüşünden kokuları ayırt etmeye çalışacaktım. Böylece sakin kalırdım yol boyunca. Oysa Cihan'ın susmaya hiç niyeti yok gibiydi.

''Merak ediyorum muhtemelen içi de farklı renk kokuyordur değil mi?'' dedi.

''Neyin?'' dedim.

''Arabanın işte.''

Lavanta kokusunu renklerden ayırt edebildim. ''Lavanta sanırım.'' dedim.

''O kokuyu ben de alıyorum Ahu. O, araba spreyinin kokusu. Neyse sanırım konuşmak istemiyorsun.'' dedi.

Cevap vermedim. Cevap vermememe sinirlenmiş gibiydi. Araba kullanırken dudaklarını kemiriyordu. Telefonunu uzattı.

''Evin adresini girer misin?'' dedi.

Dediklerini yaptım. Yolumuz uzun sayılırdı. Gecenin başına dönmüş gibiydik. Üstelik bu sefer yalnızdık. Tanıştığımızdan beri neredeyse her anımız öfkeli ve kavgalıydı. Fakat bu sefer sessizliğimiz çok daha fazla gergindi.

Kulağıma yağmur sesi dolmaya başlayınca kafamı kaldırdım. Dışarıda yağmur yağmıyordu. Şaşkınlıkla etrafıma bakınca Cihan'ın yüzündeki tebessüme takıldım. Bana gülüyordu. Yağmur yağmıyordu. Ben ise bunu Jim Morrison şarkıya girene kadar anlamamıştım. Kendi salaklığıma gülerek Cihan'a bakmaya devam ettim. Şarkıyı o açmıştı.

DERKENARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin